Siyasette hakaretlerin arttığı, seviyenin dibe vurduğu, nefret ve ayrıştırıcı söylevlerin arttığı şu günlerde eski politikacıları deyim yerindeyse ‘mumla’ arıyoruz. Merhum Süleyman Demirel’i, merhum Bülent Ecevit’i, merhum Necmettin Erbakan’ı, merhum Alparslan Türkeş’i siyaset yaptığı günleri gördüğüm için kendimi şanslı hissediyorum. Çünkü eskiden siyasette nezaket vardı. Merhum Süleyman Demirel, merhum Bülent Ecevit, merhum Necmettin Erbakan, merhum Alparslan Türkeş. Bu dört isim yıllarca birbirleriyle mücadele etti. Genel Başkanı oldukları partiyi iktidara getirebilmek için çalıştılar. Halk bu dört ismin yaptığı siyaseti çok sevdi. Onlara, ‘Baba’, ‘Karaoğlan’, ‘Hoca’, ‘Başbuğ’ lakaplarıyla seslendi. İçlerinden ‘üçü Başbakanlık’ yaptı. En çok Başbakanlık yapan Demirel, ‘1993-2000 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı da’ yaptı. Biz bu dört büyük siyasetçinin ağzından karşısındaki rakibine hitaben ‘seviyesiz bir söz’ duymadık. Onların zamanında ‘siyasette bir zerafet’ vardı. ‘Nezaket vardı.’ Bu dört isim, patronları arayıp, ‘kendi aleyhlerine yazan gazetecileri kovdurmayı’ hiç düşünmediler. Onları Gırgır mizah dergisinde ‘dansöz’, ‘Türkiye güzelleri’ olarak çizdiler. Daha ne gülünç hallere soktular. Bu dört büyük siyasetçi ‘basın özgürlüğü’ diyerek onlara hiçbir tepki vermedi. Bugün ‘ülkemizde ileri demokrasinin olduğu masallarına inanan’ büyük kitlenin olduğu dönemde; karikatüristler o karikatürlerin benzerini yapsa terör örgütü üyeliğinden zindanlarda çürürdü. Demek ki nezaketin yanında basın ve düşünme özgürlüğümüzü de kaybetmişiz. Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş ‘kendilerine isyan eden vatandaşı’ korumalarına dövdürmediler. Şehit babalarına hakaret etmediler. Terör örgütleriyle ‘hiçbir zaman pazarlık’ etmediler. Milleti ötekileştirmediler. Kendileri gibi düşünmeyenleri ‘hain’, ‘terörist’ diye yaftalamadılar. Her seçim öncesi dördü televizyon ekranlarına çıkarak, birbirleriyle medenice tartışırdı. Projelerini anlatır, onları yarıştırırlardı. Karşısındakine ‘hakaret etmeden siyasi tartışma yapılabileceğini’ herkese gösterdiler. TRT’de yapılan bu programlar büyük ilgi görürdü. Herkes ‘seçim öncesinde parti liderlerinin projelerini, birbirlerine yönelik eleştirilerini pür dikkat’ izlerdi. Özellikle Demirel ve Erbakan’ın ‘mizahi zekaları’ çok güçlüydü. Rakiplerine ‘mizahi dille yaptıkları siyasi göndermeler’ hala unutulmadı. Türkiye’nin zor günler geçirdiği 80’li ve 90’lı yıllarda gerçekten demokrasi varmış. Türk medyasının yüzde 90’ına hükmeden ‘iktidar her seçim öncesinde tek kale maç’ oynuyor. Kendisi gibi düşünmeyenlerle ‘televizyona çıkıp, tartışmayı bile tahammül’ edemiyor. Ben merhum Demirel’in, merhum Ecevit’in, merhum Özal’ın, merhum Erbakan’ın, merhum Türkeş’in, daha sonraki yıllarda merhum Turgut Özal’ın, merhum Erdal İnönü’nün, merhum Mesut Yılmaz’ın, Tansu Çiller’in açık oturumda bir araya geldiği o programları özlüyorum. Türk halkı ‘o günleri ve siyasetteki eski nezaketi’ özlüyor.
