Kurtuluş Savaşımızın dönüm noktası olan İnönü Zaferlerinin104'ncü yılını yarın kutlayacağız.

İnönü, Eskişehir’in küçük ve şirin bir ilçesidir. Tarih boyunca da nüfus bakımından hep küçük bir yerleşim yeri olarak kalmış, fakat coğrafyasında yaşanan olaylar ‘’İnönü’’ adını tarihe altın harflerle kazımıştır.

İnönü’nün tarihi, bölgede yapılan arkeolojik çalışmalar ve buluntulara bakıldığında Neolitik (tarih öncesi çağ) döneme kadar gitmektedir. İnönü Aşağı Kuzfındık (Köyü) mahallesinde bulunan ‘’Kanlıtaş Höyük’’ kalkolitik dönem Porsuk Kültürü’nün tespit edilen en iyi korunmuş yerleşmelerinden bir olma özelliğini taşımaktadır.

İnönü o dönemlerden bu günlere küçük de olsa daima bir yerleşim yeri olarak var olmuş, gün gelmiş tarihin akışına şahitlik etmiş, gün gelmiş tarihin akışına yön veren bir yer olmuştur.

Bunlara kısaca değinecek olursak:

I. Haçlı Seferi’nde, Türklerin yenilgisiyle sonuçlanan Dorylaion (Eskişehir) Meydan Savaşı’nın (1097) ve Türklerin zaferiyle sonuçlanan(1147) II. Haçlı Savaşı’nın ( farklı görüşler olmakla birlikte) İnönü ovasında yapıldığı tahmin ediliyor.

Türklerin Anadolu’ya girmeleri ve batıya doğru uzanmalarıyla birlikte Eskişehir-İnönü, Bilecik Söğüt civarı ilk Türkleşen ve gelecekte büyük bir imparatorluğa evrilecek olan Osmanlı Beyliği’nin kuruluşuna sahne olmuştur.

Kanuni Sultan Süleyman’ın Bağdat’a ve ardından Tebriz’e yürüyüşünde İnönü ovasında konakladığı da biliniyor. O dönemlerde ulaşım yollarının İnönü’den geçiyor olması bu durumlara etken olmuş ve İnönü coğrafyası bu tarihi olaylara sahne olmuş, şahitlik etmiştir.

Son olarak İnönü, Kurtuluş Savaşı’nda düşmana karşı düzenli bir orduyla kazandığımız ilk zaferin adı olmuştur. İnönü Zaferleri bu bakımdan Kurtuluş Savaş’ımızın önemli bir dönüm noktasını teşkil eder.

Düşman kapıya dayanmıştır, Anadolu’nun dört bir yanı işgal altındadır. İstanbul işgale karşı sessiz bile değil, işgalciden yanadır. ‘’Direnmeyin, karşı koymayın’’ buyrukları arka arkaya saray’dan ve hükümetinden Anadolu’ya yayılmaktadır.  Meclis-i Mebusan padişah iradesiyle kapatılmış, milletin sesi büsbütün kesilmek istenmiştir. Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Anadolu’da direniş yanlısı olan sivil ve asker aydınlar asi ilan edilmiş, haklarında idam fermanları yayınlanmış; saray İngilizlerle bir olup, Anadolu’da isyanları hazırlamıştır.

O günün şartlarında düzenli bir orduyu toparlayabilmek kolay değildi. Anadolu’da halk ve aydınlar tarafından kurulan silahlı direniş hareketleri Kuva-yı Milliye’yi oluşturmuştu. Kuva-yı milliye, sadece silahlı halk hareketi değil, Reddi İlhak Heyetleri, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, Heyet-i Milliyeler, Kongreler, Millet Meclisi ve elde kalan ordunun tamamından oluşuyordu…

Seferberlik de ilan edilememiştir çünkü askere verilecek ne silah, ne cephane, ne de giydirecek elbise vardır. Anadolu’nu kaderi olan yokluk, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının elini kolunu bağlamıştır. Ellerini kollarını bağlayan yalnız yokluk mudur? Hayır! Devletine, ordusuna güvenini, inancını yitiren, bu nedenle son kalan evladını saklayan binlerce çilekeş ananın duygularıdır onları sıkıntıya sokan. Nasıl olacaktır? O ana, son evladını da vermeye nasıl ikna edilecektir. Kurtuluşa nasıl inandırılacaktır? Elbette ki sabırla, hoşgörüyle, kararlılıkla…

İşte İnönü o hoşgörünün, o sabrın, kararlı ve dirençli duruşun vücut bulduğu kritik muharebe alanı olacaktır. Zafere bin bir güçlükle, adım adım, engelleri aşa aşa ulaşılacaktır.

