GÖRÜNÜM
Koranavirüsü salgını dolayısıyla 14 büyükşehir ve Zonguldak’ta hafta sonları ve bayram tatillerinde sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Peki büyükşehir olmamasına rağmen neden Zonguldak’ta bu yasak uygulanıyor?
ZONGULDAK NEFES ALAMAZ HALDE
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediği gibi ‘akciğer rahatsızlıklarının sık görüldüğü’ için Zonguldak’ta sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. İki yıl önce Orhan Veli’nin ‘Soluk benizli insanlarıyla/Siyah akar Zonguldağın deresi/ Yüz karası değil, kömür karası/ Böyle kazanılır ekmek parası?’ dizesiyle anlattığı Zonguldak’a gitmiştim. Zonguldak’a ulaştığımızda ‘kent çarpık yapılaşma ve kasvetli havasıyla’ içimizi kararttı. Karadeniz’deki kentler hep mavi ve yeşilin birlikteliğiyle anılır. Karadeniz kentlerinin aksine Zonguldak artık ‘tamamen kömür dumanından bir kara şehre’ dönmüş. Türkiye’nin en verimli taş kömür madenlerinin yer aldığı Zonguldak’ın hayatı ‘kömür ekmektir’ sloganı üzerine kurulu. Çatalağzı ilçesine ‘ilk kez 1946’da devlet eliyle’ termik santral (ÇATES) kurulmuş. Küçük çapta elektrik üreten bu santral kullanım ömrünü bitirince 1991’de kapandı. Ardından yine devlet eliyle aynı yere yenisi yapıldı. Onu da Elsan firması satın aldı. Daha sonra özel sektör tarafından ard arda kurulan üç termik santral yüzünden kent nefes alamaz hale geldi.
ÇOCUKLAR OKULDA TENEFÜSE ÇIKAMIYOR
Bu termik santrallerde taşkömürü kullanılamıyor. Zonguldak’tan çıkarılan taşkömürleri Ereğli ve Karabük’teki demir çelik fabrikalarında kullanılıyor. Çatalağzı’ndaki termik santraller, yurtdışından kömür ithal ediyor. Bu kömürler yakılarak elektrik üretimi yapıyor. Kömürler gemilerle limana geliyor. Buradan kamyonlarla termik santrallere taşınıyor. Getirilen kömürler üstü açık şekilde termik santrallerin yanına dökülüyor. Termik santral bacalarından ve açık havada depolanan kömürlerden çıkan tozlar Çalatağzı’nı ‘karaya boyuyor.’ Çatılardaki ‘kırmızı kiremitler siyaha dönüşmüş’ durumda. Çatalağzı’ndaki Saat Kulesi’nin de kömür karasıyla bulanmış görüntüsü birilerine mesaj veriyor. Ancak o birileri ‘bunu görmemekte’ ısrar ediyor. Termik santralin tam karşısında bir okul var. Çocuklar santral çalışırken, ‘zehir solumamak için’ teneffüse çıkamıyor. Halk kapılarını, pencerelerini açamıyor. Santralden ‘çıkan küller suyla birlikte borularla uzakta oluşturulan kül barajına’ dökülüyor. Bu alan ‘barajdan daha çok kül bataklığı’ halinde.
‘BİZ YANDIK SİZLER YANMAYIN’
Alpu Ovasına termik santral kurulması halinde Zonguldak’taki gibi ithal kömürü kullanılmayacak. Bölgeden çıkan linyit kömürleri yakılacak. Zonguldak çok yağış alıyor. Denizi de var. Buna rağmen kent kömür karası içerisinde. Bizde yapılması planlanan alanda yağış az. Gökçekaya barajından çekilen su ‘termik santralde soğutma işinde kullanıldıktan sonra’ nereye boşaltılacak? Porsuk’a ve yeraltı sularımıza zarar verecek mi? Santrale takılacak ‘filtre gerçekten çözüm’ olacak mı? Çözüm olacaksa neden Çatalağzı’nda ‘yeni kurulan termik santraller etrafa zehir’ saçıyor? Neden Zonguldak’ta akciğer rahatsızlığı çok görülüyor? Zonguldak’ta ve Çatalağzı’nda sohbet ettiğimiz herkes bizlere; “Biz yandık, sizler yanmayın. Termik santralin kurulmasına asla izin vermeyin” diye uyarıda bulunmuştu. Eskişehir’in kara bir şehir olmaması, insanlarımızın akciğer rahatsızlığı yaşamaması, doğamızın tahrip edilmemesi ve yer altı sularımızın kirletilmemesi için kentimize bu zehir santralinin kurulmasına asla izin vermemeliyiz. Hiçbir siyasi görüş ayrımı yapmadan 7’den 77’ye herkes zehir santralini kurmak isteyenlere karşı tek vücut olmalı. AK Parti Eskişehir milletvekilleri ve il teşkilatı Anadolu bozkırında bir yeşil vaha olan Eskişehir’in ‘Kara Şehir haline dönmemesi’ için bu termik santral sevdasından vazgeçilmesini sağlamalıdır…
////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////
İSİMLERİYLE BİRLİKTE TARİHLERİ DE SİLİNDİ
Eskiden kent merkezinde ‘Necatibey İlkokulu, Fatih Sultan Mehmet Ortaokulu, Gazi Lisesi’ vardı. Şimdi bu okullar yok.
