Türk tiyatro ve sinemasının duayen sanatçısı Münir Özkul 5 Ocak 2018 de, 93 yaşında bu dünyaya veda eder. Ölüm haberini basına, kızı Güner Özkul verir. Sanatçı uzun gibi görünen, lakin hızlı yaşadığı bu 93 yıla 400’den fazla film, 4 evlilik ve 3 çocuk sığdırmayı başarmıştır.
Türk beyaz perdesinin hem ağlatan hem de güldüren tek tük oyuncularından biridir. Öyle rolleri canlandırır ki, karşısındaki seyirci onu seyrederken “iyi insan nasıl olunmalı” sınavına girdiğini hisseder. Hababam sınıfındaki Mahmut Hoca, dönemin lise öğrencilerinin kendi öğretmenlerinde aradıkları örnek hoca kriterlerini yaratırken, Yaşar Usta fabrikatör Saim Beye çektiği ve “Bak beyim, sana iki çift lafım var” ile başlayan repliği ile üst sınıfsal kitleye haddini bildirir.
“Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın. Paran var, pulun var, her şeyin var. Binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak. Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak. Ama nasıl yakışmaz. Sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören. Anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor. Ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. Sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi Saim Bey. Sen mi büyüksün. Hayır ben büyüğüm, ben, Yaşar usta. Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç. Gözümde pul kadar bile değerin yok. Ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiçbir şey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun. Dokunma artık aileme, dokunma çocuklarıma, dokunma oğluma, dokunma gelinime. Eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, Yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni. Anlıyor musun? Vururum ve dönüp arkama bakmam bile.”
Bu filmi hatırlayanlar Yaşar Ustanın ses tonundaki değişmeleri de anımsarlar mutlaka. Mağlup olarak başladığı konuşmada, fabrika düzenin kurallarına bir anda restini çeker ve bir devrim gerçekleştirir adeta! Kapital ve ona sahip zihniyet her daim aynı benzerlikle tarih sahnesinde varlığını sürdürse de gün geldiğinde emekçi sloganlara nasılda yenik düştüğünün bir örneğidir bu sözler. Zira Saim Bey bu repliğin ardından başını yere eğer ve kızını sevdiğine vermeye mecburiyet duyar.
Turşucu Kazım efendiye ne denir? Emeğinin hakkını korumak adına sevdiği kadını bile gözden çıkarmıştır. Ah o günler! Hak ve emek arayışı ve mücadelesinin, güvenle ve korkmadan, sanat arenasında sergilenme özgürlüğünün tadına doyulmadığı bir zaman dilimidir. Münir Özkul da bu dönemin bir ilahıdır adeta…
Dünyaya geldiği tarih Cumhuriyetin ilk yılları olmasına karşın (1925), aslen bir Osmanlı paşasının torunudur. İstanbul Erkek Liseli olarak devam ettiği eğitim hayatını belki bir mühendis ya da doktor gibi ismi konmuş bir meslekle sürdürebilecek iken o bir serüvene çıkar ve oyuncu olmaya karar verir. Dahası ilk göz ağrısı da “Bakırköy Halkevi”dir. Rollerindeki kurallarını her koşula rağmen koruyan tiplemelerdeki başarısı burada öğrenilmiş olabilir. Sinemaya adımını “Vatan ve Namık Kemal” filmi ile atar.
Hızlı hayatı, zevkleri olan biridir. Çalışmalarının ürünü, ev veya araba değil ödülleridir. Dümbüllü'den devir aldığı kavuğu, Devlet sanatçısı olma onuru gözlerindeki ışığı oluşturur. Farklı olmanın bedelini ise özel hayatı ile öder. Ayrılıklar, yeniden başlangıçlar, zaman zaman durgunluklar sahne dışında yakasını bırakmaz. Geçim sıkıntısı onun için her daim vardır ama çevresine hiç yansıtmaz. Kısacası gününü kurtaranlardandır. Hatta babasından kalan tek mal varlığı olan tabloyu satıp onun faizi ve emekli maaşı ile geçinip gider. Hayatındaki tek taşınmaz olan evini, 1996 da Atatürk Kültür Merkezinde adına yapılan jübilede elde ettiği gelir ile 70 yaşında alır.
Özkul, son olarak 2000 yılında ‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’ filminde oynar. 2003 yılında demans tanısı alır ve 15 yıl bakıma ihtiyacı olur. Bu dönemde yanında hep kızı Güner Özkul vardır. Güner Özkul muhteşem bir bakım vereni olur. Bu işi sevgi ve şefkatle yapar. Babasına bakarken internet ve insanların ürettiği kötülükler ile uğraşır. Basına, “sanıldığı ve söylendiği gibi babamın öldüğü haberleri doğru değildir” cümlesini defalarca tekrarlar.
Bir röportajında sürece dair içini şu şekilde döker ve:
“Stüdyoya geliyorum, dublaj yapıyorum babamı tanıyan, babamla çalışma şansına erişmiş insanlardan ‘Ya evladım böyle olmasa keşke gitse’ diyenler de var. Onların fikirlerine de saygı duyuyorum. Ancak babamın kulağına fısıldayıp ‘Hadi git artık’ diyecek halim de yok. Metabolizması çalışan bir adama ‘Ya artık vaktin doldu’ demek bize düşen bir şey değil. İster takdir-i İlahi deyin, ister vakti kerahet deyin… Eğer ki gitmesi gerekiyorsa gider diye düşünüyorum ama biz yaşatmak için elimizden geleni yapmalıyız. Bizi duyduğuna inanmak istiyorum, eğer inanmazsam buna dayanmak zor olur” der.
Özkul’un son 1 yılı çok ağır geçer. Kızının verdiği destek, tıp dünyasında “bakım veren” adıyla anılan bir kavramdır. Gerçekten de ortalama yaşam süresinin ve yaşlı nüfusun artmasıyla, bakıma muhtaç yaşlı birey sayısının ve onlara bakım verecek birey sayısının orantılı olarak arttığı görülmektedir. Bu durum hastaya bakım veren ve ileriki dönemde bakım verebilecek bireylerin toplum içindeki rollerinin ve sorumluluklarının önemini giderek artırmaktadır. Yapılan araştırmalarda, özellikle ülkemizde, bakım işinin en çok gelinler tarafından sağlandığı, bunu eş, erkek çocuk ve kız çocuğun takip ettiği, resmi bakıcı bulunan hane oranının ise sadece %2 olduğu tespit edilmiştir. Bakım verenlerin tükenmişliklerini etkileyen nedenler ise, hastalığın düzeyi, hastanın iletişim kurma yetisi ve davranışsal özellikleri, olarak sıralanabilir. Bunların yanında hastayla bakım veren kişi arasındaki ilişki durumu bakımı üstlenenin yaşadığı sıkıntının düzeyini de etkilemektedir.
Güner Özkul ve Münir Özkul ilişkisine bakıldığında, bakım verme ve alma arasında güzel bir dengenin oluştuğu tahmin edilebilmektedir. Ancak benzer örnekler her zaman bu uyumu yakalayamayabilir. Bu nedenle uzun süreli bakım hastaları için profesyonel bakımın ilk tercihler arasında düşünülmesi zamanı artık gelmiştir.
Sevgi ve saygılarımla