Kurtuluş Savaşının ne kadar zor şartlarda kazanıldığının İnönü savaşları bağlamında en açık örneklerini Söğüt Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti belgelerinde görmekteyiz. Söğüt; 1883 yılında Bursa (Hüdavendigar) iline bağlı, merkezi Bilecik olmak üzere kurulan ‘’Ertuğrul Sancağı’’na (Mutasarrıflık, Liva) –Valilik ile Kaymakamlık arasında yönetimsel bir makam- bağlı bir ilçe durumuna getirilmiş, Bozüyük, İnönü, Mihalgazi bucakları da Söğüt’e bağlanmıştı. Bu geniş ilçe sınırları içerisinde Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarında bölgedeki tek hâkim güç, Söğüt Müdafaa-i Hukuk Cemiyetidir. Cemiyetin kitaplaştırılan belgelerindeki yazışmalar, yoklukları ve bölge halkının (İnönü’sü ile Bozüyük’ü ile) fedakârlıklarını gözler önüne sermektedir.

İstanbul’un (Saray) ordusu büyük ölçüde dağıtıldığı için Anadolu’daki Meclise bağlı nizami ve gayri nizami birlikler orduyu oluşturuyordu. Ancak gün geçtikçe düzenli bir orduya olan ihtiyaç da artıyordu. Mevcut kuvvetlerle Yunan ordusunun Anadolu’dan çıkarılması pek mümkün görünmüyordu. Ordunun yeniden düzenlenmesi zorunlu bir hal almıştı. Bunu için öncelikle asker kaçağı sorununun çözümü gerekliydi. Bu yolda önce Firariler Hakkında Kanun çıkarıldı. Ardından bu kanunu uygulayacak olan İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Bu kanun ve kurulan mahkemelerle sadece asker kaçakları sorunu çözümlenmedi. Aynı zamanda cephe gerisindeki bozguncular, casuslar, Meclis’in otoritesini tanımayanlarla da etkili bir mücadele yoluna gidildi.

Kendine has silahlı birlikleri olan ve yararlı faaliyetleri dikkat çeken Çerkes Ethem düzenli orduya dâhil olmayı, emir altına girmeyi kabul etmiyor ve başına buyruk hareket ediyordu. Görüşmeler yoluyla sorun çözülememişti. Kuva-yı Milliye birlikleri ile ilgili düzenlemelerin tartışıldığı günlerde Çerkes Ethem’in Gediz üzerine düzenlediği saldırı sadece Kuva-yı Seyyare’nin değil, tüm milis güçlerinin dağıtılması sürecini hızlandırdı. Düzenli Ordunun kurulması ya da orduların yeniden düzenlenmesi sürecinde Ali Fuat Paşa Batı Anadolu Umum Kuva-yı Milliye Komutanlığından alındı ve Moskova’ya elçi atandı. Batı cephesi yeniden düzenlenerek Batı Cephesi Komutanlığına ve bu cephenin kuzey kanadına Albay İsmet Bey getirildi. Albay Refet Bey ise güney kanadı komutanlığını üstlendi.

11, 24, 61. Tümenler, Süvari Tugayı, Kocaeli Bölge Komutanlığı ve Ethem’in Birinci Seyyar kuvveti İsmet Bey’e bağlandı.  1921 yılı Aralık ayının sonlarında Çerkes Ethem ile görüşmelerin sonuçsuz kalması ve isyana kalkışması üzerine Ethem’in birliklerini dağıtmak isteyen Batı Cephesi’ndeki bazı birlikler önce Kütahya’ya, ardından da Gediz’e girerek takip harekâtı gerçekleştirecekti.