//////////////////////////////////////////////////////
‘Özlemek Ölmekten Sadece İki Harf Fazla Be Çocuk’
Sevgili dostum Salim’i (Kartal) 9 yıl önce 31 Ekim 2011’de kaybetmiştik. Yarın dokuzuncu ölüm yıldönümü. Salim amansız bir hastalığa yakalanmıştı. Tedavi görüyordu. Yaşama ihtimali azdı. Bunu biliyorduk. Ancak yine de O’nun öleceği fikrini kendimizi hazırlayamamıştık. Çünkü 38 yaşındaki genç insana hiç ölümü yakıştıramadık... Büyük Şair Enver Gökçe’nin “Kendisi için bir şey istemezdi/Yatak ölümü beklemezdi/Gitti vadesiz, gencecikken/Yigitken, güzelken, incecikken/Ölüm, adın kalleş olsun!” dizelerinde gibi 9 yıl önce aramızdan ayrıldı. Salim isminin anlamında olduğu gibi ‘sağlam, kalbi temiz ve kendinden emin’ bir kişiydi. Bundan dolayı çok seveni vardı. Ölüm haberini duyan herkes hastaneye koşmuştu. Herkes üzgündü. Ertesi gün cenazesinde büyük bir insan seli vardı. Eskişehir’in başarılı genç işadamı, DYP eski Merkez İlçe Başkanı ve Eskişehirspor Yönetim Kurulu üyesi Salim Kartal gözyaşları ile ebedi yolculuğuna uğurlanmıştı. Muhabirliğimin ilk yıllarında CHP ve DYP’yi takip ettim. Doğruyol Partisi’nde siyaset yaptığı dönemde tanıdım Salim Kartal’ı. Dürüst ve sempatik kişiliğiyle partililer tarafından çok sevilen bir isimdi. Şair Cezmi Ersöz’ün “Birini ay çağırır yanına, öbürünü uçurumlar, bir diğerini denizler… İyiler hisseder önce iyiliklerine bu hayatta yer olmadığını… Ama acı verir onlara iyiliklerini karanlık bir yerde gizlice terk etmek… Bu yüzden ne kadar acı verse de, ait olmadıkları bu dünyayı herkesten daha çok ciddiye alırlar… Geride kalanlar bilmeseler de onların incitilmiş kalpleri sayesinde yaşadıklarını… Sonunda iyiler erken ölür…” dizelerinde olduğu gibi kalbi temiz iyi insan Salim erken yaşta aramızdan ayrıldı. Cemal Süreya, “Özlemek, ölmekten sadece iki harf fazla be çocuk” demişti. Dostları, Arkadaşları, sevenleri ve Eskişehirspor taraftarları Ölümünün 9’uncu yıldönümünde yarın Salim Kartal’ı dualarımızla ve büyük özlemle anacağız. O’nu asla unutmayacağız. ‘Mekanın Cennet olsun’ kardeşim...
//////////////////////////////////////////////////////
NOSTALJİ
PARAYI YER ALTINA GÖMDÜ
Yıl 1992. 28 yıl öncesine ait tarihi fotoğrafta dönemin Eskişehir Belediye Başkanı merhum Selami Vardar, Genel Sekreter Aytaç Çınar ve Belediye Asfalt Şefi Haydar Demir görülüyor. Selami Vardar 1973- 1977 ve 1989-1994 yılları arasında iki dönem Eskişehir Belediye Başkanlığı, 1976-1978 ile 1992-1994 yılları arasında Eskişehirspor Kulübü Başkanlığı yaptı. 1919 yılında Mihalıççık ilçesi Ahırözü köyünde doğan Vardar, İlköğrenimini Mihalıççık’ta, ortaokul ve liseyi Ankara da bitirdi. İstanbul Üniversitesi Maliye Bölümünden mezun oldu. 1942 yılında Eskişehir Ticaret Lisesine öğretmen olarak atandı. İki yıl öğretmenlik yaptıktan sonra Maliye Bakanlığında dokuz yıl hesap uzmanı olarak görev yaptı. Bu görevinden kendi isteği ile ayrılarak yeminli mali müşavir olarak çalışmaya başladı. Vardar özellikle 1989-1994 yılları arasında yaptığı Belediye Başkanlığı döneminde yaptığı büyük altyapı hamlesiyle dikkat çekti. O yıllarda Eskişehir’de alt yapı yoktu. Vidanjörler vardı. Evlerdeki fosseptiği vidanjörler çekerdi. Sezai Aksoy tarafından başlatılan altyapı çalışmaları Vardar döneminde büyük hız kazandı. Vardar parayı yer altına gömerek Eskişehir’in altyapı sorununu çözdü. O yıllarda altyapı çalışmaları nedeniyle haksız eleştiriler almıştı. O gün onu eleştirenler daha sonra Vardar’ın hakkını teslim etti. Eskişehir’in unutulmaz Belediye Başkanı merhum Selami Vardar 24 Ağustos 2001 tarihinde vefat etti. Eskişehirliler ‘Selami Amca’larını ve onun hizmetlerini unutmayacak. Vardar döneminin Genel Sekreteri Aytaç Çınar Eskişehir siyasetinin deneyimli bir ismidir. Eskişehir’de SODEP’in kurucuları arasında yer alan Çınar, SHP ve CHP’de politika yaptı. Eskişehir siyasetini çok iyi bilen Çınar ile dört yıl önce yaptığım sohbette; “Türkiye’nin 80 ilinde CHP’nin tek Genel Başkanı var. Sadece bir ilde CHP’nin iki genel başkanı var” demişti. Çınar bu sözlerle CHP’nin Eskişehir’deki ikinci genel başkanının Yılmaz Büyükerşen olduğunu vurgulamıştı.
//////////////////////////////////////////////////////
FIKRA
SAVAŞ KAYBETTİĞİMİ HİÇ KİMSE DUYMAZDI
Napolyon tekrar dünyaya gönderilmiş. Beyaz Saray’daki akşam yemeğinde Donald Trump’un kulağına eğilerek: “Sizin elinizdeki silahlar bende olsaydı, Waterloo Savaşı’nı asla kaybetmezdim sayın Başkan!" demiş. Napolyon daha sonra Rusya’ya gitmiş. Kremlin Sarayı’ndaki yemekte de Putin’e Gizli Servis KGB’nin gücünü hatırlatarak, şunları söylemiş: “Böyle bir gizli servis bende olsaydı, Waterloo’yu asla kaybetmezdim!” Napolyon nihayet Ankara’ya gelmiş. Yemekten sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a dönerek: “Mösyö Tayyip doğrusu çok şanslısınız! Sizdeki basın bende olsaydı, Waterloo Savaşı’nı kaybettiğimi hiç kimse duymazdı!”
//////////////////////////////////////////////////////
ÇİVİ
"Evren olduğu haliyle mükemmeldir. Değişmesi gereken yalnız sensin!" Stefano Elio D'Anna