Friedrich Nietzsche, on dokuzuncu yüzyılın en önemli filozoflarından biridir. Din kavramına karşı tutumu nedeni ile çoğu kişinin tepkisini çekmiş ve önemsizleştirilmeye çalışılmıştır.

Bununla beraber bulunduğu çağın dışına çıkan bir düşünce yapısı ve insanın düşünce gelişimini yükselttiği bir “üstinsan” tanımı ile kendisinden sonraki düşünürleri de yakından etkilemiş görünmektedir. Yaşadığı dönemde “muhafazakar burjuvazi” karşıtı bir cesur duruş sergiler. Hatta Bertrand Russell onu “aristokrat bir anarşist” olarak nitelendirir. Onu etkileyenler kimlerdir diye sorarsanız eğer, cevaba hazır olmalısınız.  Sokrates ve öncesi filozoflara, Darwin ve Buda öğretilerine hayrandır. Bir bilimsel filozof için çok renkli bir hayranlıktır.

Nietzsche, 1844'te Almanya'da doğar. Klasik filoloji okur ve ardından Basel Üniversitesi filoloji kürsüsüne atanır. 1879'da ise sağlık nedenleriyle bu görevinden istifa eder. Sağlık sorunları ile ilgili bilgiler çok değişkendir. Bilinenleri sayacak olursak, dokuz yaşından beri migren hastasıdır. Şiddetli, tekrarlayıcı, çoğunlukla sağ tarafta lokalize, sıklıkla birkaç saat hatta 1 gün süren ağrıların yanı sıra, on iki yaşında görmede azalması olmuştur. Hemoroid ve mide spazmları vardır. Sık sık bayılmaktadır ve nöbetleri vardır. Sonraki birkaç yılda depresyon ve intihar düşünceleri, ardından görsel halüsinasyonlar çevresi tarafından şikayet konusu haline gelir.  Delilik tanısı o yılların en moda hastalığı sfilize bağlanır. Birkaç kez hastanelerde yatar. Sonraki on yıl boyunca, yatalak bir halde, yönetilemeyen bir akıl hastası durumundadır. Konuşma bozukluğu, yüz felci ve daha sonra sol tarafını tutan bir dizi felç geçirir. 1900 yılında zatürreden ölür.

Nietzsche’nin yaşamı bir nörolojik hastalıklar sıralaması şeklinde geçer. 2008'de Belçika'dan nörologlar, bu hastalıkların farklı hastalıklar olmadığını, tek bir hastalığın ürünü olabileceğini ve bu hastalığında sfiliz olmadığı ortak görüşüne varırlar.  Bunun yerine, Nietzsche'nin beyin içi damar tıkanmaları ile beraber o güne kadar pek çok kişide tanımlanmış bir genetik hastalığa sahip olabileceği düşüncesi hakim olur ki, bu hastalık aynı zamanda genetik olup adı da CADASIL’dir. Hastalık bir arter hastalığıdır. Bunu en çok destekleyen durum da,  Nietzsche'nin babası Ludwig'in de benzer bir seyir gösteren, konuşma bozukluğu, çoklu felç ve bunama gibi bir hastalığa sahip olması, sonrasında iş göremez hale gelmesi ve kırk altı yaşında "beyin yumuşamasından" öldüğünün bilinmesidir. Bir küçük erkek kardeşinde de migren hastalığı vardır.

Hastalıkları düşünce üretimine engel olmaz.  “Böyle Buyurdu Zerdüşt” eseri bir başyapıt olup yazılmış en derin eser olarak açıklanır. 1888 de “Putların Alacakaranlığı” eserinin “Doktorlar için Ahlak” başlıklı bir bölümünde Nietzsche, hasta adamın toplumun bir asalağı olduğunu söyler. Birçok eserinde hastalığı ve hasta adamı anlamaya ve tanımlamaya çalışır. İnsanın gelişerek kendini tamamlaması ve en üst versiyona geçmesi gerektiğini savunur. Buna “üstinsan” adını verir. Ona göre üst insan; Toplumda hüküm süren değerleri yok etmeli, iyiyi ve kötüyü kendi düşünce ekseninde şekillendirmeli, geleneksel ahlak anlayışına başkaldırmalı, ahlak ve değer gibi kavramların içini kendisi doldurmalı, önceliği kendisi olmalı, kendini gelişmekten alıkoymamalı, kendini geliştirirken yardım almamalı, başarıyı kendi sağlamalıdır. Devam edilecek olursa, üstinsan, kendini dünyaya adamalı, yeryüzüne sadık kalmalı, doğaüstü umutlardan söz edenleri reddetmelidir. Acı çekmeyi benimsemeli, acıyı iyinin bir gereği olarak görmeli, üstinsanın kutsalı olmamalıdır, ön kabulleri reddetmeli, eleştirel ve sorgulayıcı olmalıdır. Tüm bunlar kabul edilebilir. Ancak Nietzsche düşünceleri arasına çelişen ögeleri de yerleştirir. Ona göre erkek, biyolojik üstünlüğe sahip olduğundan, üstinsana daha yakındır. Kadının erkeğin gönlünü hoş tutması gerektiğini, başka her şeyin aptallık olacağını söyler. Kadınlar hakkında tutarsız görüşlere sahiptir.

“Erkeklere özgü kendini hor görme hastalığının tek çaresi, zeki bir kadın tarafından sevilmektir.” Sözü ona aittir. Daha da ilginci, kadınlar hakkındaki iddialarının hedefindeki kişi, ablası Elisabeth Förster-Nietzsche ve ona yönelik görüşleridir. Ablası, bir Nazi ve Yahudi düşmanıdır.

 

En dikkat çeken ve en eleştirilen fikri “Tanrı öldü”  cümlesi ile ifade edilir. Bu cümle aslında göründüğü gibi değildir. Filozofa göre Tanrı ölmüştür, çünkü Tanrı günlük yaşamın dışına sadece ibadetlere hapsedilmiştir. Tanrı buyrukları insanoğlu tarafından yok sayılmıştır.  Dindar toplumlarda ahlaki çöküntüler, hırsızlıklar, insan ilişkilerindeki bozukluklar ise Tanrı’nın ölümü ile ilişkilendirilir. Yani, Tanrı öldü söylemi ile Tanrı’nın varlığını inkardan ziyade Tanrı kavramının ibadethanelere hapsedilerek günlük yaşamın ahlaktan yoksun geçmesi vurgulamıştır.

Yaşamı boyunca çok farklı alan sorunları ile uğraşmıştır. Ailesi ile geçinemez, sevdiği kadın onu reddeder, erken dönem psikiyatrik ve zihinsel bozulma yaşar. Genç yaşta ölürken son sözü “anne ben bir aptalım” olmuştur.

Çok düşünen birinin aklını yitirmesi ne hazin bir durumdur. Ancak Nietzsche çok düşündüğü için aklını yitirmemiştir. Ailesinden genleri ile tekrarlayan felç, migren ve demans ile seyreden bir hastalığa, CADASIL hastalığına sahiptir büyük bir ihtimalle. Belki de CADASIL bir deli-dahi hastalığıdır, kim bilir!  Sevgilerimle