Zihnin Kurduğu Çarklar

Hiç kendinizi, olaylar henüz gerçekleşmeden önce en kötü senaryoyu yazarken buldunuz mu? Ya da biri size nazik bir eleştiride bulunduğunda, bunu bir saldırı gibi hissettiniz mi? İşte tam bu noktada zihnimizin gerçekliği çarpıttığını fark etmeye başlıyoruz. Peki, bu çarpıtmalar nereden geliyor ve bizi nasıl etkiliyor?

Zihinsel çarpıtmalar, düşüncelerimizi gölgeleyen bulutlar gibidir. Onları fark etmezsek, gerçekte parlak bir gökyüzünün altında olduğumuzu unuturuz. Çoğu zaman farkında olmadan, bu çarpıtmaları hakikat gibi kabul eder, onlara göre hareket ederiz. Ancak, burada önemli bir soru ortaya çıkıyor: Gerçek dediğimiz şey ne kadar “gerçek”?...

Zihnimizin bize yazdığı hikâyelerde dram mı istersiniz, gerilim mi, yoksa kara komedi mi? Her türden hikâye var! Bazıları o kadar garip ki insan kendi kendine “Bu nereden çıktı şimdi?” diye soruyor. Ama işin ilginç yanı, çoğu zaman bu hikâyelere sorgusuz sualsiz inanıyoruz. Peki ya bu hikâyeler, aslında sadece zihnimizin bize oynadığı küçük oyunlarsa? Gerçekten yaşadığımız her şeyin, düşündüğümüzden çok daha fazlası olabileceğini hiç düşündünüz mü?

Hadi şöyle bir örnekle başlayalım: Diyelim ki bir iş görüşmesine gittiniz. Her şey yolunda gibi ama mülakat yapan kişi oldukça soğuk, kısa cevaplar veriyor ve neredeyse hiç gülümsemiyor. Zihniniz hemen devreye girer: “Kesinlikle beni sevmedi. Zaten bu işi alamayacağım. Başka yerde de iş bulamam, hayatım mahvoldu!” Gerçekte ne olmuş olabilir? Belki o kişi o gün zor bir sabah geçirmiştir ya da zihni başka bir sorunla meşguldür. Ama zihnimiz bu detaya aldırmaz. Hızlıca bir felaket senaryosu yazar ve başrolü bize verir.

Zihnimiz bazen küçücük bir olayı devasa bir felakete dönüştürür. Kendi hayal gücümüzü kullanarak senaryolar yazarız. Diyelim ki biri size kısa ve soğuk bir mesaj attı. Aklınız hemen devreye girer ve senaryoyu oluşturur: “Kesin bana sinirli, bir şey söyledim ve onu kırdım.” Ancak gerçekte ne olmuş olabilir? Belki kişi çok yoğundu ya da mesajı aceleyle yazdı. Aynı şekilde, birine mesaj attığınızda geç bir yanıt alırsanız ya da hiç yanıt almazsanız, zihniniz yine aynı dramayı yaratır: “Beni önemsemiyor, mesajımı gördü ama cevap vermiyor. Demek ki artık bana değer vermiyor.” Oysa gerçek çoğu zaman düşündüğümüz gibi değildir. Zihnimiz ise durumu hemen kişisel alır, olayları dramatize eder ve bizi gereksiz yere rahatsız eder.

Bu tür anlarda, zihnimizin oyunlarını fark etmek büyük bir adımdır. Durup derin bir nefes almak ve kendimize şu soruyu sormak gerek: “Gerçekten, bu kadar kesin bir yargıya varabilir miyim? Belki de durum düşündüğüm gibi değil.” Zihnimizin sunduğu hikâyelere her zaman inanmak zorunda değiliz. Gerçek çoğu zaman daha basittir ve olayları abartmadan görmek, daha sağlıklı bir bakış açısı sunar.

Bir de her şeyi kendimize yormalarımız yok mu? Mesela; biri toplantıda gözlerini devirdiğinde ya da sosyal medyada bir paylaşımınıza cevap vermediğinde hemen şu düşünce gelir: “Bu hareket bana karşı yapıldı.” Oysa belki o hareketin sizinle ilgisi bile yoktur. Zihnimiz ise durumu kişisel bir saldırı gibi algılar ve bizi kendimize karşı bile kuşkuya düşürür.

