Ülkemizde çiftçi olmak, üretici olmak, ekonomiye katkı sağlamak çok ama çok zor zanaat, Üretmek işin en kolay yanı, üretmek için ise tüm hava şartlarıyla birebir mücadele etmek birinci kural.
Kışlık üretimde bir yıl önceden tarla tavında sürülür. Bu Mart Nisan aylarında günün hava koşullarına göre Nadas edilmelidir. İkileme dediğimiz ikinci sürüm tarlanın ot durumuna göre Haziran Temmuz aylarında yapılır. Gerektiğinde üçleme de yapılmakta olup Ekim ayına kadar olan süre içerisinde tohum yatağının en mükemmel şekilde hazırlanması tabiri caizse bir çocuk misali üzerine düşmeniz gerekir çünkü siz onu nasıl hazırlarsanız oda size öyle emeğinizin karşılığını verir.
Ekim ayında ekimi yapılacak olan kışlık tohum bitkisinin toprakla buluşması, iklim koşullarının da göz önüne alınarak seçimi yapılmaktadır. Seçilen tohum ve uygun gübre atılması ile tohum toprakla buluşmuş olur. Çimlenmesi beklenen ürün için kıraç arazide yağmura ihtiyaç vardır. Tarlada yağmur bekleyen ürün uygun çimlenme bir ay veya daha fazla sürede gerçekleşir, bunun yanında gündüz ve gece sıcaklıklarının yani toprak sıcaklığına da bağlı olarak uygun çimlenme Kasım aylarını bulur. İyi bir çıkış gerçekleşirse kış aylarına köklenerek kışa kuvvetli girerse bitki daha güçlü ve kış koşullarına dayanır.
Mart Nisan aylarında yine hava koşulları elverdiği sürece göre üst gübresi yeteri kadar verilmesi gerekir. Toprak ısındıkça gelişimi, topraktan beslenmesi gübrelerin ve toprak nemi sayesinde daha hızlı olacaktır. Kıraç arazide üreticinin gözü her daim havada olur her şey havadan gelir çünkü Nisan yağmurları olursa, bitki gürleşir, boy atar Mayıs ve Haziran aylarında başak oluşturmaya ürün dane yapmaya başlar. Hava şartları burada da büyük önem taşır, hava koşulları elverişli olursa gelişimini sürdürür, bu arada başaklardaki daneleri doldurur. Samyeli, don ve kırağıdan etkilenmemesi gerekir bitkinin. Bu koşullar çiftçinin istediği gibi olduğunda ise verim artar. Temmuz-Ağustos aylarında hasat (harman) zamanı gelir. Biçim işi başlar. Bu zaman içinde verim ortalamaların üstündeyse çiftçi bir yönden sevinir, diğer bir yönden de kaygılanır. Uygun koşullarda ürün çok ve ambarlar dolarken fiyatın ürün fazlalığından yaşayacağı düşüşler ise kaygılandırır. 18 ay sonunda büyük uğraş ve beklentilerle ekilen emeğin neticesi nihayet alınmış olur. Eğer o yıl ürün fazlası varsa fiyat düşük, ürün az ise fiyat yüksek olur. Satıştan eline bu süre zarfında geçen parayı borç kalemlerine dağıtarak bir sonraki ekim zamanını bekler. Bu yalnız kıraç arazideki 2 yıllık bir sürecin, bir sene nadasa bırakılan ürünün kısacık serüveni, bu arada çiftçi yani bizler yaptığımız bu emek karşılığı ile aldığı tohumun, gübrenin, ilacın, mazotun parasını ödeyebilir ve bir miktarda kendi geçimini sağlayacak kadar kalır ise çiftçi bereket versin der.
Birde bu işin diğer bir üretimini düşünelim sulu arazi ekimi, aynı yıl hasat yapılmak üzere o yıl Mart Nisan aylarında veya dahası uygun iklim şartlarına göre tarla hazırlığı pulluk ile sürülerek başlar. Yine ikileme koşullara bağlı olarak (toprak ihtiyacına göre) en az 3-4 kez sürülerek tohum yatağı hazırlama işi tamamlanır. Ekilecek olan ürüne göre Nisan-Mayıs aylarında ekim yapılır. Eğer yağmurlar olmazsa ilk çıkış için sulamaya başlanır. Bitkinin büyümesi için gerekli taban ve üst gübre verilerek sulama işine devam edilir. Bu arada otla mücadelesi için ilaç veya çapalama yapılmalıdır. (hava koşulları her daim yapılan tüm ekim sürecinde önemlidir) Bu işlemlere minerallerin, ilaç ve sıvı gübre takviyelerinin zamanında ve yeteri kadar yapılması önemlidir. Hedef bu sayede daha çok ve daha kaliteli ürün almaktır. Bu çaba gece gündüz demeden devamlı olarak bitkinin en iyi şekilde büyümesini sağlanmak ve kaliteli ürün yetiştirilmesinin çabası ve uğraşıdır. Hasat zamanında en iyi ürünü almak demek en iyi kazanca da sahip olmak gayesi ile çiftçi tüm gayretini gösterir. Yazlık ürün hasat zamanında, hasadı yapıldıktan sonra yine aldığı para o üreticinin bir yıllık ürünün alın teri, göz nurudur. Bununla ürün için yaptığı masraflar ödenir. Elinde kalan miktar ile bir yıl geçimini sağlayacak bir sonraki ekim sezonuna yetiştirecek kadar olursa memnun olur. Anlaşılır ki önümüzdeki kışı rahat geçirecektir. Bunun aksini düşünmek bile istemez.
