İlk etapta bir kent hükümdarlığı iken, sonraki dönemlerde Danimarka kralları için ilgi merkezi haline gelir. Sonrası İsveç kralı Gustav’ın kente girişi ile hızlı büyüyen Stockholm 1634 de İsveç İmparatorluğunun resmi başkenti olur. Veba salgınının yıkımını yaşasa da kent kültür rolünü hiçbir zaman bırakmaz. Şehrin ortasındaki Kraliyet Operası bu döneme ait ünlü bir mimarî yapısıdır.
Babası mühendis ve mucittir. Köprüler ve binalar yapmaktadır. Alfred’in doğduğu yıl babası işini kaybeder, yeni bir iş için Finlandiya ve ardından Rusya’ya gider. Eğitimini Rusya’da devam eden Alfred kimya ve fizik ile yakından ilgilidir. Babası çok istemese okumak ve mühendis olmak için Paris’e gider. İtalyan kimyager Ascanio Sobrero ile nitrogliserin üzerine çalışır. Bu çalışmaları gelecekte ona acı deneyimler yaşatacaktır.
Buluşları insanoğlunun yıkım gücünü arttırır ve Savaşlara cesaret verir. Nobel hayatının son döneminde bununla ilgili pişmanlığını yaşar. Oysa ki, Nobel’in asıl amacı para kazanmak ve hatta keşif yapmak da değildir. Barış döneminde kullanılabilecek bir maddeyi insanlığın hizmetine sunmaktır. Bu pişmanlığı nedeniyledir ki, vasiyetinde servetinin büyük kısmının fizik, kimya, tıp, barış, edebiyat alanında insanlık için elinden gelenin en iyisini yapanlara ödüller vermek için kullanılmasını ister. Bu vasiyetine akrabaları karşı çıkar ve ikna edilmeleri dört yıl kadar sürer. Bu sürenin sonunda Nobel vakfı kurulur.
İlk Nobel ödülleri, 1901'de Fizik, Kimya, Fizyoloji veya Tıp ve Edebiyat alanlarında İsveç'in Stockholm kentinde ve Barış Ödülü ise Norveç'in Kristiania kentinde (şimdi Oslo) verilir.
Alfred Nobel'in fizyoloji ve tıbba ilgisi gerçekten bilimseldir. Laboratuvar defterlerinde sıklıkla “hastalıkları hafifletmek veya iyileştirmek için” test edilmesi gerekenler hakkında notlar alır. Anestezi ile ilgilenir ve faydalı olabilecek madde ve alkolleri sıralar. Ayrıca, zamanında yaygın olarak kullanılan eter ve kloroform anestezisine alternatif olarak anestezik maddelerin damar içi formlarını düşünür.
Yakınları, Alfred Nobel’in son derece şefkatli ve cömert bir kişiliği olduğundan bahseder, ama hayatı boyunca hiç evlenmez. Yalnız ve dost edinmekten uzaktır. Çok seyahat eder ve bir evi dahi yoktur. Mektuplarından birinde şunu bulursunuz;
“Çalıştığım yer evim ve her yerde çalışıyorum.”
Bununla beraber, Nobel sağlığından sürekli şikayetçidir. Hazımsızlık, baş ağrısı, depresyon ve ilerleyen yaşlarda göğüs ağrıları olur. Hekimler bunu kalp hastalığı olarak nitelerler. 1867 de bir İngiliz doktor olan Lauder Brunton, Nobel’in çalıştığı nitrogliserinin bir ürünü olan organik nitratların anjina pektoris ağrılarını gidermede etkili olduğunu bulur ve Nobel’e kullanmasını önerir. Nobel ret eder. Nitekim, Nitrogliserin, fizyolojik etki mekanizması bile tam olarak bilinmeden 100 yılı aşkın bir süre anjina pektoris tedavisinde kullanılır. Sonunda, maddenin tam olarak nasıl etki ettiğini bulan ve bu sayede 1998 Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü'nü alan Robert Furchgott, nitrogliserinin kan damarını genişleterek ve daha fazla kanın geçmesine izin vererek kalp kası için daha fazla oksijen sağladığını ve ağrıyı azalttığını açıklar.
Nitrogliserini keşfeden Ascanio Sobrero, o sırada bu kimyasala maruz kalmanın şiddetli baş ağrılarına neden olabileceğini belirtmiştir. Zamanının çoğunu bu maddeyi deneyerek geçiren Alfred Nobel, bu etkiyi yaşamış ve daha sonra nitrogliserin endüstriyel düzeyde üretildiğinde ciddi bir tıbbi ve çevresel sorun olabileceğinden bile bahsetmiştir.
Son yıllarına doğru, İsveç'e dönmeyi planlarsa da felç geçirir. Konuşma ve hareket yetisini yitirir. 10 Aralık 1896'da saat 02:00'de San Remo'da ölür.
Nobel’in çocukluktan beri epilepsi ve migren hastalıkları ile uğraştığı pek bilinmez. Bununla ilgili çok yazılı belge de yoktur. Sadece Nobel'in 18 yaşındayken çok iyi bir İngilizceyle yazdığı “Sen benim bir bilmece olduğumu söylüyorsun” adlı otobiyografik şiirinde çocukluğunun zor yılları tahmin edilebilir. Şiirde şu dizeler vardır.
Beşiğim ölüm döşeğine benziyordu ve yıllarca bir anne, daima bir endişe ve dikkatle izledi,
Titreyen ışığı kurtarmak için çok az şans, göğsü boşaltmak için güç toplayamadım,
ve nefesim kesilene kadar kasılmalar takip etti.
20. yüzyılın büyük Amerikalı epileptologu William Gordon Lennox bu dizeleri kasılmalı bir nöbet geçiren kişiye benzetir. Erişkin döneminde bu nöbetlerin devam edip etmediği ise çok bilinmemektedir.
Özellikle erken çocukluk yaşlarında başlayan ve tüm yaşamı boyunca bu hastalıktan yakınan kişiler, hastalıkları ile ilgili bir içe kapanıklık ve sosyal engellilik yaşarlar. Belki Nobel’de bunun etkisinde bir dönem geçirmiştir, kim bilir! Oysa tarihte ismini başarıları ile yazdırmış pek çok kişi, ya erken çocukluk dönemlerin de ya ileri yaşlarında ya da tüm yaşamları boyunca bu hastalık yada hastalıkları yaşamaktadır. Bu durum herkese göstermelidir ki, kronik epilepsi ve ara sıra ortaya çıkan epileptik nöbetler, baş ağrıları ve depresyon, dahiliğe ve üstün akıl becerilerine engel olmamaktadır ve üstün zekâlı insanlarda da görülebilmektedir.
Nobel, baş ağrısı, depresyon, epilepsi ve inme ile geçirdiği yaşamına bir buluşu sığdırabilen deha olarak hatırlanacaktır. Buluşu için eminiz ki savaşları ve ölümleri hayal etmemiş ve hatta kendisi gibi dehaları ödüllendirebilmeyi amaçlamıştır.
Sağlıklı günlerde buluşmak üzere…