Toplumsal hayatın değişmeyen bir ihtiyacı barınma. Hatta bu cümle bile kalıplaşmış bir klişe. Geniş bir ölçekten bakıldığında en temel ihtiyaçlarımızın başında geliyor, yok sayamıyoruz. Ülke ekonomisi bile barınma isteğine dayalı gelişen bir piyasa hareketliliğinin sürekliliğinde gelişiyor. Sağlanan krediler ve durmaksızın süren inşaat faaliyetleri bunun kanıtı. Faizler düşüyor evler değer kazanıyor. Herkes bu furyanın bir parçası halinde. İri bir sektör. Bu sektörün temel taşı da tartışmasız konut. Alınıp satılırken konut olan ama içinde yaşadığınızda ‘ev’e dönüşen, yaşamak için mi yoksa karlı bir yatırım mı olup olmadığına bir türlü karar veremediğimiz hayatlarımız.
Toprak iyeliğinin oluştuğu günden beri çeşitli dönemsel trendlerin ve yaşam tarzlarının da etkisiyle, ev fikri gelişiyor ve değişiyor. Tüketime yaslı toplumsal yaşamımız ev fikrini de eğiyor, büküyor ve yeniden şekillendiriyor. En temelde ev bedensel ihtiyaçlarımız için kurduğumuz özel bir kovuk, sığınak. Bu noktada evi beden ile örtüştürüyorum. Sonuçta ilk ev, beden.
Özellikle Covid-19 pandemisi ile birlikte geçirdiğimiz karantina günlerinde ‘ev’ ile olan ilişkimiz daha da belirgin hale geldi. Çoğumuz evlerimizin yaşam alanları, hacimleri, duvarları ile bedenimiz arasındaki iletişimi, gerginliği özetle ilişkiyi farklı şekilde yaşadı. Birçoğumuz apartman dairelerinde, evlerinin küçük balkonlarında geçirdi bu süreci ve dahası bu koşullara da sahip olamayanlarımız da var. Salgının gözler önüne serdiği toplumsal adaletsizlik bir yana, el mahkum herkes kendi koşulları içerisinde özgürlüğünü kendi evinde, bedeninde sınırladı. Tabii koşulları gereği toplumun çoğunluğundan daha şanslı olanlar da vardı. Bu süreci bir nebze de olsa daha rahat geçirdikleri söylenebilir. Bahçe içerisindeki evlerinde yaşayan insanların, kamusal alan ile evleri arasında, kısıtlı da olsa görece fazladan bir özgürlük alanlarının olduğunu söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Bu nedenle pandemi süreciyle birlikte toplumun çeşitli kesimlerinden bahçeli ev arayışının arttığını gözlemleyebiliyoruz. Tepebaşı Belediyesi bünyesinde, dünyada gelişen olguların da takipçisi olarak, bu konuya yeni bir perspektif getirme, kent hayatına katkı sunmak anlamında araştırma ve çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
“Tiny House” Akımı ve “Out of Grid” Yaşam : Kentli Köylülük
Son dönemlerde sosyal mecralarda karşılaştığımız kendiliğinden gelişen bir akımla karşılaşıyoruz. İnsanların kendi ihtiyaçları kadar ürettikleri ve kentsel hayatın yerine kırsal bir yaşam pratiğini geliştirdikleri bir akım. Kimilerinin iş hayatını da evlerine taşıdığı bu süreçte, kent hayatındaki sıkışık yuvalarından kırsala taşınan insanların öyküsü. Dünyanın her köşesinde karşımıza çıkabilecek bir kültüre dönüşen bu yaşam alanlarının genel ismi “tiny house” olarak karşımıza çıkıyor. Tiny: küçük, house: ev olarak Türkçeye çevirdiğimizde de gayet yalın bir durumla karşı karşıya olduğumuzu görebilmekteyiz. Modern küçük evlerde; kişilerin evlerinde aradıkları kapalı hacim ihtiyaçlarını küçülttükleri ve dolayısıyla hayatlarının da o kısmını sadeleştirdiklerini görebiliyoruz. Bu sayede açık alanlara daha fazla yer kalmakta.
