Tek kanallı televizyonun, geçmişimize, belki de en büyük katkısı zorunlu verdiği eğitimlerdi. Seçenekler izleyenlerin değil, izletenlerin elindeydi, Günümüzde olsaydı, sadece konuya ilgi duyanların takibine girecek olan buz pateni yarışmaları, izleyicilerin neredeyse çoğunu büyük bir heves ve heyecan ile ekran başına çekiyordu. İşte o günlerin Buz patenindeki dev isimleri Jayne Torvill ve Christopher Dean’in bu heyecana olan katkılarından bahsetmeden geçmemek gerekir. Ama asıl popülaritelerini, 1984 Saraybosna Kış Olimpiyatları’ndaki performanslarını ‘Bolero’ eşliğinde yapmaları ile sağladılar. Olağanüstü duygu yoğunluğu içindeki danslarıyla müziğin içinde adeta eriyip gitmişlerdi. Sanki Bolero onlar için bestelenmişti. Bizleri ekran başında heyecanlandırırken, jüriden de tam puan alarak altın madalyayı bir kez daha Ülkeleri olan İngiltere’ye götürmeyi de başardılar. TRT ekranlarında, o günlerin ünlü spor spikeri, rahmetli Kenan Onuk, çiftin hangi bestecinin müziği eşliğinde dans ettiğini sürekli vurgulaması “Maruce Ravel ve onun ünlü eseri Bolero” tanımını neredeyse buz pateni ile eşleştiriyordu. Ansiklopedi sayfaları Maruce Ravel için o günlerde sık karıştırılıyordu.
Joseph-Maurice Ravel (1875-1937) geçen yüzyılın en önemli Fransız besteci ve piyanistlerindendi. Müzik yeteneğini ve detaylara düşkünlüğünü babasından aldığı söyleniyordu. Küçük yaşlarda piyona çalmaya ve beste yapmaya başlamıştı. Besteci esas eğitimini Paris konservatuvarında aldı ve 14 yıl boyunca dönemin en ünlü müzik eğitimcilerinden Gabriela Fauré ile çalıştı. Konservatuvar yaşamını, kendisinin hak ettiği ödülleri alamadığı düşüncesi ile bıraktı. Süreçte Ravel, Amerikan Cazı, Asya müziği, Avrupa halk şarkıları gibi dünya müziklerinden de etkilenerek yol almaya başladı. Şehrazat (1898) adlı eserini Doğu müziklerinden etkilenerek yaratırken sonraları, daha çok ilgisini çeken İspanyol müziğinin aurasında İspanyol Rapsodisi (1908) ve Bolero'yu (1928) besteledi.
Birinci dünya savaşına katılmayı çok istedi ancak, yaşı ve o dönem henüz tanımlanamayan sağlık sorunları nedeniyle orduya alınmadı, ancak ambulans şoförlüğü yaptı. Savaştan sonra orkestra şefi olarak seyahat etti. Özellikle ABD’de ilgi gördü. 14 Kasım 1929'da Bolero’yu Amerika’da Carnegie Hall'da sahneye koyduğunda dinleyiciler arasında büyük ses getirmiş ve coşkuyla alkışlanmıştı. Hemen takibinde New York Times'ta çıkan bir yorumda Bolero göklere çıkartılmış ve Fransız Ravel'in adeta Amerika'nın milli kahramanı olarak ilan edilmesine neden olmuştu.
O günlerde Amerikan gazetelerinden biri olan, The Morning Telegraph'ta yer alan bir kritik çok çarpıcıydı ve şöyle diyordu: "Bolero'nun on dakikası tamamlandığında kalbim sıkışıyor, çarpıyordu. Bir beş dakika daha geçti; zihnime hakim olan düşünce şuydu: Harikulâde, mucizevi bir müzik. Dinleyicilerin duygularını böylesine harekete geçiren bir prömiyer hatırlamıyorum. Alkışlar, tezahürat durulmuyordu bir türlü; yer sarsıntısı oluyordu adeta”
Ravel etrafta tuhaf biri olarak biliniyordu. Çelişkili davranışları vardı. 1921’de Fransız hükûmetinin “Légion d'Honneur” ödülünü reddetti, 1931’de Oxford Üniversitesi’nin verdiği ‘Onursal Doktorayı’ ise kabul etti. Bu gerçekten de tutarsız bir davranış idi. Çoğu kişi ’in bu değişik karar ve davranışlarını kişiliğindeki problemler ile açıklamaya çalışıyordu. , 1927’de bazı nörolojik problemler yaşamaya başladı. Düşünmede ve konuşmada yavaşlama, daha az kelime ile konuşma, ellerinde güçsüzleşme ve kas kaybı endişe vermeye başlamıştı. Çok özenli bir yazısı olan yazı yazarken hatalar yapmaya, düzensiz çizgiler çizmeye, sık silmeye başlamıştı. Konuşurken bir sözcük aklına gelmediğinde aşırı öfkeleniyordu. Buna karşın çalışmaya devam ediyordu Bolero'nun başarı öyküsünün başladığı aynı yılın kasım ayında Madrid'de Sonatine adlı piyano konçertosunun sunarken başlangıç bölümünden finale beklenmedik bir atlama yapmıştı. Zamanla bunama belirtileri görünür bir şekilde oluştu. 9 Ekim 1932'de Paris'te bir taksi kazasında yaralandı. Göğsüne, başına hafif darbeler almıştı. Nörolojik muayenesi normaldi, bununla beraber önceki nörolojik tablosunda kötüleşme vardı. Hafif Kafa travması hafif olsa da mevcut olan beyin hastalığını ağırlaştırmıştı. İsmini dahi zor yazıyor, imzasını atamıyordu. Sahneye son çıktığı 1933 Kasım ayında orkestra kendi kendini yönetti. 'in son dört yılı aktif, sosyal hayata katılabilen, işitme duygusu yerinde ancak konuşamayan, yazamayan, piyanosunu çalamayan, zihnindeki notaları kağıda dökemeyen bir dram olarak tarihe geçti. Hastalığına teşhis konamamış olduğu için her kafadan bir ses çıkıyor, türlü tedaviler öneriliyordu. Genel olarak hastalığın altında beyindeki bir dejenerasyonun yattığı, bir beyin tümörü olasılığının düşük olduğu, ameliyatın fayda sağlamayacağı görüşü ağır basıyordu ancak kardeşi Edouard , Paris'in tanınmış cerrahı Clovis Vincent’in bir beyin tümörü olasılığının göz ardı edilmemesi gerektiği ve bir beyin operasyonunun hastalığının ilerleyişini durdurabileceğini fikrine sıcak baktı. 'in arkadaşları buna muhalefet etse de ameliyat gerçekleştirildi, ameliyatın hemen arkasından besteci hayatını kaybetti.