I. İNÖNÜ SAVAŞI:

I. İnönü savaşı, Ethem ve kardeşlerinin isyanı nedeniyle Türk kuvvetlerinin önemli bir kısmının Kütahya’dan Gediz yönünde isyancıları takip ettikleri günlerde yaşanmıştır. Cephelerin boşaldığı haberiyle harekete geçen ancak çok ta hazırlıklı olmayan Yunan ordusunun işgal amaçlarına ulaşmak için 06 Ocak 1921 sabah 07.00’da Yunan Ordusunun Batı ve Güney cephelerinden geniş bir hat üzerinden saldırıya geçmesiyle başladı.

Yunan Ordusunun ilk hedefi İstanbul-Ankara demiryolu güzergâhında bulunan ve stratejik önem taşıyan Eskişehir’i ele geçirmekti. Nihai hedefi ise Ankara’ya ulaşarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ve hükümetini ortadan kaldırmaktı. Bütün amaç, Sevr Anlaşması’nı zorla kabul ettirerek Anadolu’daki Yunan hâkimiyetini kalıcı kılmaktı.

6-7-8 Ocakta Bursa istikametinden Bozüyük’e doğru çarpışmalar devam etti…

9 Ocak’ta Bilecik ve Bozüyük’ü ele geçiren Yunan kuvvetleri, İnönü’ye doğru saldırıya geçti ve çatışmalar daha da şiddetlendi. Yunan birliklerine karşı koymak ve kuvvetli bir darbe vurmak için İnönü mevzilerine silah, cephane ve asker takviyesi 9 Ocak’ta da devam etti. I. İnönü Muharebesi’nin başından sonuna kadar Türk ordusu sadece Yunan kuvvetlerine karşı mücadele etmedi. Aynı dönemde hemen her gün Çerkes Ethem birlikleri de Türk tarafına doğru saldırı düzenledi ve cepheleri yıpratmaya çalıştı.

10 Ocak 1921, I. İnönü Muharebesi’nde en önemli çarpışmaların yaşandığı gün oldu. 11 Ocak’ta sabaha karşı 05.20’den itibaren Yunan birliklerinin Bozüyük yönünde çekilmeye başladıkları anlaşıldı.

I. İnönü Muharebesi’nden başarıyla çıkılması üzerine Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa, 13 Ocak 1921’de konuyla ilgili açıklamalarda bulundu. Ethem, Tevfik ve Reşit Beylerin- ki Mustafa Kemal Paşa hain ifadesini kullanmaktadır- Yunan ordusuna katıldıklarını açıkladı. Ethem’in kuvvetlerinin Gediz civarında dağıtıldığını ve ordumuzun bundan sonra daha önemli bir çatışmaya yönlendirildiğini ifade etti. Yunan kuvvetlerinin Söğüt, Bilecik, Yenişehir, İnegöl, Bursa istikametinde çekildiğini bildirdi. Yunan birliklerinin çekilirken halka zulüm yaptığına işaret eden Mustafa Kemal Paşa, sözü savaşa getirerek ‘’İnönü Meydan Muharebesi’’ifadesini kullandı.

I. ve II. İnönü muharebeleri arasındaki yaklaşık iki buçuk aylık dönemde yurt içinde ve yurt dışında önemli gelişmeler meydana geldi ve sadece askeri değil, siyasi açıdan da ciddi hamleler yapıldı. Bu zaman diliminde Sovyetlerle ilişkilerin gelişmesinin bir parçası olarak bu ülkede elçi olarak görevlendirilen Ali Fuat Paşa, beraberinde Dr. Rıza Nur ve Yusuf Kemal Beyler ile birlikte 16 Mart 1921 tarihinde Moskova Antlaşması’nı imzaladı. Sovyet Rusya’nın Batı karşıtlığı, Türkiye’nin Batılı ülkeler tarafından saldırılara maruz kalması, iki ülkenin yakınlaşmasına olanak tanıyordu. Sovyet Rusya’nın Ankara’ya elçi ataması, hemen ardından Ankara’nın elçi ataması, antlaşma için zemin hazırlamıştır. Moskova Antlaşması ile doğu sınırlarımız belirlenmiş, Çarlık Rusya’sına verilmiş olan kapitülasyonlar kaldırılmış ve Sevr hükümsüz ilan edilmiştir.

