TRT Ankara Radyosu’nun sevilen sanatçısı Elif Zehra Güreşçi, Haberes Dergisi’nin 55’nci sayısına konuk oldu.

Yazarımız Cem Aksu ile keyifli bir sohbet eden Güreşçi; “Müziğin bir felsefesi var. Çalışmaların başlangıcında bunu fark etmek pek kolay değil fakat zaman içeresinde bu disiplin sizi eğitmeye başlıyor. Müziğin boyutlar arası bir seyahat olduğunun bilinci açılıyor” dedi.

 Elif hanım dergimize hoş geldiniz. Bize kendinizden bahseder misiniz? Nerede doğdunuz? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?

Ordulu bir ailenin ilk çocuğu olarak Ordu’da dünyaya geldim. Babam Ordu Musıkî Derneği kurucularındandır. Müzik sevdam aileden gelir. Müziğin içine doğmuşum diyebilirim. Çünkü radyomuz hep açıktı, kendimi bildiğim ilk anda bile nağmelerle doluydu kulağım. Güzel sesliler ailesi olarak da tanımlayabilirim bizimkileri. masa başı fasıllarımız unutulmazlarımızdandır. Tatil için gittiğimiz beldelerde arkadaşlık yaptığım herkesle konserler organize edip, bir seferinde izleyiciye sürpriz olarak masa örtüsünün altından çıkarak şarkı söylediğimi hatırlıyorum. Böylelikle çocukluk anılarımda da hep müzik var.

Müziğe olan ilginiz nasıl başladı? Sizi yönlendiren biri oldu mu?

Üniversiteye kayıt için gittiğimiz o günü iyi hatırlıyorum, bana sesiniz güzelse sizi okul korosuna da yazalım demişlerdi ben de evet güzeldir. Ve o an sanırım hayatımın bir dönüm noktasıydı. Üniversite korosunda TRT sanatçıları hocalarımla tanıştım hepsi de benim radyo sanatçılığı sınavıma girmem konusunda yönlendirici oldular.

Türk Müziğinde klasik üslubu yaşatan önemli solistlerden birisiniz. Özellikle son dönemlerde yozlaşmış birçok okuyuş tarzı varken, bu tarzda kalmayı nasıl başardınız? Sizi etkileyen sanatçılar kimlerdir? Nasıl ve ne şekilde çalıştınız?

Teşekkür ederim güzel görüşünüz için. Klasik sanatlarla uğraşan her yetenek sahibi klasiğin hakkını verebilir diye düşünüyorum. Çünkü severek ve gönülden yapılan iş meslek olmaktan çıkar. O disiplinin gerektirdiği saygı ile bir sanat eserine dönüşebilir. Tabi önce saygı kavramını irdelemek, anlamak ve yaşama dönüştürmek kaydıyla. İnsanın kendine olan saygısı ile müziğe yani bu disipline olan saygısı paraleldir diye düşünmekteyim. Aslında sevmek için saygı duyabilmek de gerekli.  Ben içinde olduğum bu sahaya daima saygı göstermeye çalıştım öncelikle. Duruşu, icrası, samimiyeti, kendi ile olan muhabbeti beni cezbeden tüm sanatkârlara da saygım sonsuzdur müzik türü ayırt etmeksizin.

Türk Müziği’nin son dönemdeki durumunu nasıl buluyorsunuz? Sizce hak ettiği yerde mi? Bu dönemde özellikle Türkiye’de sanatçı olabilmek nasıl bir duygu? Sanata ve sanatçıya verilen değer sizce yeterli mi?

Müziğin bir felsefesi var. Çalışmaların başlangıcında bunu fark etmek pek kolay değil fakat zaman içeresinde bu disiplin sizi eğitmeye başlıyor. Müziğin boyutlar arası bir seyahat olduğunun bilinci açılıyor. Daha başka açılardan da incelemeye yöneltiyor. Yani benim için böyle oldu. Bestekârları tanıyıp eserlerini icra ettikçe ve sahnede izleyici ile buluşup müzik sayesinde çok önceden tanışık olduğumuzu anladığımız nice dostluklar kuruldukça bazı sorulara cevaplar aramaya koyuluyor insan. Bence bu ve tüm zamanlarda sanatçı olabilmek; gerçek sanatkârın kim olduğu sorusunu araştırmakla ilgili bir durumdur. Dolayısıyla sanata ve sanatkâra verilen değer kişinin kendini bilmesi ile ilgili ve kendine özel bir gelişim süreci gerektirir. Sanırım biraz derin oldu cevabım.

Genç kuşağın Türk Müziği’ne ilgisini nasıl buluyorsunuz? İlginin biraz daha çoğalması için neler yapılmalı sizce? Genç solistlere neler tavsiye edersiniz?

Üniversitelerde Türk Müziği bölümleri açılması ve tabi yeterli düzeyde akademisyen hocalarımızın yetişmesi ile gençlerin ilgisi de arttı. Daha da artacaktır bence. Kültür sanat politikaları geliştirilmeli, liyakatli kadrolar olmalı bu alanda. Dijital platformlardan da geleneksel kayıtlara ulaşmak çok kolay artık.  Ben şahsen dijital alanda bir yardım eli arıyorum, gençlere çağrımdır, bizim sesimizi o boyuta ulaştıracak onlar.  Yani,  dijital kanallara yüklesinler Türk Müziği eserlerini ve icraları.

Amatör koroların müziğimize katkısını nasıl yorumlarsınız? Sizce kontrolsüz bir çoğalma var mı? Bunun müziğe olan zararı nelerdir sizce? Neler yapılmalı bunun için?

Adı üzerinde amatör olmaları.  Kimse kimsenin zevkine eğlencesine karışamaz, bir başkasının özgürlük alanını işgal etmedikçe.

 TRT’ye ne zaman girdiniz? TRT sanatçısı olmanın avantajları nelerdir? Size katkıları neler oldu?

1994 yılında istisna akdiyle kurum sanatçısı oldum, 97’ de kadroya alındım. 30 yıldır TRT sanatçısı olarak hem kuruma hem müziğime hizmet etmeye çalışıyorum. İkinci evim ve her anlamda bir okul olduğunu düşündüğüm TRT tabi ki çok şey kattı ömrüme. İyi ki diyorum.

Müziğin dışında neler yapıyorsunuz? İlgilendiğiniz başka alanlar var mı?

Bir kız evladım var şükürler olsun. Şu an yurt dışında üniversite eğitimi alıyor. Sesi annesine benzemiş. Onunla da müziğe dair ortak planlarımız var nasipse.

Eskişehir’e en son ne zaman geldiniz? Neler söylemek istersiniz şehrimizle ilgili?

Eskişehir e sadece bir kez konser vermek için gelmiştim sanırım 10 seneden fazla oldu. Hızlı trenle sık geçiyorum fakat inip de gezmek nasip olmadı. Bir sanat şehri artık diye duydum. Umarım en kısa zamanda buluşup tanışıp müzikle Hasbihal ederiz. Size ve tüm Eskişehirlilere içten sevgilerimi sunarım.