8 Nisan 2013 sabahı, o günün İngiltere Başbakanı David Cameron "İngiltere eski başbakanlarından Muhafazakar Parti eski lideri Barones Margaret Thatcher’ı bu sabah geçirdiği bir inmenin ardından kaybettik. Büyük bir Britanyalıydı. Kendisi ülkemize liderlik etmekle kalmadı, ülkemizi kurtardı. Onun tarihe, barış zamanlarının en büyük Britanya başbakanı olarak geçeceğine inanıyorum" açıklaması ile dünyaya seslendi.
Aslına bakarsanız Thatcher, son zamanlarında basının gözünden uzak yaşıyor ve kimsenin de çok merakını çekmiyordu. Bununla beraber bu ölüm pek çok kişi için tarihin yapraklarını tekrar geri çevirmeye neden oldu. Parlamenterliği süresince, yerel meclis toplantılarının halka açık yapılması hususunda teklifte bulundu, sopanın bir ceza aracı olarak kullanılmasının kaldırılması için oy verdi, erkek eşcinselliğinin suç olmaktan çıkması için çaba gösteren nadir muhafazakarlardan biriydi, kürtaja izin verilmesi konusundaki tasarılara oy verdi, idama karşıydı ve boşanmayı kolaylaştırıcı yasa teklifine de destek çıktı. ilkokul yaş çocuklara dağıtılan bedava süt hizmetini kaldırdı ve halkın ”süt hırsızı” (Thatcher Thatcher, Milk Snatcher!) lakabını takmasına sebep oldu. Margaret Hilda Thatcher, 13 Ekim 1925'te Lincolnshire bölgesinin Grantham kentinde dünyaya geldi. Oldukça muhafazakar duruşlu bir ailede büyüdü. Metodist kilisesi vaizlerinden olan babası onun düşünce tarzını en çok etkileyen isimlerden biriydi, "sahip olduğum her şeyi ona borçluyum. Beni inandığım şeylere inanmamı sağlayacak şekilde büyüten kendisidir" diyordu babası için.
Oxford Üniversitesinde doğa bilimleri okuyan Thatcher, üniversitenin Muhafazakârlar Derneği'nin üçüncü kadın başkanı olmuştu. İşadamı Denis Thatcher'la 1951’de evlendikten sonra Thatcher, hukuk okumaya başladı ve 1953 yılında avukatlığa halk kazandı. Aynı yıl, ikizlerini doğurdu. 1959 yılında parlamentoya girdi. 1975'te Muhafazakâr Parti başkanlığına yükseldi ve İngiltere'de bir partiye liderlik yapan ilk kadın oldu.1976’daki bir konuşmasında, “Sovyet Politbürosu halk ne düşünürse düşünsün, dünyada bir süper güç olabilmek adına silahı tereyağından üstün tutuyor. Biz ise her şeyi silahlardan üstün tutuyoruz.” cümlesinden dolayı bir Sovyet ajansı olan Kızıl Yıldız kendisine haddini bilmesi için ”Iron Lady (Demir Leydi)” lakabını taktı. Bu durum Thatcher’ın hoşuna gitmiş, lakabı benimsemiştir. Hatta ilerleyen yıllarda bronz heykelini yapanlara ”Demirden olsaydı daha iyi olurdu.” şeklinde eleştirdi. İşçi Partisi hükümetinin 1979 yılında bir güvenoyunu kaybetmesi üzerine akıllı bir seçim propagandası yürüten Demir Leydi, sıradan kitlelere hitap edebilen sloganlarıyla seçimin galibi oldu. İngiltere’nin resmi başbakanlık konutu olan Downing Sokağı 10 Numara’da geçirdiği 11 yıla radikal politikaları ve uzlaşmaz yaklaşımı damgasını vurdu. Bu 11 yıllık başbakanlık döneminde Thatcher, üst üste 3 kez başbakanlığa seçildi. Bu durum İngiltere seçim tarihinde bir ilktir. Thatcher, hem kadın başbakanlığı hem de üst üste 3 kez seçilmesiyle İngiliz seçim tarihinde ilklere imza atmıştır.
