TÜM ARMUTLAR TUTUKLANMALI

1831 yılında Fransa Kralı Louis-Philippe kendini çok iyi hissetmektedir. Tahta geçtiğinde ‘yaşanan siyasi ve ekonomik kargaşa’ yerini refaha ve istikrara bırakmış, atadığı başbakan ve emrindeki yöneticiler oldukça başarılı olmuşlardır. Ülke gezilerinde ‘taşralı orta sınıf tarafından bir halk kahramanı gibi’ karşılanmakta, büyüyen kişisel serveti, karısı ve çocuklarının sevgisi ile Kraliyet Sarayı’nda muhteşem bir hayat sürmektedir. Ancak Louis-Philippe’in huzurunu kaçıran bir şey vardır.1830 sonlarında ‘Charles Philipon adında pek tanınmayan’ bir sanatçı çıkardığı ‘La Caricature’ adlı bir hiciv dergisinde, Kral’ı ‘son derece ahlaksız ve beceriksiz bulduğunu’ yazmış, kralın kafasını ‘armut’ şeklinde çizmiştir. Philipon’un karikatürleri, pek de hoş olmayan bir biçimde Kral’ın şişkin yanaklarını ve çıkık alnını akla getirmektedir. Aynı zamanda Kral için Fransızcada aptal ya da ahmak anlamına gelen ‘poire’ sözcüğünü kullanarak saygısızca davranmaktadır. Kral çok kızar. Derginin çıkmasını engeller ve bütün dergilerin satın alınmasını sağlar. Ancak bu çabalar Philipon’u durdurmaya yetmez. Bunun üzerine karikatürist ‘Kral’ın şahsiyetine hakaret etme’ suçundan mahkemeye çıkarılır.Tıklım tıklım dolu bir salonda konuşan Philipon savcılara:“Benim gibi tehlikeli bir adamı yakaladığınız için teşekkür ederim. Ancak Kral’ı küçültücü harekette bulunan asıl suçluları tutuklamadınız.” der ve devam eder. “Armut biçimindeki her şey bir an önce tutuklanmalı, hatta armutların hepsi tutuklanıp bir hücreye kapatılmalı. Fransa’daki ağaçlarda binlerce armut var, bunların her biri tutuklanmayı gerektirecek bir suç işlemiştir.” Philipon kendisine karşı açılan davayla resmen dalga geçer. O’na göre krala benzeyen tüm armut şekilliler tutuklanmalıdır. Ancak mahkeme heyeti hiç eğlenmiş görünmez. Philipon’a altı ay hapis cezası verir. Philipon ertesi sene armutlu karikatürü yeni bir dergi olan ‘Le Charivari’de tekrar çizer, bu sefer yargılanmadan hapse tıkılır. Kral’ın yüzünü bir meyve biçiminde çizdiği için toplam iki yıl hapis yatar.

MİZAH BİR YUMRUKTUR
İyi bir Karikatür Sanatçısı olan Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen “Büyük eleştirilerin, söylenebilecek çok büyük lafların ve uzun uzun sözlerin bir iki çizgiye sıkıştırıldığı ve ifade edilebildiği bir sanat dalı karikatür. Karikatürün bir özelliği de nerede baskı rejimi var, nerede insanlar ızdırap çekiyor, nerede felaketler var, nerede insanlar hem cinsiyetleri yönünden, hem etnik yapıları yönünden, hem siyasi düşünceleri açısından ayırıma tabi tutuluyorlarsa o ülkelerde karikatür sanatı çok gelişmiş oluyor. Çok güzel eserler çıkıyor” diyor. ‘1960-1971-1980 darbelerine maruz kalan’ ülkemizde yaşanan ‘siyasi baskılar yüzünden’ karikatür sanatı çok gelişti.