Kimi için bir konteyner, kimi için bir karavan, kimisi için ağaç bir ev… Hepsinde de aynı temel arzu hakim; sade ve doğal bir yaşam. Ve en önemlisi ise; insanların kendi hayatlarını özgürleştirebilme potansiyeli. Çünkü bu akım/tercih modern dünyanın üretim ve tüketim araçlarının dışında kalmayı olanaklı kılıyor. Yığınlarca üretilen ve tüketilen ürünlerin, dünyanın eko-sistemine ve sosyal yaşantısına zararları herkesin malumu. Dünyada bu endüstriyel yaşamın dışında “out of grid” olarak adlandırılan; sistemin sunduğu çerçevenin dışına çıkmak, gündelik hayatı bu çerçevenin dışında yaşamayı öncelemek de küçük evlere olan ilgiyi besliyor. Bu koşullarda irade gösterip hayatlarını değiştiren örneklere çokça rastlamak mümkün. Bunun için bilgisayarınızdan bir arama motoruna “tiny house” yazmanız yeterli. Dünya genelindeki uygulamalara dair görsel ve yazılı materyale ulaşmak oldukça kolay. Yapı tasarımı ilkeleri üzerinden düşünüldüğünde de çıkan sonuçlar bir hayli tatmin edici. Yapı küçük fakat tasarımsal olanakları geniş bir yelpaze sunabiliyor. Temel prensiplerin, eylemlerin ihtiyacı olan ortalama bir “alan uzay” içerisinde farklı modülasyonlarla çeşitlenip özelleşebilen yaşam alanları üretebileceğini görebilmekteyiz. Bu fikirlerin belli teknik çözümler ile hayata geçebilmesi çok zor değil. Hafif çelik veya ahşap strüktür önermeleri ve yine hafif yüzey elemanları, yalıtım materyalleri ile birlikte düşük maliyetli, kolay kurulum sağlanabilen yaşam alanları üretmek mümkün hale geliyor. Bununla birlikte geri dönüşüm mantığıyla da malzeme devşirmek imkansız değil. Betonarme konut üretiminden daha esnek, taşınabilir ve dolayısıyla “sürdürülebilir” sonuçlar elde etmek daha olası ve hatta tasarım sürecine kullanıcılarının katılımının üst düzeyde sağlanabileceği imkanlar da sunuyor. Ev ile olan ilişkimizdeki ara yüzde aidiyetimizi artırabilecek kendi yaşam alanlarımızı tasarlayıp inşa edebilecek olanaklar da üretiyor. Temiz enerji üretimi, atık ayrıştırma, su tasarrufu yöntemleri ile birlikte basit temel çözümleriyle de toprağa asgari düzeyde müdahale ederek doğal çevreyle daha uyumlu yapılar oluşuyor. Bu saydıklarımın kırsal alanlarda yaşamanın temel prensipleri olduğu düşüncesindeyim. Toplum olarak kırsal hayata çok uzak değiliz. Kaç kuşaktır kentlerde yaşıyoruz ki zaten ya da tam anlamıyla kentleşme olgusunu nasıl yaşadık. Batı toplumlarındaki kentleşme süreçlerinden uzak olduğumuz çok açık. Kentler endüstriyel üretim ilişkilerinin mekânsal uzantıları olarak varlar ve özetle toplumsal ilişkiler bir iş bölümü ile birlikte üretim ilişkilerinin çeperinde gelişmekte. Kentlerde yaşanan ekonomik buhranlar, genç işsizliği ve mülkiyet edinme sorunları ile birlikte kentli bireylerin kırsal hayalleri de çeşitlenmekte. Tarımsal faaliyetle birlikte gelişen kırsal hayat planları, yeni üretim araçlarıyla birlikte geleneksel kırsal yaşamın dışına çıkmaya başlıyor. Kırdan kente yaşanan göçün şimdilerde kentten kıra ve belli bir bilinç düzeyiyle yaşandığını görebilmekteyiz. Beraberinde getirdiği tarımsal üretim fikirleri de gelişme göstermekte, ürün çeşitliliğinde de bir artış gözlemlenebilmekte. Özellikle genç bireylerin dünyadaki trendleri takip ederek gelecekte arzu ettikleri bir yaşam kültürü oluşabilmekte. Belki de çağımız köyleri bu şekilde bir değişimle yeniden yaşam alanları olarak sürdürülebilecek, yerel yönetimler ve resmi kurumların da desteğiyle örnek köyler oluşturulabilecek.