Buraya kadar olan çiftçinin yaşadığı tüm şartların onun lehine olduğu ve kendi beceri ve çabasına bağlı olarak gerçekleşen bir üretim süreciydi. Çiftçinin istediği ve sonunda geçimini bir sonraki sezona kadar şükrederek sağladığı bir üretimdi. Her şey bu kadar kolay olmuyor.
Esas işin diğer ve gerçek boyutu farklı, Doğal afetlerden ürünü zarar görecek mi? Ektiği ürünün Pazar payı var mı? Ürünü iyi fiyattan satabilecek mi? Tarım Bakanı nasıl fiyat verecek. Emeğinin karşılığını alabilecek mi? Elinde kalması muhtemel ürünü satıp parasını alabilecek mi? Tarlasını sulamada kullandığı enerjiyi her ay ödeyip, aldığı krediyi ödeyebilecek mi? Tarlasının kirasını, tarımda kullandığı alet ve ekipmanların tamir bakım giderlerini bunu yanında Bağ-kur primini vs. ödeyebilecek mi? Tarım Kredi Kooperatiflerinden aldığı tohum parasını, ilaç parasını, mazotunu, işçi ve çapa paralarını, biçerdövere olan borcunun karşılayabilecek miyim diye düşünür. Üretim zamanındaki dertler ve zorluklardan daha fazla bunlar yıpratır çiftçiyi, bu zor süreçten en az kayıpla da olsa çıkarsa yine de bereket versin der çiftçi.
Fakat;
İyi mahsul aldığımızı düşünerek iklim şartlarından hiç zarar görmeden hasat kalktığı zaman ithalat tokadı 0 (sıfır) gümrükle ülkemize çiftçimizin ürettiğini daha hasadını yapıp satamadan getirilen ürünler ülkeye girmeye başladığında, çiftçinin ürünü para etmeyecektir. Keşke ithalatı olmayan para kazandıran bir başka ürün ekseydim demeye başlayacak çiftçi. (Yine buna da iklim koşulları elverir ise bu ithalatı olmayan ürünleri ekilebilemeyeceğinin bile bile) Her ürün her iklimde yetişmez, ama ithalatın her iklimde yetişen ürün yelpazesi vardır. Samandan, buğdaya, arpadan, yulafa, yağlık ayçiçeğinden, şeker pancarına, nohut, mercimek, mısır, soğan, patates vs. bölgemizde ve ülkemizde yetişen tüm ürünler ithal ediliyor. Hem de gümrüksüz 0 (sıfır) gümrük ile ülkemizi ve çiftçimizi ithalata ezdiriyoruz. İthalat yerine destekler ile üreticimizin girdi fiyatlarının azaltılması, üretime yönelik ileriye dönük en az 5 (beş) yıllık planlar yapılması en uygunudur. Ucuza üretip ucuza tüketmek, planlı üretip ihracat yapmak birinci kural olmalıdır. Hem üreticimizin, hem de tüketicimizin arzusu budur. Fakat bir türlü olmuyor. Nedeni mi? Yetkililere sormak gerekir. En son ithalat Venezüella’ dan Buğday, Arpa, Yağlık Ayçiçeği ve Peynir oldu. Bu ülkenin tarımından değil petrolünden de değerlendiğimizi biliyoruz. Dünyanın öbür ucundan bin bir zorlukla ve hangi şartlarda üretildiğinin bilmediğiniz ürünleri ithal edeceğinize, ithal edilen bu ürünlere yeteri kadar destek verin biz ülkemizde ve kendi topraklarımızda üretelim. Almayın mazottan KDV (Katma Değer Vergisi), ÖTV (Özel Tüketim Vergisi), enerjiden almayın 5 (beş) çeşit vergi, katkı payı, ilaçtan, tohumdan, gübreden vergi almayın biz çiftçiler üretelim. Ülkemizin parası başkalarına gitmesin, onları zengin, bizler de onlara muhtaç olmayalım. Türkiye’miz kazansın, yerli ve milli olmanın önünü açalım. Bu pandemi döneminde şunu öğrendik, paramız olsa da bazı tarım ürünlerini ithal edemeyeceğiz. İthalattan sonra ikinci sorun, üreticinin girdilerindeki artışlar. Kullandığımız mazot ithal, tohumdan fideye, mısıra kadar ithal, ilaç ithal, gübre hammaddesi ithal, Tarımda kullandığımız enerjinin bile çoğu ithal. Bunların tamamı günlük kur’ a göre değişiyor. Kur arttıkça