GIRGIR BİR MİLYON SATIYORDU

12 Eylül darbesinin etkili olduğu yılları çocuk olmama rağmen çok iyi hatırlıyorum. O yıllarda bile Askeri cuntayı ve Kenan Evren’e ‘her gün övgüler düzen, ülkeyi pespembe gösteren havuz medyası ve kalemşorları’ yoktu. Kenan Evren en çok mizah ile eleştiriliyordu. O yıllarda ‘Gırgır Dergisi 1 milyon’ satıyordu. Cuntacı generalleri ve daha sonra tek başına iktidar olan ANAP’ın lideri merhum Turgut Özal’ı ‘mizah ile yerden yere’ vuruluyordu. Çarşaf dergisi de vardı. Daha sonraki yıllarda ‘Fırt, Limon gibi mizah dergileri de’ çıktı. Merhum Süleyman Demirel; “Mizah bir yumruktur, ne zaman kime vuracağı belli olmaz” demiş. Demirel, Ecevit, Erbakan eleştiriye açık liderlerdi. Kendilerine yönelik ağır eleştirilerin yapıldığı karikatürleri çizenlere kızmazlardı. ‘Ne bir gazeteci ve karikatüristi mahkemeye’ verdiler. Ne de ‘onların işten atılmaları için patronlarını’ aradılar. Ne yazık ki ‘ülkeye ileri demokrasi getireceğiz’ diye iktidara gelenlerin yönettiği ‘ülkemizde muhalif gazetecilere, karikatüristlere ard arda davaların açıldığı, cezaevlerine gönderildiği, üretmemeleri için siyasi otoritenin talimatıyla işten atıldığı bir dönemi’ yaşıyoruz. Umarım bu ‘korku imparatorluğu’ en kısa sürede son bulur. İnsanlar düşündüklerini korkmadan söyler. Haklarını kazanmak için ‘demokratik tepkilerini hiçbir engele ve şiddete maruz kalmadan’ dile getirebilirler. Ne diyeyim? ‘Özgürlük ve demokrasi adına çok mu bir şey’ istiyorum?

/////////////////////////

SİVRİHİSARLILARIN FEDEKARLIK NİŞANESİ

Kurtuluş Savaşı’nın yokluk yıllarında Sivrihisarlılar Türk ordusuna uçak alımı için dört bin lira toplayıp Ankara’ya gönderdi.  1921 yılında yaşanan bu olay Sivrihisarlıların ne kadar fedakar ve Kuvayi Milliye’nin destekçisi olduğunun göstergesidir. Bu büyük olay her nedense zaman içerisinde unutulmuştu. Ta ki rahmetli Şener Yılmaz 2005 yılında Sakarya Gazetesi’nde yazdığı bir yazıyla bu konuyu tekrar gündeme getirmişti. Ahmet Atuk ve Burhanettin Şenli bu konuda Yılmaz’a yardımcı olmuştu.  Ahmet Atuk ve Burhanettin Şenli ile birlikte belgesel çalışmaları yaparken, Atatürk’ün özel not defterine kendi el yazısı ile şöyle bir not düştüğünü gördüler. Notta; “Sivrihisar’dan tayyare bedeline verilmek üzere Osmanlı Bankası’na 4 bin lira çeki Eskişehir Mebusu Mehmet Efendi’dedir. (Fevzi Paşa’ya verilecektir.)” yazıyordu.  Bilahare anılarını yayınlayan Sovyet Diplomat S. İ. Aralov da şunları anlatıyordu: “27 Mart 1922 sabah özel bir vagonla Biçer İstasyonu’na hareket ettik. Biçer’den Sivrihisar’a otomobille gittik. Sivrihisar kasabası, Milli Kurtuluş Savaşı’nda hizmetleri dokunmuştur. Halkın topladığı para ile bir uçak satın alınmış, cepheye gönderilmiştir. Kasabayı ziyaretimiz sırasında uçak, Kasaba’nın göklerinde uçmakta idi.” Tahsin Özalp de 1960’da yayınlanan “Sivrihisar Tarihi” adlı kitabında şöyle der: “1335 Senesi sonunda ilk tayyareyi Sivrihisar almış, orduya ihdas etmek şerefini kazanmıştır.”Çılgın Türkler’in yazarı Turgut Özakman’da bu konuda Yılmaz’a destek oldu. Özakman bu tayyarenin ‘Çift kanatlı, Fransız yapımı Bregue 14-2B marka uçak’ olduğunu söyledi.  Türk Hava Yolları (THY) bir yıl önce filosuna yeni kattığı bir uçağa Sivrihisar adını vererek, Sivrihisarlıların Kurtuluş Savaşı’nda yaptığı büyük fedakarlığını hakkını vermişti. THY'nin filosuna katılan yeni Airbus A321 Neo tipi uçak TC-LSH kuyruk tescili ile Sivrihisarlıların anısını gökyüzünde yaşatacak. Konuya ilişkin sosyal paylaşım sitesi Twitter'dan açıklamada bulunan THY Basın Müşaviri Yahya Üstün, "Sene 1921, 'Sivrihisar Tayyaresi' kurtuluş savaşı mücadelesine destek olmak amacıyla Sivrihisar halkı tarafından orduya hediye edildi. Sene 2019 Sivrihisar uçağı Türk Hava Yolları filosunda şanlı bayrağımızı taşımaya devam edecek." ifadelerini kullanmıştı. Bu  olay 99 yıl önceki Sivrihisarlıların yaptığı fedakarlığın nişanesi oldu. Bu fedekarlığı yapan vatansever Sivrihisarlılara ve unutulan bu olayı tekrar günyüzüne çıkaran Şener Yılmaz’a Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanları Cennet olsun...

