Geçenlerde kanalları karıştırırken, Trump ve Biden’ın seçim hazırlıkları sırasındaki konuşmalarına rastladım. Her ikisi de kendileri ile ilgili farklı bir bilişsel tablo sergiliyorlardı. Örneğin, Trump ekranda, ani emosyonel değişkenlikler gösteriyordu. Sevinç, öfke, mizah, kendine belirgin hayranlığı ve ‘ben’leri ile bir şov havasında iken, Biden daha sakin, zaman zaman sorulara bir bekleme süresi ve sürenin ardından sınırlı ama monoton cevapları ile rakibine göre daha uslu bir görünüm sergiliyordu. Dahası geriye döndüğümde bu durumun bir yarış gibi algılandığını da anımsadım. Sizlerde hatırlarsınız belki, seçim savaşları sırasında, o günün ABD Başkanı Trump, Biden'ın bilinç düzeyini ölçen bir teste girmesi gerektiğini iddia etmiş ve "Biden hiçbir bilişsel teste girmez, çünkü hiçbirini geçemez. Ben geçenlerde bir teste girdim ve gayet iyi iş çıkardım. Bence Biden da aynı teste girmeli" ifadesini kullanmıştı. Bu konuşmasını yapmasına neden olan ve kendisinin geçtiği bilişsel test Montreal bilişsel değerlendirme testi idi. Oldukça ayrıntılı olan bu test, bellek, isimlendirme, dikkat, hesaplama, karar verme gibi pek çok bilişsel aktiviteyi değerlendirme kapasitesine sahipti.
Bu teste girdiğini iddia eden Donald Trump'ın Beyaz Saray'daki doktoru, test sonrası, başkanın zihinsel yeteneklerinde anormal bir belirtiye rastlanmadığını, 'sağlığının mükemmel' olduğunu ve nörolojik işlevleriyle ilgili kaygı duyulacak bir durum olmadığını açıklamıştı. Testin bu şekilde açıklanmasının esas nedeni ise, 2018 yılında, ABD'li gazeteci Michael Wolff’un, Trump'la ilgili olduğunu söylediği ve “Ateş ve Öfke” başlığı ile çıkardığı kitabındaki iddiaları idi. Kitap, Trump'ın kendisi ve yakın çevresiyle yapılan 200 röportaja dayanarak yazılmıştı ve kamuoyunda çok ses getirmişti. Kitapta, şu iddialara yer veriliyordu;
-Trump yardımcılarına sürekli olarak 'İngiliz istihbaratı tarafından gözetleniyor olabilirsiniz' paranoyası içindedir ve dinlenildiğini iddia eder.
-Eşi Melanie ile sürekli çoğu kere nedensiz kavga eder. Aslında çoğu kişi ile nedensiz kavga eder.
-Beyaz sarayı korkutucu bulur ve orada yaşamak istemediğini tekrarlayıp durur.
Trump bizim için daha tanıdık bir portre, henüz Biden’ı bilmiyoruz ancak, karşılıklı tartışmalarını izlerken gözlerimi kapattım ve bu liderlerin gelecekteki beyin sağlıklarını çok merak ettim. Hangisi daha sağlıkla gidecek bir beyin aktivitesi gösterecek acaba! İnternet gezintim esnasında, Latin Times isimli magazin ağırlıklı bir derginin,12 Eylül 2019 tarihli şu haberi ile karşılaştım. Haberin başlığı şöyle idi;
“Kraliçe Elizabeth tedavi edilemeyen bir demans (bunama)süreci içinde olabilir ve yakında Prens Charles bazı yetkileri alabilir.”
Ülkemizde böyle haberler yapmak çok zor, ancak, İngiltere’de de böyle bir başlık atabilmek için, yazarların çok sağlam kanıtlara sahip olması gerekir. Ne olabilir bu kanıtlar ve Kraliçe hangi patolojik durumları göstermektedir ki böyle bir başlık atılabilsin? Bu soruların cevabı haberin içinde olmalıydı. Haber şöyle devam ediyordu.