Ülkenin ilk kadın başbakanı olan Thatcher'ın siyasette uzlaşmacılığı reddeden tavrı onu tartışmalı bir figür haline getirdi. İktidarı boyunca sendikal harekete büyük oranda darbe vurdu, sosyal konutlardan demiryollarına ve enerjiye kadar pek çok alanda köklü özelleştirmelere imza attı. İşsizliğin ülkenin tarihinde, en yüksek rakamlarına ulaştığı bir süreç olmasına karşın hiçbir hamlesinden geri adım atmadı. İç ve dış politikada yürüttüğü stratejiler sadece kendi ülkesini değil, ABD ve Kanada başta olmak üzere Türkiye’yi de içine alan ülkelerde kökten değişikliklere neden olacak etkiler yarattı. Bir parti toplantısında yaptığı şu konuşma siyasi arenada bomba etkisi yarattı. "Nefeslerini tutarak medyanın pek sevdiği 'U dönüşünü' ilan etmemi bekleyenlere tek bir cevabım var. Dönecekseniz siz dönün. Bu leydi (kendisini kastederek) dönmeyecek" diyerek dinleyenler arasında şaşkınlık etkisi yaratıyordu. Diğer bir konuşmasında ise "Bakanlarımın ne kadar konuştuğu önemli değil, yeter ki dediğimi yapsınlar" demişti.
Thatcher muhtemel başbakanlığı zamanından başlayan ve ölüm nedenini de oluşturan pek çok inme geçirmişti. Beyin damarlarının tıkanması ve buna bağlı olarak beyin fonksiyonlarında bozukluğa yol açan inme, kol- bacak, görme bozukluğu, baş dönmesi, denge kaybı gibi belirtilerinin yanı sıra düşünme, davranma, bellek gibi demans bulgularını da beraberinde getiren bir süreç yaratabilir. Alzheimer demansından sonra bazı ülkelerde 2. en büyük demans nedeni olarak bilinir ve “vasküler demans ya da damarsal bunama” olarak da tanımlanır.
Thatcher hükümetinde sağlık bakanı ve eğitim sekreteri olarak görev yapan Ken Clarke, Thatcher’ın ölümünün ardından yaptığı açıklamada, liderin İngiltere'yi yönettiği yıl olan 1990 yılından sonraki dönemlerde dramatik bir şekilde değiştiğinin fark edildiğini açıkladı. Clarke’a göre Thatcher kararlılığını kaybetti "daha kavgacı, daha paranoyak" oldu ve Kasım 1990'da istifa etmeden önceki aylarda herkesin ona ihanet ettiğini düşünmeye başladı. Bazen sürekli aynı şeyleri soruyordu. “Arabam ne zaman geliyor, kuaföre ne zaman randevum, gibi sorular yanındakileri sıkıntıya sokmaya başlamıştı bile. Keskin zekası ve bir sürü bilgiyi hızla emmesine izin veren uzun hafızası ve her gece üç saat kadar az uykuya dalma becerisiyle tanınmasına rağmen, daha az dinliyor, dikkati dağınık ve gündüz aniden uykuya dalıyordu” diyerek gözlemlerini liderin ardından aktardı. Konuşmasının devamında, liderin o dönemde yaptığı en az iki ciddi yanlış yargıya dikkat çekerek, "vergiler ve partideki pozisyonu ile ilgili yanlış algısı aslında liderlik yeteneğin çoktan gittiğini gösteriyordu “diyordu.