////////////////////////

NOSTALJİ

CHP’NİN AK SAÇLI KARTALI

Yıl 1978. 42 yıl önce. Yer: CHP Eskişehir İl binası. CHP Eskişehir Milletvekili ve Dışişleri Bakanı ‘Prof. Dr. Ahmet Gündüz Ökçün, parti binasında efsane Merkez İlçe Başkanı Sami Yaylalı, İl Başkanı Avukat Aydın Güngör ve parti yönetici Azmi Kerman’ ile birlikte. O yıllarda CHP Eskişehir parti binası vilayetin karşısındaki beş katlı Yusuf Cemal İşhanı’nın beşinci katıydı. 1936 yılında Eskişehir’de doğan Ökçün, 1977-1980 yılları arasında CHP Eskişehir Milletvekilliği yaptı. Hukuk Profesörü olan Ökçün 1977-79 yılları arasında kısa aralıklarla Dışişleri Bakanlığı görevini de üstlendi. Ökçün, henüz milletvekili olmadan önce de Türkiye’yi Cenevre Konferansı (8 Ağustos 1974) gibi önemli uluslararası toplantılarda temsil etti. Ökçün henüz 50 yaşındayken 26 Kasım 1986’da evinde geçirdiği kalp krizine yenik düştü. Merhum Bülent Ecevit, “Prof. Dr. Gündüz Ökçün’ü çok verimli olabileceği bir çağda kaybetmekten derin acı duydum. Dışişleri Bakanlığı sırasında devletimiz kendisinden yalnız değerli bir devlet adamı değil, bir bilim adamı, uzman olarak da çok yararlanmıştır. Prof. Dr. Gündüz Ökçün’ün gerek bilim alanındaki çalışmaları gerek siyaset alanındaki üstün hizmetleri her zaman takdir ile anılacak değerdedir” diyerek taziyelerini dile getirmişti. CHP’nin Eskişehir tarihinde önemli bir ismi olan merhum Sami Yaylalı ‘1970-1980 yılları arasında’ CHP Eskişehir Örgütü’ne damgasını vurmuş büyük siyasetçiydi. Her zaman giydiği ‘beyaz pardösüsüyle’ sabah parti binasını açar. Akşam saat 19.00’da kapatırdı. Seçim gezileri dışında hep parti binasında çalışırdı. Herkes ona ‘Ak saçlı kartal’ derdi. Bu lakabı ona eski gazetecilerden merhum Abdülkadir Gürol tarafından konulmuştu. Yaylalı; ‘kırdaki çobandan, mahalledeki hastaya, orman köylüsünün sorunundan, jandarmadaki olaya, Ziraat Bankası’ndaki köylünün kredisinden öğrenci olaylarına kadar, bütün sorunlardan haberdar olur’ ve bunları çözerdi. CHP’de ‘milletvekili adaylarını, belediye başkan adaylarını, yönetim kademelerini belirlenmesinde başrolü’ oynardı. Otoriter tavrı, ilkeli duruşu ile partililerin saygı duyduğu bir isimdi. 1980’li yılların ortasında vefat etti. Uzun yıllar CHP’de siyaset yapan Aydın Güngör, 1978 yılında Türkiye genelinde ‘CHP’nin en genç il’ başkanıydı. ‘1992-1998 yılları arasında Eskişehir Baro Başkanlığı da’ yaptı. 42 yıl öncesinin genç CHP’lisi Azmi Kerman yıllardır Eskişehir ‘demokratik kitle örgütlerinde ve CHP’de demokrasi mücadelesini yılmadan’ sürdürüyor.

//////

FIKRA

BİR DAHA DENE EVLADIM

Kızının hamile olduğunu öğrenen anne haykırır;
-Kimden peydahladın söyle!
Kız bir telefon açar, bir süre sonra evin kapısına bir Ferrari yanaşır. İçinden yakışıklı, uzun boylu bir delikanlı iner ve durumu anlatır;
-Efendim, ben konumum gereği kızınızla evlenemem ama çocuk kız doğarsa, 1 milyon dolarlık hesap ve triblex villa. Erkek doğarsa 10 milyon dolarlık hesap, 1 fabrika, birde villa. Ama düşük yaparsa...
Tam o sırada kızın babası lafa girer,
-Düşük yaparsa bir daha dene evladım.

///////

ÇİVİ

“Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe insan, yeni okyanuslar keşfedemez.” Andre Gide