Zeus’un yanına gidip, çobanın öldürülmesini isterler. Zeus öldürmek üzere çobanın yanına gider, kızına nasıl âşık olduğunu görür ve onlara kıyamaz. Endymion’a bir dilek hakkı sunar; Endymion sonsuz uyku diler. Böylece sevgilisiyle geçireceği zamanlar sonsuz olacaktır. O günden sonra Selene dolunay şeklinde gökyüzünü aydınlatıp sevdiğini arar.
Destanlar, masallar, filmler ve gerçekler acı aşk öyküleri doludur. Tamda, işte artık mutlu oldular derken birinin canı yanıverir. Okuyanlar, dinleyenler, görenler ve işitenler gözyaşlarını salar ortalığa. Perihan Savaş ve Yılmaz Zafer hikayesi de böyledir. İç içe geçmiş mutlulukların acısıdır adeta.
24 Eylül 1956 yılında dünyaya gelen Yılmaz Zafer, Yeşilçam'ın “jön” kuşağının belki de son temsilcidir. Çocukluk yaşlarında başlayan oyunculuk tutkusu, sırasıyla tiyatro ve sinema ile gerçeğe dönüşür. Bazı kaynaklara göre ise bu tutkunun gençliğinde aynı ortaokulda okurken gizli hayranı olduğu Perihan Savaş nedeniyle ortaya çıktığı şeklindedir. İlk tiyatro deneyimi Fatih Halkevinde başlar. Sonrasında Şehir Tiyatrolarında devam ederken, yolu Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu ile kesişir. 1976 da sinemaya geçen Zafer, yakışıklılığı ve sempatisinin yanı sıra oyun gücüyle de her geçen gün daha da aranır bir oyuncu olur ve 40’dan fazla filmde rol alır. Özellikle Adı Vasfiye, Dul Bir Kadın ve Aaah Belinda gibi önemli Atıf Yılmaz filmlerinin başarılı aktörüdür. 1993 yılında İskilipli Atıf Hoca filminde, köklü değişimlerin yaşandığı Atatürk Türkiye'sinde devrimlere karşı çıktığı için idam cezasına mahkûm olan İskilipli Atıf Hoca'nın avukatı Ferit rolüyle seyirciyi etkiler.
1986 yılında Perihan Savaş ile “Bir daha umut” filminde başrolü paylaşırlar ve bu birliktelik onları tam 1 yıl sonra 1987 de yaptıkları evlilik ile mutlu sona götürür. O dönem magazin programları bu yakışıklı genç adam ile güzel kadının mutlu sonlarını dillendirmektedir. Çift her programa çıktıklarında ne kadar mutlu olduklarından bahsederler. 21 Ocak 1994 de dünyaya gelen oğulları Savaş, mutluluklarını katlar.
Birlikte daha sağlam bir yol yürümek adına, Yönetim Film ve Reklamcılık Şirketi'ni kurarlar. Şirkette bir ortakları vardır ve bu ortak ile Zafer arasında çözülemeyen sorunlar oluşur. Perihan Savaş'ın anlatımıyla, "ortağının baskı ve iftiralarına dayanamayan" Yılmaz Zafer 1994 yılında ardı ardına iki kalp krizi geçirir. Perihan Savaş bir röportajında eşinin hastalanmadan 10 gün önce şikayetleri ile hekime gittiğinden bahseder ve şöyle aktarır; “Kalp krizi geçirmeden 10 gün evvel biz Yılmaz'ı hastaneye götürdük. Çünkü ağrıları vardı, göğsünde bir basınç hissediyordu ama sağlam raporu verildi” Muhtemeldir ki, hiç kimse 38 yaşındaki birine kalp krizi tanısını hiç yakıştıramamış ve yine muhtemeldir ki bununla ilgili hiçbir veriyi de elde edememişlerdir. Yılmaz Zafer son kalp krizinde uzun bir süre oksijensiz kalır ve beyni yeteri kadar beslenemez. Kalbi yapılan müdahale ile yerine gelir ancak beyin sağlığı kalıcı hasar nedeniyle bozulmuştur. Perihan Savaş, 1,5 yıl boyunca eşi Yılmaz Zafer'in başından ayrılmaz. Artık eş sorumluluğunun ötesinde bir bakım veren kişidir.
