İstanbul Şişhane'de Üzerine Arapça harflerle yazılmış yeşil renkli ‘Tehvid’ bayrağı taşıyan bir şahsa üniversite öğrencisi genç tarafından yumruk atılması ülkemizde gündem oldu.
O İNEK HIRSIZI BİLE TUTUKLANMADI
Olaya müdahale eden polisin gözlerinin önünde başka şahıs tarafından darp edilen genç çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Ülkemizde çok şahit olmuyoruz mu? Doktor, öğretmen dövenlerin ifadeleri alındıktan sonra salınmıyor mu? Karılarını feci şekilde döven kocalarda aynı şekilde salınıyor. Bıçak darbesi belden aşağıya gelmiş diye bıçaklı saldırganlar bile tutuksuz yargılanıyor. Şort ve mini etek giyen genç kızlara, kendilerinde olmayan ‘ahlakın’ dersini verme adına tehdit edip, fiziki müdahalede bulunanlar; ya tutuklanmıyor, Ya da ilk celsede salınıyor. Ülkede Anamuhalefet Partisi liderini yumruklayan o inek hırsızı bile tutuklanmadı. Çünkü ülkemizde cezalar Siyasal İslam’ın isteklerine göre veriliyor. KendilerinE saldıranların anında tutuklanması için doktor, öğretmen ve kadınlarımız her gün ‘Tehvid’ bayrağıyla mı gezsin?
HALİDE EDİB’İN ÖLÜMSÜZ ESERİ
Ülkemizde her yıl sokakta şiddete uğrayan kadınların hiçbiri bu tek bir yumruk yiyen şahıs gibi ortalığı yangın yerine çevirmiyor. Son yaşanan olayda yumruk yiyen şahsın, sanki kendisini savunabilecek elleri yokmuş gibi, halkı üniversiteli gence saldırmaları (linç etmeleri) için ortalığı galeyana getirmeye çalışması bana “Vurun Kahpeye” filminde Ali Şen’in canlandırdığı Hacı Fettah’ı anımsattı. Halide Edib’in ‘Vurun Kahpeye’ adlı ölümsüz romanını okuyanlar Hacı Fettah’ı çok iyi tanır. Merak eden okurlarımıza Vurun Kahpeye filmini bir daha izlemelerini tavsiye ediyorum.
KARA BİR DÖNEMİ YAŞIYORUZ
Kendi siyasal ikbal ve rant çıkarlarını sürdürmek adına halkı kutuplaştıranlar yüzünden maalesef buna benzer çok olay daha yaşayacağız. Korku imparatorluğunun hakim olduğu, ülkeyi yönetenlerle aynı düşünceyi savunmayanların her an başlarına bir şeylerin gelebileceği, cezaların yaşam tarzlarına ve kıyafetlerine göre verildiği, gençlerin geleceğe umutsuz baktığı, ülkenin Avrupa’nın mülteci çöplüğü haline geldiği, iktidar vekillerinin aşevleri açmakla övündüğü, emeklinin pazarlarda artık topladığı, Fen Liselerin değil de imam hatiplerin teşvik edildiği, bilim adamlarının değil de din adamlarının görüşlerine itibar verildiği, mantar gibi üniversiteler açarak, eğitimin kasıtlı şekilde yozlaştırıldığı, cahil, kindar bir neslin istendiği, Türklük düşmanı Arap Sevicilerin yönetimlerde etkin olduğu, kamu kurumlarında liyakatin çöpe atıldığı, biat kültürünün baş tacı edildiği, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti yıkmak için ant içen tarikatların devletin kademelerinde fütursuz şekilde yerleştirildiği, Cumhurbaşkanını, peygamberimizle karşılaştırma cüretini gösteren sapkınların her geçen gün arttığı, yandaş kara cahillerin nasıl ‘doktor dövdüklerini’ ballandıra ballandıra anlattığı kara bir dönemi yaşıyoruz. Halkımız bunu 20 yıl sonra anladığında artık çok geç olacak.
CAHİLLER BU KADAR CÜRETKAR DEĞİLLERDİ
Hırsızların, arsızların baş tacı edilmediği, farklı siyasi görüşlerde, inançlarda olan insanların birbirlerine saygılı şekilde birlikte mutlu şekilde yaşadığı 1980’li ve 1990’lı yılları çok ama çok özlüyorum. O günleri göremeyen gençlerimize ve çocuklarımıza söylüyorum. Eski Türkiye çok daha güzeldi. O yıllarda da tarikatlar ve cahiller yine vardı. Ama halkın çoğunluğu aydın ve zeki olduğu için bugünkü gibi cüretkar değillerdi…