Sadullah Ağa Padişah III. Selim zamanında Enderun’a girmiştir. O dönemde güzel sanatlara karşı geniş bir alâka vardır ve tüm sanatkârlar büyük bir takdir ve himaye görmüşlerdir.
Sadullah Ağa’da engin musiki ve edebiyat bilgisi ile çavuş rütbesine terfi etmiş ve yıllarca sarayda fasıllarda bulunmuştur. Bu büyük bestecinin terbiyesi ve tevazuu kısa zamanda yükselmesine neden olmuştur.
Sarayda küme fasıllarının ve musiki âlemlerinin en gözde hanendesi olarak itibar görmüştür. Bu itibar ve şöhret kısa bir müddet sonra III. Selim’in kardeşi Bekhan Sultan’ın kulağına kadar gitmiştir.
Bekhan Sultan’ın uzun zamandır düşündüğü fakat bir türlü yapamadığı bir tasavvuru vardır. Saraydaki gözde cariyelerden ibaret bir saz heyeti ve bu heyeti de kendileri kadar güzel, genç hanendelerle takviye ederek başlarına da Sadullah Ağa’yı getirerek bir fasıl heyeti kurmaktır.
Bu fikrini padişaha açar ve padişahın da onayı ile fasıl heyeti haftada iki gün çalışmalarına başlar.
Sadullah Ağa bu çalışmalarda kendi ahlaki yapısı ve yetişme adabından ötürü kızların yüzüne bakamayan mahcup bir delikanlıdır. Bir gün bu fasıl heyetinde birbirinden güzel ve bir o kadar da çekingen cariyelerle eser geçerken kulağına takılan bir sese kulak veren Sadullah Ağa kafasını kaldırıp bu sesin sahibesini ararken bir çift elâ gözün kendisine baktığını fark eder. Bu bakış adeta bir yıldırım hızıyla hocanın gönlüne akmış ve Sadullah Ağa buna karşı koyamamıştır. Artık o gözlerin esiridir. O gözler Mihriban’a aittir. Bu genç besteci artık çalışma günlerini iple çeker ve her çalışmada birbirleriyle göz teması kurarak adeta birbirlerine olan aşklarını anlatırlar.
Çok geçmeden bu bakışlardan doğan büyük aşkı Bekhan Sultan öğrenir ve genç besteciyi saraydan kovar. Mihriban’ı da sarayın en karanlık odasına hapseder. Hatta Bekhan Sultan padişahtan Sadullah Ağa’nın katledilmesi için ferman bile almıştır. III. Selim her ne kadar kardeşini kırmamak adına bu fermanı verse de genç bestecinin kaçmasına göz yummuştur.
Sadullah Ağa saraydan kovulduktan sonra hiç akla gelmeyen bir yerde uzun zaman gizlenmiştir. O gizlendiği yerde aşkını kalbinde yaşarken;
‘’Gönlüm aşüfte kılan sevda senindir, sen benim
Ah benim canın ah cananım, Mihriban’ım’’
Bu sözleri bestelemiştir.
Bir ramazan gecesi Topkapı sarayında yine bir musiki ziyafeti sırasında kafes arkasından faslı dinleyen Bekhan Sultan ağabeyi III. Selim’e, Sadullah Ağa’nın boş bıraktığı yeri kimsenin dolduramadığını ve bu katlin fermanını istemekle haksızlık yaptığını söylemiştir. Bunun üzerine padişah gülümseyerek Sadullah Ağa’nın hayatta olduğunu söylemiş ve kardeşine Mihriban’ı azat etmek sana düşer demiştir.
Ve kısa bir süre sonra bu genç aşıklar nikahlanmıştır.