Çocuğunun doğumu ile eşinin hastalanması arasındaki süre o kadar yakındır ki, Perihan Savaş, “Yılmaz, Savaş’ı iki ay tanıyabildi” der. Aslında 1,5 yıl boyunca, aynı anda iki çocuğa birden baktığının bilincindedir. Beyni oksijensiz kalmasına rağmen Yılmaz Zafer, krizin arkasından biraz olsa da iyileşmeye başlar ancak, takiben yutkunma refleksi aniden bozulur, buna bağlı boğulma tehlikesi geçirir. Sonrasında yürümesi kötüleşir. Çok güzel yazı yazarken, bu da bozulmaya başlar. Kalçası kırılır, iltihaplanma olur. Şanssızlıklar üst üste gelir. Geçirdiği bir beyin kanaması sonucu kısa süre içinde kaybedilir. Öldüğünde 39 yaşındadır. Perihan Savaş, sonradan eşi ile aynı kaderi yaşayacak olan Kenan Işık ile yaptığı bir sohbette şöyle der; “Çok ağırlaşmıştı. Gözlerini açtı baktı. Ben 'Gayret Yılmaz çok az kaldı" dedim. İlk defa başını çevirdi. Elimi tuttu, gözümün içine baktı. Üzülme de vardı, 'bu kadarmış' da vardı, her şey vardı gözlerinde. Sarıldım, öptüm. Bakışları bitecek gibiydi”
Yılmaz Zafer kalp krizi geçirmiş, kalbi 4 dakika atamamış ve beyne kan gitmemişti. Bu durum “hipoksik beyin” denilen bir tabloyu anımsatır. Bu tabloda beynin oksijensizliği hızlı bir travma yaratır. Oysa beyin oksijen ihtiyacı en yüksek organdır. Oksijen azalması tablosuna hipoksi, oksijensiz kalma tablosuna ise anoksi denir. Yılmaz Zafer’in olayında bu duruma yol açan şey, kalp krizi olmasına karşın, suda boğulma, aşırı anestezi, enfeksiyon ve zehirlenme gibi durumlarda benzer tabloyu yaratabilir. Boks, dalış, futbol, dağcılık ve yüzme sporları ile uğraşan kişiler ile İtfaiye çalışanları ve madenciler risk grubunu oluşturur. Ayrıca doğum sırasında ve hayatlarının ilk yıllarında bebekler, oksijen eksikliği hasarına çok duyarlıdır. Beynin oksijensiz kalması durumunda ortaya çıkan belirtiler olayın şiddeti ve süresine göre hafif veya çok ağır olabilir. Beyin belirtileri: geçici dikkat dağınıklığı, karar verme düşünmede güçlüktür. Eğer oksijensiz kalma 5 dakikadan fazla olursa, beyin hücreleri ölür, koma, nöbet ve ölüm meydana gelebilir. Tedavide amaç, hızla oksijeni yeniden sağlamaktır. Bu süreçte solunum cihazına bağlanarak solunum desteği verilmesi gerekebilir. Kan kaybı var ise kan ve diğer sıvı destekleri, kan basıncı düşük ise kan basıncını arttıran ilaçlar, nöbet var ise nöbeti kontrol altına alan ilaçlar verilir. İyileşme süreci, komada kalma süresinin 12 saatten kısa olması, göz bebeği ışık refleksinin normal olması ve yaşın genç olması gibi durumlar ile ilişkilidir.
Sonuç olarak, Ay tanrıçası Selene’nin gelişini ve Bafa gölünde yıkanışını her gece sevgiyle izleyen Edymion kavalını eğer o kadar yüksek sesle çalmasa ve Tanrılarda onu duymasa hala uyanık olabilir ve masal hiç bitmeyebilirdi. Perihan Savaş ve Yılmaz Zafer masalı hiç bitmemiş görünüyor. Perihan Savaş, Sosyal medyada “Sözün bittiği yerdeyim, bugün 28 yıl. Saygı, sevgi, özlemle adamım” diyerek, ay tanrıçası Selene gibi, Yılmaz Zaferine her gün gözleri ile yeniden sarılmaktadır.