Saraydan alınan bilgilere göre, şu anda 93 yaşında olan ve yaklaşık 70 yıldır monarşiye liderlik eden Kraliçe Elizabeth'in (doğumu 1926) demans adı verilen ve tedavi edilemez bir hastalık nedeniyle tahttan vazgeçebileceği bildirildi. Kraliyet mensupları uzun zamandır Kraliçenin sağlığı için artan bir endişe duymaya başladılar. Ancak kraliyet uzmanları, Kraliçenin tahttan tamamen feragat etmek yerine, Prens Charles'ı naip (yetkin) kılacağına inanıyorlar. Kraliçe ilgili bazı fotoğraflar, sevenleri arasında üzüntü yaratıyor. Örneğin, Kraliçenin, Ürdün Kralı Abdullah ve Kraliçe Rania ile görüştükten sonra Buckingham Sarayı çıkışında çekilen fotoğrafında sol elinde büyük bir morluk göze çarpıyordu. Sarayın doktorları, o yaştaki kadınlar arasında böyle bir çürük yaşanmasının normal olduğunu söyleseler de, kraliyet hayranları hala Kraliçe'nin sağlığının tamamen iyi olduğuna ikna olmuyordu. Kraliyet uzmanı Lydia Starbuck'a göre, Kraliçe Elizabeth gerçekten bunama gibi bir hastalık durumu yaşıyor ise, görevleri için bir yetkin kişi belirlenmesi gerekecekti. Yine Kraliyet uzmanı Brittani Barger, geçmişte birkaç hükümdarın da bunama hastası olduğunu ve hepsinin de kendi yerlerine bir naip tayin ettiklerini söyledi. Starbuck, Barger'ın iddiasını destekledi, bununla beraber, Kraliçe Elizabeth'in tahttan tamamen vazgeçmek yerine Prens Charles'ı naip yapmasının daha muhtemel olduğunu ekledi. İsminin açıklanmasını istemeyen bazı saray görevlilerine göre, Elizabeth bu yıl başlarından beri aşikar bir demans (bunama) tablosundaydı. İlginç olan ise Kraliçenin bu konuyla ilgili bir miktar farkındalığının olduğu ve yerine Prens Charles'ı değil Prens William'ı almayı planladığını şeklindeydi.
Peki Kraliçenin demans olarak adlandırılan bulguları nelerdi?
Kraliçe bariz hafıza kaybı yaşıyor ve net düşünme yeteneğini kaybetmişti. Britanya'nın uzun süredir hüküm süren hükümdarı, bariz yönetim hataları yapıyor ve bu hataların yanı sıra, Prens William ve Kate Middleton'ın evli olduğunu bile sık sık unutuyordu. İngiltere’nin önemli haber alma kaynaklarından biri olan Globe’un raporuna göre, Kraliçe Elizabeth, son zamanlarda, sarayın bahçelerinde amaçsızca dolaşırken yardımcılar tarafından kayıp ve şaşkın bir şekilde bulunmuştu. Gazete daha da ileri giderek, kraliçenin oğlu Prens Charles'ı 99 yaşındaki kocası Prens Philip ile karıştırdığını bildiriyordu.
Kraliçe Elizabeth ile ilgili demans –olası Alzheimer- ne zaman başlamış olabilirdi. Kayıtlı verilerden biraz geriye döndüğümde, kraliçenin hata yapmaya başladığı tarih kayıtlarını inceledim. Kraliçeye ait hastalık ile ilgili verilere rastlayamadım. Ancak kayıtlarda en çok tekrarlanan, kraliçenin son 10 yıl içinde bariz hatalar yapmaya başlamasıydı. Sosyal ortamlara çıkmıyor, resmi ziyaretlere zorla giriyor, özellikle Prenses Diana ölümünün ardından toplumla olan ilişkisini en düşük düzeye indiriyordu. Torunlarının eşleri ile geçinemiyor ve onları sıklıkla eleştiriyordu. Öyle görünüyor ki kraliçenin hayatta kaldığı dönemlerde kendisi ile ilgili gerçek verilere ulaşmak mümkün olmayacaktı Başkanlık, krallık, kraliçelik gibi ulaşılması çoğunlukla mümkün görünmeyen üst sınıflar, medyada, filmlerde ve eskiden de masallarda hep bir mükemmellik sergilerler. Örneğin, bir muhabirin, kızarmış tavuk ile Diyet Cola tüketen ve egzersiz yapmayan biri olan Trump’ın nasıl bu kadar akıllı ve sağlıklı sunulduğuna dair sorusuna Trump’ın doktoru, "Bu genetik. Olağanüstü genleri var" cevabını vermişti. Topluma Trump ile ilgili ulaşılamaz algısını sunmuştu kısaca. Benzer şekilde Kraliçe Elizabeth ile ilgili medya haberleri, kraliçenin bu yaşına karşın çok akıllı ve stil sahibi biri olduğunu sürekli tekrarlamaktan ibaretti. Hükümdarlık, gibi sistemler birer kast sistemi olup aynı zamanda bir ayrım sistemidir. Kendileri için bile zaman zaman zor olan gerçekleri hep kendi içlerinde saklamaları ve topluma farklı bir algı sunmalarıdır. Toplum ise çoğunlukla sunulan algıyı kabul etmeye hazırdır. Niccolo Machiavelli bu durumu şu şekilde özetler; “Halkın tabiatı değişkendir, bu nedenle de onları bir şeye inandırmak kolay, fakat inandırıldıkları şeye bağlı kalmalarını sağlamak zordur.”
Herkese gerçek güzel günler dileği ile…