Queen efsanesini bilenler için 1974’in ağustos ayında stüdyodan plağa aktarılan ‘Bohemian Rhapsody’in müziğin kutsal kitabı olduğuna inanılır.
Şarkının başlığındaki 'Bohemian' ismi, genellikle aykırı ama benzer düşünen, standartları hiçe sayan bir yaşam tarzı süren insanlara adanmış gibi görünmektedir. 'Rhapsody', ise tek bir hareket olarak çalınan farklı bölümleri olan bir klasik müzik parçasıdır. Rapsodilerin genellikle çoklu temaları vardır.
“bu gerçek hayat mı, yoksa sadece bir hayal mi?
bir heyelana kapıldın,
gerçeklikten kaçışın yok
aç gözlerini, göklere bak ve gör”
Metal-roka özelliğinden operaya kadar her şeyi kucaklayan rengarenk bu eserin yaratıcısı, Freddie Mercury’in yüreğidir. Freddie Mercury günümüzde bile hala tartışılan özellikleri olan bir sanatçıdır. Rock dünyasının en yetenekli ve ilgi çekici sanatçılarından biri olup, karmaşık zihni ve kendine ait üslubu ile hayranlık yaratmıştır. Doğumundan ölümüne kadar, dinsel ve tensel arayışını eserlerine yansıtması ile ünlüdür. Şarkı sözleri her daim soruyu sorarken, hızlıca cevaplayan, hep arayan beraberinde bir şeylerin üstünü örter tarzdadır.
“ben zavallı bir çocuğum sadece, acınmaya ihtiyacım yok
haydan gelir huya giderim çünkü,
bazen yüksekte, bazen alçaktayım
rüzgarın nereden estiğinin benim için hiçbir önemi yok”
Freddie Mercury’in asıl ismi Farruh Bulsara’dır. Parsi asıllı bir Zerdüşt olup, İran’a İslam geldikten sonra Hindistan’a doğru kaçmış bir soydan gelmektedir. 1946 da Doğu Afrika’nın bir adası olan Zanzibar’da dünyaya gelmiş, çocukluğu Hindistan’da geçmiş, St. Peter yatılı okulunu okumuştur. Sonrasında doğduğu ülkeye dönmeyi planlarken Zanzibar’da gerçekleşen 1964 darbesi nedeniyle yapamamıştır ve 17 yaşındaki Farruh ve ailesi Birleşik Krallığa taşınmak zorunda kalmıştır. Bu olay kendisini her anlamda keşfetmesine olanak sağlayan bir şans kapısıdır. Queen’in bu şansın bir eseri olduğunu söylemek yalan olmaz. Zaman içinde Farruh ismi “Freddie Mercury” ismi ile değişir. Üniversitede iken tanıştığı arkadaşları davulcu Roger Taylor, gitarist Brian May ve sonra aralarına katılan basçı John Deacon Queen adını verdikleri grubu oluşturur. 1973 ve 1974 de iki albüm yaparlar. Balad, folk, blues, metal, pop ve rock ile uyumlu notaları sıra dışıdır.
Grup giderek ünlenir ve ilk albümleri Londra radyosunda çalınmaya başlar. Oysa o dönem ünlenmeye başlayan, çıkış yakalayan yeni gruplar ellerindeki materyali hemen harcamakta ve hemen de kaybolmaktadır. Queen için ise durum farklı seyreder ve Freddie ile beraber yenilikçi bir müzik felsefesini temsil etmeye başlarlar. Müzik hayatları boyunca Queen grubu dünya çapında 300 milyonu aşan rekor satışlarıyla tüm zamanların en başarılı grupları arasında gösterilir.
Freddie Mercury, efsane sesi ve gösteri yeteneği olduğu gibi, mükemmel bir yazı stiline de sahiptir. Dört oktavlık bir ses aralığı vardır. Ağzının arkasında fazladan dört azı dişi olmasına rağmen, şarkı söylerken sesini değiştireceğinden korktuğu için dişlerini düzeltmeyi reddeder. Bohemian Rhapsody de dahil olmakla birçok şarkıyı kendisi yazar. 1974 sonunda çıkarılan “A Night at the Opera” isimli albümde yer alan Bohemian Rhapsody, beklenin üzerinde bir tezahüratla karşılaşır. Oysa o günün alışılmış eserlerinden farklıdır. Bir kere içeriği çoğu zaman anlaşılmaz bir öykü akışı gösterir ve 6 dakikalık uzun bir şarkıdır. Dinleyenleri sıkacağı tahmin edilirken, tüm listeleri adeta kasıp kavurur. Metal-Rock başlayıp, Opera bölümü ile devam eder. Freddie Mercury şarkının sözlerinin ne anlama geldiğini hiçbir zaman açıklamak istemez. Sonraları arkadaşları, “Bohemian Rhapsody” de Mercury’nin kendisini anlattığını ifade ederler. Şarkı Fredy Mercury’ye benzeyen, 6 dakika boyunca arayış felsefesini savunan, 'olmaya çalıştığı erkeği' öldürüp yeni hayatına merhaba diyen birinin-muhtemel Mercury’in- kült şarkısıdır. Mercury hayatı gerçeğini aramakla geçer. Kendini Gay olarak tanımlayacağı döneme kadar bir kadınla yaşadığı büyük aşk da benzer bir durumu temsil etmektedir.
