Güzel ülkeme adalet, liyakat geldi diye sevinirken, işin renginin öyle olmadığını görüp, yine üzüldüm.  

Son günlerde bir haber sitesinde yer alan bir haber dikkatimi çekti. Haberin başlığı “ESOGÜ Rektöründen Skandal Kadro İptali Kararı"  idi. Haberin içeriğinde bir terslik vardı. Normalde bizim alışık olduğumuz haberlerde eşini veya çocuğunu üniversite kadrolarına yerleştiren yönetici veya unvan sahibi şahsiyetler ile karşılaşırken; bir profesörün görev yaptığı fakülteye hatta aynı bölüme eşini akademisyen olarak aldırmak için müracaat etmişken bir anda kadronun yönetim tarafından iptal edilmiş olması dikkatimizi çekti. Güzel ülkeme adalet, liyakat geldi diye sevinirken, işin renginin öyle olmadığını görüp, yine üzüldüm.  

KADIN DOKTORA SALDIRMIŞTI

Konuyu biraz araştırınca olayın adı geçen öğretim görevlisinin basına yansıttığı gibi gelişmediğini fark ettim. Ne tesadüf ki bu öğretim görevlisi hiç yabancı değil. Kamuoyu bu öğretim görevlisini yine basında çıkan haberlerden tanıyor. Adı 5 Ağustos 2020 tarihinde şehrimizde bir sağlık ocağında görevini yapan biri kadın iki doktoru darp ve tehdit etme olayına karışmıştı. Kızına uygunsuz rapor vermediği gerekçesiyle bir kadın doktora sinkaflı küfür ederek, saldırmıştı. Kadın doktoru bu saldırganın elinden bir erkek doktor araya girerek kurtarırken, o da öğretim görevlisi unvanı taşıyan birine yakışmayan bu şahsın şiddet, küfür ve tehditlerine maruz kalmıştı. O tarihte doçent olan bu şahıs biri kadın iki doktora dehşet anlarını yaşattığı için ceza aldı mı? Bunu birileri Sağlık Bakanına sormalı…

KRİTERLERİ KENDİ AYARLATIYOR

Bir kadın doktora sinkaflı küfürler edip, saldıracak kadar gözü dönmüş bu şahsın son olayı ile ilgili yapmış olduğum araştırmalarda bazı bilgilere ulaştım. Kamuoyunun doğru yönlendirilmesi adına bu bilgilerin paylaşılmasının doğru olacağı kanaatindeyim. Üniversitelerde kadro ilan süreci, bölümlerin ihtiyaçları doğrultusunda alt yapısı bölümlerde ve fakültelerde oluşturulur ve rektörlüğün onayı ile ilana çıkılmaktadır. Adı geçen öğretim görevlisi kendi bölümüne alınacak olan akademisyen için ilanda belirtilecek kriterleri fakültedeki nüfusunu kullanarak; öyle bir şekilde ayarlatıyor ki sadece o bölümdeki bir tane araştırma görevlisi ve kendi eşi müracaat edebiliyor. Aynı bölümdeki araştırma görevlisinin puanının eşinin puanından düşük olduğunu biliyor. Uyanık profesör böylece rekabet ortamı yaratılmış izlenimi verilmesini sağlayarak; bir taraftan da eşinin bu ilan ile üniversiteye alınmasını garantiliyor. Kaldı ki bugüne kadar karısının toplamış olduğu akademik puanların birçoğunda eşi olarak kendisinin katkısının olduğu yayınlara bakıldığında görülmekte. (Tabi bununda ne kadar etik olduğunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.) Olayı oldu-bittiye getirmek amacı ile de eşini müracaat tarihinin son günü son saati müracaat ettiriyor. Bu bilgilerden anlaşılacağı gibi ilandaki kriterler bölümde oluşturulmuş fakültede olgunlaştırılmış ve Rektörlüğe sunulmuş.  Bu bağlamda ESOGÜ Rektörü Prof. Dr. Kamil Çolak yanlış yönlendirilmiş.

REKTÖR DÜZELTME FIRSATI VERİYOR

Müracaatların bitimine müteakip, durumun fark edilmesi üzerine  konu Rektöre arz ediliyor.  Böylece durumun farkına varan Çolak, ilgili öğretim görevlisini davet ederek yapılan bu etik dışı davranışın düzeltilmesi fırsatını veriyor.  Fakat kendisi etik dışı davranıştan vazgeçmiyor.  (Çok şükür ki Rektöre de tekme tokat saldırma girişiminde(!) bulunmuyor. Demek ki gücü sadece kızı yaşındaki kadın doktorlara(!) yetiyormuş) Bunun üzerine Rektör Çolak bu etik dışı davranışın önüne geçmek adına yetkisini kullanarak ilanı iptal ettiriyor. Rektör Çolak’ın bu davranışı üniversitedeki akademik camiada olumlu karşılanıyor. Üniversite içerisindeki adalet duygusunu pekiştiriyor. Adı geçen öğretim görevlisi yapmış olduğu etik dışı davranışı gölgelemek ve durumu lehine çevirebilmek amacıyla kamuoyunu yanıltıcı beyanatlarda bulunuyor.  Peki o profesöre şunu sormak istiyorum. Yasal olan her şey etik, etik olan her şey yasal mıdır? “İnsanları aptal yerine koyarken onların her şeyin farkında olup; size gülüyor ihtimallerini bir düşünün derim.”