I. İnönü Muharebesi’nin kazanılması İtilaf Devletleri’nde Yunan ordusuna olan güveni sarstı ve bunun sonucunda Sevr Antlaşması’nın mevcut haliyle Türklere kabul ettirilmesi anlayışı da sorgulanmaya başlandı. İtalya ve Fransa’nın girişimleriyle Londra’da bir konferans düzenlenmesine karar verilerek Osmanlı Sadrazamı Tevfik Paşa’ya bilgi verildi. Aynı çağrıda TBMM Hükümetinin de konferansta bulunmasını istediler. 21 Şubat 1921’de toplanan Londra Konferansı, hiçbir somut sonuç üretmemesine rağmen, tarafların tümünün tezlerini ortaya koymaları açısından önemlidir. Ayrıca hukuksal anlamda TBMM’nin siyasal bir varlık olarak kabul edilmesi sonucunu doğurdu.

II. İNÖNÜ SAVAŞI:

Londra Konferansı’nın sonuçsuz kalması, ayrıca Ankara’nın Sovyet yönetimiyle anlaşma imzalaması İtilaf Devletleri’nin Sevr’i kabul ettirmek için yeniden askeri güç kullanmaya yönelmeleri demekti. Türk Ordusuna karşı sayısal açıdan daha güçlü olan Yunan Ordusu 23 Mart günü Bursa ve Uşak cephesinden bir ileri harekât başlattı. I. İnönü Muharebesi’nden farklı olarak Yunan tarafı, bu kez en başından itibaren bunun bir taarruz olduğunu açıkladı. Küçük Asya Ordusu Başkomutanı Papulas’ın yapmış olduğu zafer konuşması da Yunan Ordusu’nun saldırıya geçtiğini resmen doğruluyordu.

Milli Müdafaa Vekili Fevzi Paşa, konuyla ilgili olarak Meclis’te bir konuşma yaptı. Yunan Ordusu’nun bir hayli zamandan beri beklenen saldırıyı başlattığını; buna dair tedbirlerin alındığını; büyük bir kol ile Uşak’tan İslam Köyü’ne doğru, diğer bir kol ile İnegöl’e, diğer bir kol ile Yenişehir’e ve diğer bir kol ile de İznik’e doğru saldırıya geçtiğini açıkladı. Ayrıca Sapanca’ya ve Adapazarı’nın güneyinde de harekât düzenlediğini, kısacası güneyden kuzeye doğru geniş bir hatta saldırıya geçtiği bilgisini Meclis’e aktardı.

27 Mart’ta Yunan Ordusu İnönü mevzilerine doğru saldırıya geçti. Ama aynı gün ikinci İnönü Muharebesi’nin kaderini etkileyecek gelişmeler de oldu. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın emriyle Yunan Ordusu’na karşı taarruz düzenlendi. Daha da önemlisi bütün gün süren çatışmalara karşın Türk birlikleri İnönü mevzilerinde verilecek olan kesin muharebeye hazır hale getirildi, cephe tahkim edildi. Artık savaşın ağırlığı İnönü mevzileri olacaktı. 28-29 Mart’ta çok şiddetli çarpışmalar yaşandı. Stratejik öneme sahip Metristepe ve Kanlısırt kaybedildi. Türk tarafında şaşkınlık ve üzüntü yaratan Metristepe’nin kaybı, Türk kuvvetlerinin Güney Cephesi’nden İnönü mevzilerine kaydırılması kararının alınmasına yol açtı. Böylelikle İnönü önlerindeki çarpışmalar için Türk ordusu daha hazırlıklı hale getirildi.

29 Mart 1921’de gün boyunca Batı Cephesi’nin bütün kısımlarında şiddetli çatışmalar devam etti. Yunan Ordusu’nun artık ilerleyemediği bu günde her iki taraf da çok fazla kayıp verdi.

Ertesi gün de cephede, özellikle de İnönü mevzilerinde çok şiddetli çatışmalar yaşandı. Türk birlikleri Yunan saldırısına karşı daha büyük bir direnç gösterdi ve bu da Yunan birliklerinin yıpranmasına yol açtı. Savaşın ibresinin kesin olarak Türk Ordusu’nun lehine dönmeye başladığı görülüyordu.

31 Mart günü de Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa komutasındaki birliklerimiz sürekli olarak taarruz ettiler. Yunan ordusunun geri çekilmeye başladığı kesinleşti.