Bu tür örnekleri çoğaltmak kolaydır; hepimiz, belki defalarca, zihinsel çarpıtmalar yapıyoruz. Ancak gerçekte, neyin gerçekten gerçek olduğunu anlamak için pek çaba göstermiyoruz. Senaryolarımızın başkarakteri olduğumuzda, bazen bir günümüzü, bazen bir ilişkimizi, bazen de güzel bir anıyı bu çarpıtmalarla harcıyoruz. Zihnimiz, harika bir hikâye anlatıcısı olabilir, fakat bu hikâyelerin ne kadarı gerçektir, işte bunu sorgulamak gerekir.

Zihinsel çarpıtmalar, bazen bizi koruma içgüdüsüyle, bazen de geçmişte öğrendiğimiz yanlış inançlarla şekillenir. Felaketleştirme, aşırı genelleme, kişiselleştirme… Tüm bunlar, olaylara bakışımızı, düşüncelerimizi ve duygularımızı biçimlendirir. Zihnimiz, bu çarpıtmalarla bizleri yönlendirirken, gerçeği görmek için daha derin bir çaba gereklidir.

Şimdi bir durup düşünelim: Bugün zihniniz size hangi hikâyeyi anlattı? Bir tartışmada haklı olmaya mı odaklandınız, yoksa küçük bir hatayı kocaman bir problem mi yaptınız? Belki de kendinizi mükemmel olmaya zorlayıp, “Ya en iyisi olurum ya da hiç yapmam” dediniz. Bu tuzağa düşmek kolay. Zor olan, o çarkların nasıl işlediğini fark etmek.

Peki, bu oyunu nasıl bozarız?
Zihnimiz bizi aldatmaya ne kadar yatkınsa, bu tuzaklardan kaçınmak da o kadar mümkün. Öncelikle düşüncelerinizi sorgulamayı öğrenmeliyiz.

Basit birkaç soru ile başlayalım;
• “Bu düşünceyi destekleyen somut bir kanıtım var mı?”
• “Bu olaya başka bir açıdan bakarsam ne görürüm?”
• “Başkası bu durumu yaşasaydı, ona ne derdim?”


İnanın, bu soruları sormak zihninizin o dev aynasını küçük bir el aynasına dönüştürmek gibi bir şey. Daha net, daha gerçekçi ve daha sakin bir bakış açısı kazanırsınız.

Hayatı Yeniden Çerçevelemek

Zihinsel çarpıtmalar, çocuklukta öğrendiğimiz kalıplardan ya da geçmiş deneyimlerimizden beslenir. Ama bu, onları sonsuza kadar taşımak zorunda olduğumuz anlamına gelmez. Bir hata yaptığınızda, “Bu hata benim kim olduğumu belirlemez,” diyebilmeyi öğrenmek; kötü bir gün geçirdiğinizde, “Bu sadece bir gün, tüm hayatım değil,” diyebilmek büyük bir özgürlük.

Bunu başarmak için biraz pratik, biraz da sabır gerek. Mesela:
• Durup bir nefes alın. Hemen tepki vermek yerine kendinize birkaç saniye tanıyın.
• Düşüncenizin kaynağını sorgulayın. Bu düşünce size kimden ya da nereden tanıdık geliyor?
• Farklı bir bakış açısı geliştirin. Olaylara bir arkadaşınızın gözünden bakmaya çalışın.


Hikâyenizi Kendiniz Yazın

Zihnimiz bize binlerce hikâye anlatabilir, ama bu hikâyelerin yazarı sizsiniz. Unutmayın, hayat bir aynadır. Onu nasıl görmek istiyorsanız, öyle yansıtır. Bugün kendinize bir iyilik yapın ve düşüncelerinizin sizi sürüklemesine izin vermek yerine, onları sorgulamayı seçin.

Ve son bir soru:
Bugün zihniniz size hangi hikâyeyi anlattı? Siz, o hikâyeye ne kadar inandınız? Ve o hikâye sizi nasıl şekillendirdi?