Ravel'e ne olmuştu?
Orta yaş döneminde değişik davranışları başlamış ardından da konuşması bozulmuştu. Sonrasında piyano bile çalamaz bir duruma geldiği beceri kaybı ile hastalığı farklı bir bunama türüne dönüşmüştü. O dönem bu hastalığa bir isim vermek için hekimlerin ellerinde yeterli kanıt yoktu. Ölümünün üzerinden 50 yıl sonra, 1988 de, dünyanın en seçkin dergilerinden British Medical Journal’da Ravel`in bu ilerleyici beyin fonksiyon kaybı ile ilgili bir makale yayınlandı. Makaleye göre Ravel, beyninin sol frontal bölgesini tutan bir nörolojik hastalık geçirmiş ve üstelik de bazı eserlerini bundan sonra oluşturmuştu. Ünlü Bolero aslında bu nörolojik tablonun bir parçasıydı ve aslında hastalık ile ilgili önemli ipuçlarını içinde saklıyordu.
Bolero tek bölümlü bir orkestra parçası olarak bestelenmişti. Rus balerin Ida Rubinstein`ın ısmarladığı bir bale olarak tasarlanmış ve ilk kez 1928 yılında seslendirilmişti. Müzik, parça boyunca sabit olarak kalarak bir veya birden fazla trampetin çaldığı 18 kere sürekli tekrarlanan bir ritim üzerine inşa edilmişti.
Ravel o dönemde daha sonraları daha iyi tanımlanan farklı bir bunama türü olan Frontotemporal Demans ile mücadele etmekteydi. Frontotemporal demans beynin “frontal” olarak adlandırılan ön bölgesi ile “temporal” olarak adlandırılan yan bölgesinin ilerleyici hasarı ile bilinir. Hastalar Alzheimer demans hastalarına oranla daha gençtir: Hastalık sıklıkla orta erişkinlik yaşlarında, 40-60 yaşları arasında ortaya çıkar, ancak gerçek yaş aralığı (21-85 yaş) çok daha büyük olabilir. Eskiden nadir olduğu düşünülen bu demans türü artık daha iyi tanınmakta ve oldukça sık görüldüğü bilinmektedir.
Beynin ön tarafı, davranışlarımızı sosyal alanda kontrol eden birçok fonksiyonlardan sorumludur. Bunlar, hedefli bir şekilde hareket etme, planlama ve karar verme kabiliyeti, kendini yansıtma ve kendini düzeltme becerisi, dikkatin sağlanması, duyguların düzenlenmesi olarak sıralanabilir. Hastalarda ısrarcılık olarak adlandırılan “perseverasyon” çok yaygın bir durumdur. Çoğu kere hastanın psikiyatrik olduğu düşünülür. Bazı hastalar davranışlarının bozulmasından önce konuşmalarında bozulma, kelimelerinde azalma şikayeti ile başvurabilir. Çok az bir grup hastada ise kaslarında erime şikayetleri de görülür. Buna karşın bellekleri hastalığın ilerleyen dönemlerine kadar iyi çalışabilir.
Frontotemporal demans genetik bir hastalıktır. Bugüne kadar hastalığın oluşmasında bir rol oynamış olan çok sayıda genetik mutasyonlar tanımlanmıştır. Ailede birden fazla kişiyi etkileyebilir. Hastalık süresi ortalama 8 yıl olarak belirlenmiştir, ancak önemli ölçüde değişkenlik gösterebilmektedir (2-20yıl). Bu kısmen yaşa da bağlıdır: Hastalık ne kadar erken ortaya çıkarsa, süreci de genellikle o kadar hızlı olmaktadır. Frontal bölgenin ilerleyici hasarı Ravel’i, yıllarca etkileyecek lisan bozukluğu (afazi) ve beceri bozukluğu (apraksi) ile yaşatmıştı. Bolero’ya gelince, eserin kreşendo tarzında 15 dakika boyunca devam ederek sonlanan tekrarları aslında frontal lobundaki bozukluğun yarattığı perseverasyon belirtisinden başka bir şey değildi. Müzik otoritelerinin kuşkuyla baktığı bu durum bilim adamları için sadece bir nörolojik sonuçtu. Dahası, Ravel sadece sol elle çalınabilen bir piyano eseri de oluşturmuştu ve “Bolero ve Sol El İçin Piyano Konçertosu” adını taşımaktaydı.