1 Nisan sabaha karşı başlayan Türk saldırısı sonucunda Metristepe, Yunan kuvvetlerinden geri alındı ve psikolojik üstünlük tümüyle Türk tarafına geçti. Kanlısırt’ın da şiddetli bir top ateşi sonrasında yeniden alınmasıyla Yunan ordusu Söğüt yönüne doğru çekilmeye başladı.

Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa saat 18.30’da Genelkurmay Başkanlığı’na gönderdiği raporla durumu bildirdi. İsmet Paşa’nın raporu şöyleydi: ’Gündüzbey kuzeyinde sabahtan beri direnen ve artçı olması umulan bir düşman müfrezesi, sağ kanat grubunun taarruzu ile düzensiz bir şekilde çekiliyor. Yakından takip ediyoruz. Hamidiye istikametinde temas ve faaliyet yok. Bozüyük yanıyor, düşman binlerce ölüleriyle doldurduğu muharebe meydanını silahlarımıza terk etmiştir.’’   

II. İnönü Zaferi nedeniyle Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa’ya çektiği telgrafta; Siz Orada yalnız düşmanı değil, milletin Maküs talihini de yendiniz. İstila altındaki bedbaht topraklarımızla beraber bütün vatan, bugün en uzak köşelerine kadar zaferimizi kutluyor. Düşmanın istila hırsı, azim ve hamiyetimizin yalçın kayalarına başını çarparak hurdahaş oldu.’’ diyordu.

Düşman, II. İnönü yenilgisiyle çekilirken Söğüt ve Bilecik’i, birçok köyü, yerleşim yerini yakarak kaçtı. Söğüt halkı, bütün maddi varlığını bırakarak Sakarya gerisine, Anadolu içlerine çekilmişti. Halk düşmanın daha önce işgal ettiği yörelerde yaptığı zulüm, eziyet, öldürme, yakıp yıkma, talan ve tecavüzleri biliyordu.

Düşman bunlarla da yetinmeyerek Ertuğrulgazi’nin türbesini tahrip etti.  İkinci İnönü Zaferi sonrasında kasabaya dönen Söğüt halkı, tarihi kasabayı bir kül yığını halinde bulmuştu.

Söğüt’te yaşanılanların benzeri olaylar Bozüyük’te, İnönü’de ve işgal edilen köylerde de yaşanmıştı. İkinci İnönü Meydan Muharebesi’nden önceki günlerde Bozüyük  (eli silah tutanların haricinde) bütünüyle terk edilmişti. Köylerde düşmanlardan kaçanlar, orman içlerine çekilmişlerdi. Düşman kaçarken, Bozüyük’ün üçte ikisini ve birçok köyü yakıp yıkmıştı.

 Bu cennet vatanın nasıl kurtarıldığının bilinciyle; İnönü Zaferlerinin 104. Yılını kutlarken, başta Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, Batı Cephesi Komutanı ve İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’yü, diğer tüm komutanlarımızı, kanlarıyla suladıkları bu toprakları bize yeniden kazandıran tüm şehit ve gazilerimizi rahmetle, minnetle anıyorum.

Gittikçe sönükleşen ve yasak savarcasına yapılan ruhsuz kutlama törenleri için söylemek isterim ki, nasıl Mustafa Kemal’siz Çanakkale Zaferi olmazsa, İsmet Paşa anılmadan İnönü Zaferleri de kutlanamaz!

31 Mart 1935 tarihli Akşam gazetesinde II. İnönü zaferi karikatürü.

KAYNAK YAYINLAR :

1-Feridun Dirimtekin, Haçlı Seferlerde İnönü ve Eskişehir Meydan Muharebeleri, Ahmet Sait Matbaası,          İstanbul- 1946

2- Şaduman Halıcı-Mehmet Alkanalka, 100. Yılında İnönü Savaşları, İBB Kültür A.Ş.Yayınları

3-100. Yılında Milli Mücadele ve Eskişehir, Tarih Vakfı Yurt Yayınları 2022

4-Bilgen Ertekin, Söğüt Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Belgeleri, Bilecik Valiliği Yayınları

5-Cahit Kardeş, Kuruluştan Kurtuluşa İnönü İlçemiz, İnönü Belediyesi yayını 2021

6-Hasan Hüseyin Bolat, Yaşadığım Zaman-Anılar, 2023