70 YILLIK AD TARİH OLDU
Necatibey İlkokulu 1940 yılında açıldı. Okula 1925–1929 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı yapan Mustafa Necati Bey’in adı verilmişti. Mustafa Necati Bey, 1 Ocak 1929’da, harf inkılabının yaygınlaşması amacıyla millet mekteplerinin açıldığı günde apandisitinin patlaması ile hayatını kaybetti. Atatürk’ün yakın arkadaşlarından Falih Rıfkı Atay, Çankaya kitabında, ölüm haberini alan Mustafa Kemal’in derin bir üzüntüye kapıldığını ve ağlamaya başladığını belirtti. 2004 yılında Milli Eğitim Bakanlığının başlattığı ‘%100 Eğitime Destek Kampanyası çerçevesinde’ ilimizin hayırseverlerinden Suzan Gürcanlı okula ‘ek olarak 8 derslik, çok amaçlı salon ve bilişim teknolojileri sınıfı’ yaptırdı. Bundan dolayı ‘okulun 64 yıllık adı’ değiştirildi. 14 Eylül 2004’ten bugüne eğitim kurumu Suzan Gürcanlı İlkokulu olarak faaliyet gösteriyor. Gazi Lisesi ‘yıllarca Anadolu Üniversitesi Yunusemre Kampüsünde’ faaliyet gösterdi. Gazi ismi ‘Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten geliyordu. Hayırsever işadamı Tayfur Bayar, %100 Eğitime Destek Kampanyası Uluönder Mahallesi’nde yeni okul binası yapıldı. Kampüs içerisinde bulunan Gazi Lisesi bu yeni binaya taşındı. Okulun ismi de Tayfur Bayar Anadolu Lisesi oldu. Bu değişiklik 2004 veya 2005 yıllarında yapıldı. Kesin bir tarihi veremiyorum. Çünkü Tayfur Bayar Anadolu Lisesi’nin ‘resmi sitesinde okul tarihçesi kısmı’ boş. Belki de ‘Gazi adının kimse tarafından hatırlanılmaması için böyle uygulama yapılmışta’ olabilir.
TOKLUCU VE ÖZEN
Kırmızıtoprak Mahallesi’nde bulunan Fatih Sultan Mehmet Ortaokulu kentimizin eski okullarından birisiydi. Çok sayıda ünlü isim bu okuldan mezun oldu. Bu okul binası yıkıldı. ETİ ailesi buraya ‘son derece güzel ve donanımlı bir okul binası’ yaptırdı. Buraya 4 Ağustos 2015 tarihinde tatil için gittiği Yunanistan’ın Sömbeki (Simi) geçirdiği kalp krizi sonucunda yaşamını yitiren ETİ Şirketler Grubu Onursal Başkanı Firuz Kanatlı’nın eşi Gülay Kanatlı’nın adı verildi. Böylece “İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet’in adı bile okuldan” silinmiş oldu. “Ekrem Toklucu’nun Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürlüğü döneminde Necatibey İlkokulu ve Gazi Lisesi isimleri kalktı. Necmi Özen’in Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürlüğü döneminde de Fatih Sultan Mehmet Ortaokulu tarih oldu.” Bu isim silinme olaylarında hayırseverlerin hiçbir kabahati yok.
