GÖRÜNÜM

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), corona virüsü salgını nedeniyle öğretmenlere Haziran ayında online yaptığı mesleki eğitimi şimdi 24-28 Ağustos tarihleri arasında yüz yüze yapma kararı aldı. Bakanlığın bu kararına eğitimciler ve onları temsil eden sendikalardan tepkiler geliyor.

KULAK ARKASI EDİLİYOR

Öğretmenler sosyal medya üzerinden “Öğretmenler Birleşiyor” adlı bir etiket oluşturarak bu konuda seslerini duyurmaya çalışıyor. 24-28 Ağustos tarihleri arasında yapılacak bu seminerlerin online yapılmasını istiyorlar. Yüzbinlerce öğretmenin iller arası seyahat edeceği ve bundan dolayı virüsün yayılacağı iddia ediliyor.   Ancak bu öğretmenlerin büyük çoğunluğu Türkiye’nin ‘güney sahillerinde tatil yaparken, virüs yayıp, yaymadıkları kulak arkası’ ediliyor.  Peki bol bol tatil fotoğrafları paylaşan eğitimciler sadece beş gün okula gidecek olmalarına verdikleri tepkilerde haklı mı? Bu öğretmenler neden çalıştıkları kurumların olduğu yerlerde değil de başka şehirlerdeler? Şehir dışına çıkarken, izin almaları gerekmiyor mu? Peki onlara aylarca çalıştıkları şehir dışında yaşamaları için izinleri kim veriyor? Türkiye 1 Haziran’dan itibaren normalleşme sürecine girmedi mi?

EK DERS ÜCRETLERİNİ HAK EDİYOR MUSUNUZ?

Asgari ücret alan bir işçi bugün fabrikada çalışmıyor mu? Sağlık, Çevre Şehircilik, DSİ, Nüfus, İş-Kur, Gençlik Spor, Orman Bölge Müdürlüğü personelleri işlerine gitmiyor mu? Daha yeni hareketlenen turizm, eğlence ve hizmet sektöründe insanlar geçimlerini sağlayabilmek adına büyük özveriyle çalışmıyor mu? Aylardır çalıştığı okullara gitmeden bırakın maaşlarını, ‘girmedikleri ek derslerin ücretlerini tıkır tıkır alan eğitimciler’ aylar sonra ‘bir zahmet beş gün fedakarlık yapıp’, okullarındaki eğitimlere katılsın. Bir eğitimci de çıkıp; ‘ben aylardır normal ders veremedim. İnsanların büyük çoğunluğu evine ekmek götüremezken ben bu ek ders ücretini hak etmiyorum, geri alın’ demiyor. Milli Eğitim’de öğretmenlerle aynı geminin parçaları olan şube müdürleri, okul yöneticileri, memurlar, hizmetliler aylardır görevlerinin başında değil mi?

KURSLAR DENETLENMELİ

Ülkede birileri ‘virüsü bahane ederek’; okullarda eğitimin hiç yapılmaması için yoğun çaba harcıyor.  Onlara soruyorum; birinci sınıftaki çocuk uzaktan eğitimle okuma yazmayı nasıl öğrenecek? İyi bir şekilde planlanmayan ve yeterli nitelikte olmayan uzaktan eğitimle çocuklarımızın geleceği yok ediliyor. Ülkemizde birileri bilerek veya bilmeyerek,  cahil nesil isteyen karanlık güçlerin ekmeklerine yağ sürüyor. Okullarda yüz yüze eğitim yapılmıyor. Ama ilimizde bazı ‘yetiştirme’ adı altında ‘hijyen koşullarına aykırı şekilde kalabalık sınıflarda çocuklara yüz yüze kurslar’ veriliyor. Bu işi kurallara uygun şekilde yapanlar çoğunlukta. Ancak yapmayanlar da azımsanmayacak sayıda. Valilik bu konuda çalışma başlatmalı. Çocuklarımızın sağlıklarını riske atanlara izin verilmemeli. Milli Eğitim açılan bu kursları çok iyi şekilde denetlemeli. Merdiven altı tabir edilen kurslara göz açtırılmamalı.

GÖZ KULAK OLMAK ANGARYA DEĞİLDİ

Yıllardır Eskişehir eğitim camiasının içerisindeyim. Eğitimcilerin, velilerin ve öğrencilerin yaşadıkları mağduriyetlerin çözümlenmesi için büyük emekler verdim. Daha yakın bir zamanda kırk yaşında bir kadın öğretmenin ‘yırtık pırtık kotla’ İlçe Milli Eğitim Müdürüne derdini yüksek sesle anlattığına şahit oldum. O ilçe müdürünün yandaş sendikadan çekindiği için o kadın eğitimciye hak ettiği yanıtı veremediğini gördüm. Okul bahçesinde nöbet tutmam. Bu benim mi görevim güvenlikçi tutsun.’ ‘Benim ders programını iki güne yayın. Üç gün okula gelmeyeyim. Böylece özel derslerden para kazanayım’Ne ya burası askeriye mi? İstediğim kıyafette okula giderim. Bana sakal da atkuyruğu da çok yakışıyor’ zihniyetindeki eğitimcileri gördükten sonra o küçüklüğümdeki idealist öğretmenlerini özlüyorum. Bu güzel insanlar ‘fazla para kazanamadıkları için hep aynı ceketi veya elbiseyi’ giyerlerdi. Ama hiç ütüsüz okula gelmezlerdi. Yüzleri tıraşlı, ayakkabıları boyalıydı. Bu halleriyle ‘sadece öğrenci ve velilerin değil, ikamet ettiği tüm bölge halkının saygınlığını’ kazanırlardı. Okul bahçesinde kendilerine emanet edilen çocuklara göz kulak olmak ‘onlar için angarya’ değildi.

GÜZEL ATLARA BİNİP GİTMESELERDİ

Çünkü onları öğrenci olarak değil, kendi çocukları gibi görüyorlardı. Teneffüslerinden fedakarlık yaparak, derslerinden geri kalmış öğrencileri çalıştırırlardı. Derslikteki sobayı da onlar yakardı. O tarihlerde de hizmetli sayısı azdı. Kendilerine emanet edilen çocukların ‘sıcak ve hijyenik ortamda eğitim görmesi için her türlü fedakarlığı’ yaparlardı. Tıp Fakültesi mezunu olmayan doktorluk yapabilir mi? Mimarlık Fakültesi mezunu olmayan mimarlık yapabilir mi? Öğretmen Okulları ve Eğitim Fakültesi mezunları dışında kimse öğretmenlik yapmamalı. Herhangi bir üniversiteyi bitirip, iş bulamayanları öğretmen yaparsanız, idealizmi bitirirsiniz. Ne diyeyim? Hayat dursaydı da; keşke benim çocukluğumdaki ‘O idealist güzel insanlar o güzel atlara binip gitmeselerdi.’

//////

FIKRA

OLSUN BEN BEKLERİM

Gardiyan, idama mahkum olan Temel'e sorar:
"Son arzun nedir?"
Temel:
 "Beni oğlumun yanına gömün."
Gardiyan:
"Ama senin oğlun yaşıyor."
Temel:
"Olsun ben beklerim."

/////////

ÇİVİ

“Bir ulus, sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe yeryüzünde onu dağıtabilecek bir güç düşünülemez.”  Mustafa Kemal Atatürk