Ruhsatlı ve İskanlı Basit Yapılar
Tepebaşı Belediyesi olarak, ağır ve maliyetli betonarme yapılara alternatif hayatlarımızı sadeleştirdiğimiz ve kişiselleşmeye de açık bu yaşam alanlarının toplumumuzla karşılaşabilmesinin imkanlarını oluşturma gayreti içindeyiz. Üzerinde çalıştığımız koşulların öncü olması dileğiyle dışarıdan gelecek önerilere de altlık ve imkan oluşturma gayesindeyiz. Pandemi sürecinde yaşanan yoğun talep ile birlikte basit yapılara, hobi bahçelerine ilgi bir hayli yüksek. İzinsiz yapılan yapılar bir taraftan insanları müeyyidelerle karşı karşıya getirirken bir taraftan da can ve mal güvenliği açısından gelecekte oluşacak sorunları da beraberinde getiriyor. Toplum bireylerinin bu basitlikte yapılacak yapılar için mimarlık ve mühendislik hizmetlerinden faydalanması ve bir denetim mekanizması içerisinde işleyişin yürütülmesi gerekmekte. Mevzuatlarımız da toplumsal hayatımız gibi genelin talep ve istekleri doğrultusunda geliştiğinden, özel üretimlere ulaşmak maliyetli ve zor. Öyle ki; serbest piyasa dinamikleri çoğu meslektaşımızı bu tip uygulamaları araştırmaktan ve üretmekten o veya bu şekilde uzak tutuyor. Toplumun adapte olduğu üretim ilişkilerinin dışına çıkmak oyunun da dışına çıkmaya itiyor tasarımcıları. Kullanılan alanların “ m² ” bazında değeri azaldıkça kazanılan değer de doğru orantılı olarak azalmaya başlıyor. Yerel yönetimde görev alan bir mimar olarak bu alandaki üretimimizi bir sorumluluk alanı olarak görüyorum. Mülkiyetin katlanarak değere dönüştüğü bir düzende, mülkiyet üzerindeki tahakküme, kentin anti-tezi olarak kırsaldaki bu tarz bir yaşam pratiği ile cevap üretmekte bu sorumluluğun bir parçası. Kişilerin kendi imkanlarıyla bile inşa edebilecekleri bu yaşam alanları, hem piyasa şartları hem de mevzuatlar açısından çok kolay üretilebilir halde değil. Düşünceye ulaşmak kolay fakat kendisine erişmek çetrefilli bir mücadele de istiyor. Yadsıyamadığımız tek gerçek, toplumun içerisindeki değişim arzusu. Kentlerdeki hayatı deneyimleyen bir toplum olarak kırsaldaki olasılıkları denemenin çoktan vakti geldiği düşüncesindeyim. Gelecekte birçok alandan (enerji, tarımsal üretim, kırsal kalkınma vb.) yapılacak çalışmalar ile birlikte kentlerin geleceğini bu perspektiften de ele almamız gerekiyor. Kentlerin yerine insanların geleceğini önceleyen bir toplumsal hayat için çalışmalarımız devam edecektir. Umuyoruz hayırlı sonuçlar ile neticelenir. Sağlıkla esen kalın.