YENİ OKULLARA VERİLMELİ
Bu konuda ‘Mustafa Kemal Atatürk, Fatih Sultan Mehmet ve Mustafa Necati Bey isimlerine şaşı bakan İl Milli Eğitim Müdürleri’ suçludur. Eskişehir’den, Eskişehir’in tarihinden, kentin okullarından bihaber olan iki Milli Eğitim Müdürü yüzünden Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Atatürk’ün, İstanbul’u fetheden büyük padişah Fatih Sultan Mehmet’in, Cumhuriyetin ilk Milli Eğitim Bakanları arasında yer alan Mustafa Necati Bey’in üç okuldan adları silindi. Türk tarihinin en önemli isimleri nasıl bu kadar kolaylıkla okullardan adları silinebildi. Milli Eğitim, Necatibey ilkokuluna ek derslikleri yaptırabilirdi. Böylece eski Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey’in ismi silinmemiş olurdu. Bakanlık sıfırdan bir okul yapıp, adı Gazi Mustafa Kemal’den gelen Gazi Lisesini yaşatabilirdi. Fatih Sultan Mehmet Ortaokulu’nun eski yerindeki okul binasını Milli Eğitim kendisi yapabilirdi. Böylece Fatih Sultan Mehmet’in ismi de silinmemiş olurdu. Ne yazık ki; üç okulun isimleriyle birlikte tarihleri de ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. (Tayfur Bayar Anadolu Lisesi ve Gülay Kanatlı Ortaokulu’nun resmi sitelerindeki eğitim kurumlarının tarihçeleri yer almıyor.) Milli Eğitim Bakanlığının Eskişehir’e üç okul yapma borcu var. Eskişehir’de yapılacak ilk eğitim kurumlarına Gazi, Fatih Sultan Mehmet ve Necatibey adları verilmeli.
/////////////////////////////////////////////////////////////
NOSTALJİ
EN BAŞARILISI SÖLPÜK’TÜ
Yıl 1995. Yer Eskişehir Atatürk Stadyumu. 25 yıl öncesine ait tarihi fotoğrafta Eskişehirspor’un eski kulüp başkanları merhum Sezai Aksoy, merhum Aziz Bolel, merhum Celal Sölpük, Aydın Begiter ve Yılmaz Sezer bir aradalar.Başkanların arka sıralarında ise ES ES’in eski kaptanları Mehmet Dülger (Agop), Fethi Heper, Eskişehirspor’un kurucularından CHP eski Milletvekili merhum Niyazi Onal, Aytaç Çınar yer alıyor. Fotoğrafta dönemin Tepebaşı Belediye Başkanı Orhan Soydaş, dönemin TÜLOMSAŞ Genel Müdürü Mithat Yüzügüllü, Eskrimci İbrahim Kahya, Avukat Aydın Güngör, Mimar Birol Azdiken’de görülüyor. Aziz Bolel ES ES’in kurucu başkanıydı. 1965-1966 yılları arasında başkanlık yaptı. Takımı ikinci ligde şampiyon yapıp, 1. Lige çıkardı. (Bugünün Süper Ligi), Bolel’den sonra Murat İnce Başkan oldu. 1966-1970 yılları arasındaki İnce döneminde Eskişehirspor bir Başbakanlık Kupası aldı. 1970 yılında Celal Sölpük Başkan oldu. Sölpük’ün 6 yıllık başkanlık döneminde bir Türkiye Kupası, bir Cumhurbaşkanlığı Kupası, bir Başbakanlık Kupası kazanıldı. Bu dönemde kılpayı lig şampiyonlukları kaçırıldı. Kazanılan kupalara bakıldığında Sölpük Eskişehirspor tarihinin en başarılı Başkanıdır. Yılmaz Sezer 1981-1984 yılları arasında başkanlık yaptı. O’nun döneminde Eskişehirspor 2. Lige düştü. Yine onun döneminde (1984’te) tekrar şampiyon olup, 1. Lige çıktı. 1984-1989 yılları arasında Eskişehir Belediye Başkanı olan (Eskişehir o yıllarda Büyükşehir değildi) merhum Sezai Aksoy 1985-1986 yılları arasında Eskişehirspor Başkanlığı yaptı. Eskişehirspor’un 1965’te kurucuları arasında yer alan Aydın Begiter, 1985-1990 ve 1999-2000 yılları arasında Eskişehirspor Başkanlığı yaptı. O’nun döneminde 1987 yılında Başbakanlık kupası kazanıldı. Eskişehirspor 1987’den bugüne 33 yıldır büyük bir kupa kazanamıyor.