“anne... hayat daha yeni başladı
ama ben gittim ve onu boşa harcadım
anne ah,
seni ağlatmak istemedim
eğer yarın bu saate dönmüş olmazsam
devam et, devam et, sanki hiçbir şeyin önemi yokmuşçasına”
O yıllarda dünyada ölümcül bir virüsten sıkça bahsedilmeye başlanır. Virüs HIV ya da AIDS olarak adlandırılmıştır. İlk kez 1980’lerin başında Orta ve Güney Afrika’da gündeme gelmiş ve giderek ürkütücü boyutlara ulaşmıştır. Bağışıklık sistemindeki akyuvarların yapısını bozarak ve sayısını azaltarak vücudun enfeksiyonlara karşı direncini ortadan kaldırmakta olduğu bulunmuştur. Bilinen ilk AIDS vakaları 1981'de ABD'nin New York ve Kaliforniya eyaletlerinde rapor edilir. AIDS teşhisi konulan şahısların çoğunda, virüs cinsel yolla bulaşmakta, eşcinsel erkeklerde ve şırıngalarını ortak kullanan uyuşturucu bağımlılarında çok daha sık görülmektedir. Özellikle tedavisinin daha iyi yapılmaya başlandığı dönemler, HIV virüsünü öldüren bir hastalık olmaktan çıkarır ve hatta yaşayan kişilerde farklı hastalıkların da öncüsü olabileceği fikri desteklenir. Örneğin, araştırmacılar HIV için sadece kan dolaşımında değil, beyin ve omurilikte de bağışıklık hücrelerini hedef aldığını ve hatta demans riskini yükselttiğini savunurlar. Günümüzde hızlı ilerleyen demans hastalığı nedenleri araştırmasında her daim var ya da yok olduğuna bakılan bir durum olmuştur.
İşte o zamanların acımasız virüsü, Rock Tanrısı Freddie Mercury’in de kapısını çalar. Genelde eşcinsellerde görüldüğü için “eşcinsel hastalığı” olarak kabul edilir ve birçok kişide utangaçlık yaratır. Belki de bu nedenledir ki, Freddie ölümünden 1 gün önceye dek hastalığı gizlemiş ve reddetmiştir. Zerdüşt dinine bağlı, oldukça dindar bir ailede yetişen Freddie Mercury, toplum içinde gösterişli bir yaşam sürme özgürlüğüne sahip olmamış ve eşcinselliği kabul etmeyen dinleri nedeni ile ebeveynlerini gücendirmiş olmaktan kaçınmıştır. Hastalığının son günleri çok sıkıntılıdır. Doktor tedavisini kabul etmemiş, evde kalmayı tercih etmiştir Nihayetinde, ölümünden tam 24 saat önce basın toplantısı düzenleyerek AIDS olduğunu resmen doğrulamıştır. Enfeksiyon ağırlıklı ama muhtemel beyin tutulumu ile de giden bir duruma da girdiği dikkat çekmektedir. 4 Kasım 1991 de Londra’da arkadaşlarının kollarında ölmüştür.
“çok geç, zamanım geldi
omurgamdan aşağı titremeler iniyor, vücudum sürekli ağrıyor
herkese elveda, artık gitmem gerek
sizi geride bırakmak ve gerçekle yüzleşmek zorundayım
mama ah,
ölmek istemiyorum
bazen hiç doğmamış olmayı diliyorum”
Her ne kadar kendi etnik kökeninden kaçınsa da öldükten sonra kendi Zerdüşt törelerine uygun bir şekilde yakılır. Ölümü toplumda büyük bir hüzün yaratsa da AIDS hastalığı ile ilgili önemli bir farkındalık da sağlanmıştır. Freddie Mercury, kalbi ile beynini birleştirmekte zorlanan, yaşamını kural dışı yaşamayı tercih etse de kuralları her zaman gözeten biri olarak Queen grubu ile anılmaya devam edecektir.
Sevgiler ile