Amerika da bir kadın, kocasını ameliyat eden hastane hakkında tazminat davası açar!
Dava dilekçesinde şunları yazar; “Kocam hastanede ameliyat geçirdikten sonra benimle seks yapmıyor. Gayet düzenli olan seks hayatımız mahvoldu. Bu nedenle hastanenin tarafımıza 1 Milyon Dolar tazminat ödemeye mahkûm edilmesini istiyorum.” Yargıç, hastane yönetiminden konu ile ilgili olarak açıklamalı bir rapor ister. Hastane yönetiminden sadece bir cümlelik yanıt gelir; “Kocanız, hastanemizde gözlerinden katarakt ameliyatı geçirmiş ve %95 olan görme kaybı, %5’e indirilerek, gözleri açılmış bir halde sağlıklı olarak taburcu edilmiştir!” Keşke ülkemizde de Cumhuriyet ve Atatürk’e 'şaşı bakanların gözlerini' açabilsek. Laiklik olmadan demokrasinin olmayacağını kafalarını kazıyabilsek. Atatürk’ün 'yolundan sapıldığında ülkenin felakete sürükleneceğini' onlara idrak ettirebilsek. Türkiye’nin ileri medeniyetler seviyesine yükselmesi için ‘Dindar’ değil, ‘Atatürkçü’ nesil yetiştirilmesi gerektiğini anlatabilsek.
Son yıllarda ülkemizin başına türlü türlü felaketler gelmesine, Cumhuriyetin tüm kurumlarının haraç-mezat satılmasına, madenlerimizin küresel güçlere peşkeş çekilmesine, Ormanlarımızın talan edilmesine, sularımızın kirletilmesine, ülkenin vergi yükünün emeği ile geçinenlerin üzerine bırakılmasına, tarım arazilerinin, meraların hızla yok edilmesine, Türkiye’de adalet ve liyakat kavramlarının çöpe atılmasına, özgürlüklerin kısıtlanmasına, kendileri gibi düşünmeyenlerin ‘vatan haini’ diye yaftalanmasına, Türk köylüsünün 'çilenin efendisi yapılmasına' rağmen daha hala gözleri açılmamış insanlar var. Keşke o şaşı bakan gözlerin tamamını açabilsek. Bunu yaptığımız takdirde bizi ortaçağ karanlığına götürmek isteyenleri alt etmiş oluruz.
“Aydınları korkak olan ülkenin zalimleri cüretkar olur” diye bir söz var. Bu güzel ülke insanlarının çağdaşlıktan, özgürlüklerden ve haklarından daha fazla mağdur edilmemeleri için bu süreçte aydınlar, ‘bana ne’ci olmamalı. Sırf kendileri gibi düşünmedikleri için insanlara yapılan zulümlere karşı seslerini daha gür çıkarmalı. Sanatıyla, kalemiyle, dik duruşuyla, onurlu mücadelesiyle korkmadan tüm haksızlıklara karşı duvar olmaya çalışmalıdır. Ernesto Che Guevara Arjantinliydi. Kendi ülkesinde ölmedi. Che, orta sınıfa mensuptu. Kendi sınıfından koptu bir daha geri dönmedi. Che doktordu. Bir muayene karşılığı hiçbir zaman para aldığı görülmedi. Peru’daki cüzzamlılar kliniğinde gönüllü olarak çalıştı. Che Küba’da Sanayi Bakanı oldu. Sosyalist iktidarda bile oturduğu koltuğu sevmedi. Bakanlığı bırakarak, yeni devrimler yapmak için Küba’dan ayrıldı. Che devrimciydi. Bıkmadı, durmadı, yorulmadı, eğilmedi, bükülmedi. Che düzene başkaldırışın simgesiydi, umuttu, cesaretti. Ernesto Che Guevara zaten yıllar önce, "Kralın sofrasında soytarı olacağıma halkın sofrasında eşkiya olurum" demişti. Türkiye’nin aydınları da halkın sofrasında eşkıya olmalı…
//////////
FIKRA
‘İki Rekat Kıldırmakla Müslüman mı Olduk?’
Adam elinde bir bıçak ile camiye girer: “Ey cemaat içinizde Müslüman olan var mı?” diye bağırır. Herkes susar. Ancak yaşlı bir amca kalkar “Ben varım” der. Bıçaklı adam amcaya, bir dakika dışarı gelir misin diyerek koluna girer camiden çıkarlar. Biraz ötede bağlı bir koyunun yanına gidip, “Amca; bu kurbanı kesmeme yardımcı olur musun, İslami, kurallara uygun keselim” der. Amca koyunu kesmeye başlar. Yaşlılık bu ya her taraf kan olur. Amca; “Oğlum yoruldum camiye git başka birini bul” der. Adam elinde kanlı bıçağı ile camiye girerek bağırır. “İçinizde başka bir Müslüman var mı?” Yaşlı amcayı götürüp kestiğini zanneden cemaat ses çıkarmaz, ama topluca dönüp imama bakarlar. İmam “Ne bakıyorsunuz ulan, iki rekat namaz kıldırmakla Müslüman mı olduk?” der...