//////////////////////////////////////////////////////////////////
CUMARTESİ HİKAYESİ
SEVGİYLE BAKMAK
Kadın 32 yaşında güzel bir bayandı ve eşi oldukça yakışıklı bir deniz subayı idi. Bundan bir kaç ay önce yanlış bir teşhis sonucu gerçekleştirilen ameliyatla gözlerini kaybetmişti genç kadın ve asla göremeyecekti.
ÇOK KIRILGANDI
Kocası ameliyattan sonra acı gerçeği öğrenince yıkılmış ve kendi kendine bir söz vermişti. Günler geçiyordu. Kadın her geçen gün kendini daha kötü hissediyor, çok sevdiği kocasına yük olduğunu düşünüyordu. Eşinin bu içine kapanık, karamsar hali kocayı çok üzüyordu. Birden aklına eşinin eski işi geldi. Geri dönmesini isteyecekti. Ama bunu ona nasıl söyleyecekti, çünkü artık çok kırılgan ve neşesizdi. Bütün cesaretini toplayarak akşam karısına konuyu açtı. Karısı dehşetle gözlerini açtı: “Ben bunu nasıl yaparım ben körüm” diye bağırdı.
Kocası ona destek olacağını, her sabah kendisinin işe bırakacağını ve akşamları da iş çıkışında alacağını ve ona çok güvendiğini söyledi. Çünkü eşini tanıyordu ve bunu başarabileceğini biliyordu. Kadın büyük bir umutsuzlukla kabul etti. Çünkü eşini çok seviyordu ve onu kırmak istemiyordu. Her sabah eşini işine bırakıyor ve akşamları da alıyordu fedakar koca. Günler böyle ilerledi, karısı eskisinden biraz daha iyiydi.
ARKANIZDAN ÖPÜCÜK YOLLUYOR
Fakat kocası daha fazlasını istiyordu, kendisine söz vermişti sonuna kadar gidecekti. Akşam karısına; “Artık işe kendin gidip gelmelisin” dedi.
Kadın şaşırmıştı. Bunu asla yapamayacağını söyledi. Kocası ısrar edince onu yine kıramadı ve bütün cesaretini topladı. Bunu kendisi de istiyordu ama o kadar güveni yoktu. Sabahları kadın artık otobüs durağına kendisi gidiyor, otobüsüne biniyor ve otobüsten inerek işine gidebiliyordu. Günler günleri kovaladı, hiç bir problem yoktu. Yine bir gün otobüse binerken, şoför; “Sizi kıskanıyorum, hanımefendi” dedi. Kadın kendisine söylenip söylenmediğini anlayamadan, ‘neden’ diye sordu? Şoför; “Çünkü her sabah sizin arkanızdan bir deniz subayı genç adam otobüse biniyor ve bütün yol boyunca sevgi ile size bakıyor, otobüsten indikten sonra yeşil ışıkta yolun karşısına geçmenizi bekliyor. Siz binaya girdikten sonra arkanızdan öpücük yollayıp size her gün sevgiyle el sallıyor” dedi.
//////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////
FOTO ŞAKA
Anadolu Üniversitesi eski Rektörü Şafak Ertan Çomaklı: Hocam vallahi seni çok seviyorum.
Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen: Anlaşılan sana birileri “Yel kayadan ancak toz alır’ sözünü öğretmemiş. Benim ismimi kampüsten sileceğim derken kendin silindin.
////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////
BENİM DAVAM YOK
Adam şehrin en gözde semtinde bir büro tutmuş, içini güzelce döşemiş, kapıya da tabelasını asmış. Yeni bürosunda otururken kapı çalınıp da sekreter geleni odasına soktuğu anda eline telefonu alıp konuşmaya başlamış. "O iş tamamdır. Zaten benim aldığım davada kötü sonuç çıkmaz. Tabii... Tabii hemen hallederiz. Siz hiç merak etmeyin Ankara'da çok tanıdık var." Konuşma bir süre devam ettikten sonra sekreterinin odaya aldığı adama dönüp, "Ahh efendim," demiş. "Kusura bakmayın beklettim. Ama görüyorsunuz işler çok yoğun. Sizin ne davanız vardı?" Adam, "Benim davam yok," demiş. "Telefonu bağlamaya gelmiştim.”