girdilerimiz iki katını artmakta ama kur düşerken fiyatlar aynı hız ve oranlarda azalmıyor. Bununla mücadele etmemiz çok zor. Dolar/EURO ile alıyor satarken TL. Bazında satıyoruz. Verilen fiyatta TL’nin ortalama faiz artışı kadar en fazla %25 civarında oluyor. Enflasyonun altında devlet artış belirliyor. Çoğu zaman girdilerimizi karşılayamaz durumda kalıyoruz. Zarar eden üretici tarımdan uzaklaşıyor. Üretici sayılı her geçen gün azalıyor. Tam tersine üretim ve üreticinin artması en büyük isteğimizdir. Üretim planlamaları acilen yapılmalı, Tarım Platformları, tarım kurum ve kuruluşları, akademisyen, sivil toplum kuruluşları ile çiftçilerin bir arada ve tek bir amaç TARIM VE ÜRETMEK için planlama çalışmaları yapılmalı, çiftçi eğitim programları ile bilgilendirilmeli, yeni ekim ve üretim teknikleri öğretilmeli, ihraç ürünlerde sıkça karşılaşılan ilaç kalıntısı konusunda farkındalık oluşturulmalı, hangi ürün hangi bölge de ne kadar ekileceği planlanmalı, ne kadar iç piyasada tüketileceği, ne kadar ihraç edileceği yetkililerce belirlenmelidir. Ne çok ekip çöpe dökelim, ne de dışarıdan üretiminin nasıl olduğunu bilmediğimiz ürünleri alalım. Bu görevi tarımsal istatistikleri hazırlayan yetkililer üstlenmelidir. Bu tüm ürünler için geçerli olmalıdır. Yıllardır bazı ürünler ithali olmadan yapamıyoruz. Örneğin %70 ham yağ dış ülkelerde ithal ediliyor. İyi bir planlama ile bu ithalat sorunu çözülebilir. Üreticilere verilen desteklemeler hem yeteri kadar olmalı ve ekimden önce destekler verilmeli, böylece üretici bankaların faiz insafına bırakılmamalı. Çiftçiler ekmeden önce ne kadar para kazanacağını bilmek, ona göre ülkenin ihtiyaçları ne ise buna yönelik tarım politikaları çerçevesinde ekim yapmak istiyor. Örneğin şeker pancarının önümüzdeki günlerde söküm ve şeker fabrikalarına teslimi yapılacak, fakat şeker pancar kg fiyatı halen belli değil, söküm zamanı fiyat açıklamak doğru değil. Doğrusu ekim yapılmadan önce fiyatının belli olmasıdır. Bu gün Trakya Birlik Yağlık Ayçiçeği avans niteliğindeki fiyatını açıkladı. %40 yağ oranı olan ürün 3.240 TL/TON olacak yağ arttıkça fiyatın bir miktar daha artacağı açıklandı. Bu fiyat en az 4.000 TL/TON olmalıydı. Bu açıklama üreticilerimizi memnun etmedi. Yine girdilerimizdeki artış oranı verilen fiyatın artışından kat ve kat fazla. Bu yüzden üreticimiz Yağlık Ayçiçeğini ekmiyor. Ekimi az olan üründe ithal ediliyor. İthalatı yapanlarla ithal edilen ülkenin üreticisi kazanıyor, yurt içindeki çiftçi kazanmıyor. Bu kısır döngü yıllardır böyle devam ediyor. Aslında ithalata ayrılan paranın bir kısmı kendi çiftçimize verilse girdi maliyetlerimiz için tedbirler alınsa biz üreticiler için münavebe ürünü olan Yağlık Ayçiçeği ekeriz. Üretim için bütün koşullar uygun fiyat üreticimizin girdilerini karşılamaktan uzak. Üretimde o kadar az. Bu durum tersine döndürmek için geç kalınmamalıdır. Özellikle tarımla uğraşacak gençleri bu olana çekebilmek için yaşam şartları dahil tüm imkanlar sunulmalı, çok yaşlı olan tarım çalışanların gençlere gereken desteği vererek önümüzdeki yıllarda yine üretime devam etmesinin yolları aranmalıdır. Teşvikler ve destekler bu yöne kaydırılmalı tüm Türkiye’yi kapsamalı bölgesel olmamalı, genç çiftçilerimiz bizleri önümüzdeki yıllarda dışa bağımlılıktan kurtarmaları için tedbirler alınmalıdır.
Köylü milletin efendisiydi, şimdi ithalatın KÖLESİ.