1996'nın sonunda, Demir Leydi‘de bir durgunluk başladı. Yaşı 72 idi. Artan tekrarlarının yansıra işitme güçlüğü de çekiyordu. Artık bir tartışmayı takip edemiyordu. Gerçekte hastalığı bu yıllarda başlamıştı. İlginç olan hem felsefi hem de politik olarak en yakın arkadaşı olan Reagan içinde bu benzer bir hastalık için başlangıç yaşları idi. Dünyanın en saygın dergilerinden Lancet, 2012 yılında çıkan bir sayısında “dementia and Thatcher” isimli bir yazı yayımladı. Yazı Simon Weselly imzasını taşıyordu ve Demir Leydinin ölümünün ardından çekilen ve hayatını anlatan filmle ilgiliydi. Filmi seyredenler için akıllarda kalan en önemli manzaranın yaşlılık dönemlerindeki görsel hayalleri yani halüsinasyonları olarak hatırlanabilir. Gençlik yıllarına hızlı geçişler yapan film eş kaybından sonra ki dönemin Thatcher’in hayatınınım tamamen değiştirdiğini anlatır. Weselly, filmdeki görüntülerden etkilenmişti ve bir siyasi figürün filmdeki görünümünden dolayı üzüntü duyduğunu, ne olursa olsun Thatcher’in tarihe damga vuran bir lider olduğunun unutulmaması gerektiğini yazıyordu. Thatcher defans tanısını 2000 yılında 75 yaşındayken aldı ve öldüğünde ise 87 yaşındaydı. İkizlerinden biri olan kızı Carol, tanı konulduğunda yaptığı açıklamada, annesinin hafızasının nasıl zayıfladığını anlatırken, bazen cümleleri bitirmekte zorlandığını, ama hala bir bellek parıltısı gördüğünden bahsetti. 2000 yılında bir öğle yemeğinde Bosna ve Falkland adalarındaki ihtilafları konusunda kafası çok karışmış ve konuşmayı bırakmıştı. O günden sonra aynı soruları tekrar tekrar soruyordu. Babasının 2003 yılında ölümünün ardından annesinin çok daha zor bir sürece girdiğine vurgu yaptı. Annesi babasının öldüğünü sürekli unutuyordu. Eş ölümünü takip eden günlerde odasından çıkmıyor, konuştuğunda ise, sona gelene kadar bir cümlenin başlangıcını güçlükle hatırlayabiliyordu. Az önce okuduğu bir gazete manşetini veya o sabah kahvaltıda ne yediğini hatırlayamadığını etrafındakilerin anlaması biraz zaman aldı.
Her şeye rağmen çoğu kere inme geçirmeye bağlı bir damarsal bunama geçirmiş olsa da Margaret Thatcher bir döneme damga vurmuş biriydi. Ardından çok farklı yazılar yazıldı. Bir gazete şunu yazdı;
Onu sev ya da ondan nefret et, ancak tartışılmaz bir şey var: Margaret Thatcher Britanya'yı dönüştürdü, 11 olağanüstü yıl boyunca iradesini kırılgan, yıkık bir ulusa dayattı, sendikaları kırdı, uzak bir savaşta zafer kazandı ve devlet endüstrilerini rekor bir hızla sattı. Bir isyan onu Downing Sokağı'nın 10'undan attığında, geride daha zayıf bir hükümet ve daha müreffeh bir millet bıraktı.
Diğer gazete ise şunu yazıyordu; Ne zaman sosyal hizmetlerde bir aksaklık olsa hemen herkes , "Thatcher o reformları yapmasaydı bugün böyle olmazdı" demekten kendini alıkoyamıyor. Thatcher sosyal hizmet yasalarını sermaye lehinde değiştirip, sendikaları etkisiz hale getirmesi, özelleştirmenin kapılarını açması ile halkın gözünde nerede ise kara bir sayfaya dönüşmüş durumdadır.
Dünya liderleri ve onların hastalıklarını konuşulurken ve bazen hastalıkların onların liderlik zamanlarına kadar uzandığına ilişkin deliller çevresindekiler tarafından sıralanırken, gelecek zamanın bu güne ait durumları nasıl değerlendireceği de merak konusu olmaya başlıyor istemeden... Tek bir beyin kimyası değişikliği, Hitler örneğinde olduğu gibi milyarlarca kişiyi etkileyebilecek durumlar yaratabiliyor gerçeğinden hareket ile “demansız liderlerin yönettiği bir dünyada yaşayım” dilek ve umudunu bir kez ve hep kez tekrarlamak gerekiyor.
Sağlıcakla kalın.