“Naziler Komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim. Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudiler için geldiler, sesimi çıkarmadım, çünkü Yahudi değildim. Benim için geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”

ÇOK KÖTÜ BİR KARA DÖNEM YAŞIYORUZ

Yukarıdaki sözleri bağnazlığa karşı suskun kalmanın felaketli sonuçlarına kendi öz yaşamı ile tanık olmuş Alman din adamı, Martin Niemoller’e ait. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alındığı, Ömit Özdağ’ın cezaevine gönderildiği, ülkeye yönetenlere karşı muhalefet eden siyasetçi, gazeteci ve sanatçıların birer kulp takılarak tutuklandığı çok kötü bir kara dönemin yaşandığı ortamda Niemoller’in bu sözleri beyinlerimizde daha çok yankılanıyor. Bugün masallarla, hamasi nutuklarla uyutulanlar ne kadar kötü bir kara dönem yaşadıklarını belki de 10-15 yıl sonra farkına varabilecek.  “Yaşanan hukuksuzluklara karşı neden sessiz kaldım” diye Martin Niemoller gibi pişmanlık duyacaklar.

ONLARLA AYNI DÜŞÜNMEYEN İNSANLAR ENDİŞELİ

Bebek katili terörün elebaşısı Abdullah Öcalan bir gecede Kurucu Önder oluyor. Recep Tayyip Erdoğan’a karşı Cumhurbaşkanlığı seçiminde çok güçlü bir aday olduğu ve onu koltuğundan edebilecek potansiyelinden dolayı Ekrem İmamoğlu bir gecede suç örgütü lideri ilan ediliyor. Bugün PKK ile müzakere edenler, muhalefet belediyelerini PKK’lıları işe almakla suçlayabiliyorlar. 12 yıl önceki Gezi Eylemleri bahanesiyle insanları toplayanlar, 12 yıl önce FETÖ’nün olimpiyatlarında salya sümük ağlayıp, ona övgüler düzen din bezirganı siyasetçi, bürokrat ve sanatçıları neden görmezden geliyor?  15 Temmuz’u Geziciler mi yaptı?

ADALETİN OLMADIĞI ÜLKEYİ BATI NİYE KISKANSIN?

Ne yazık ki ülkemizde son yıllarda hukuk kuralları hep ayaklar altına alınıyor. Ülkeyi yönetenlerle aynı düşünmeyen insanlar yaşanan bu durumdan dolayı geleceklerine güvenle bakamıyor. ‘İleri demokrasi getireceğiz’ diye iktidar olanlar maalesef ülkemizde korku imparatorluğu yarattı. Basın özgürlüğünde en geri kalmış devletlerle yarışıyoruz. Olsun ‘Batı bizi kıskanıyormuş(!)’ Adaletin bir kırıntısı bile kalmayan, emeklinin çöpten yiyecek topladığı ülkemizi Batı niye kıskansın?  Georges Clemenca ‘Adaletsiz bir ülke mezbahadan başka bir şey değildir’, Daniel Defoe da ‘Adalet haksız olana zulüm gibi gelir’ demişler. Adalet sisteminin temel taşları olan yargıç ve savcılar, duruşmalarda özel cübbeleriyle görev yapar. Bu siyah cübbe, öylesine sıradan bir kıyafet değil, vicdanın ve tarafsızlığın sembolüdür. Yargı, kimseden emir almadığı, bağımsız olduğu için, ‘kimsenin önünde iliklenmesin’ diye cübbenin düğmeleri yoktur. Yargı, kamu hizmeti olduğu için cübbenin cebi de yoktur. 'Kimseden para alınmasın' diye.  Ama ne yazık ki, ‘düğmesi olmadığı halde siyasilerin önünde cübbelerini elleriyle iliklemeye çalışan yargı mensuplarını çok sık görmeye başladık.’  Ülkemizde muhaliflere karşı uzunca süredir başlatılan cadı avını yandaş medya kullanılarak; Türkiye’de ‘her şey hukukun kurallarına göre yapılıyor’ diye gösterilmeye çalışıyor. Ama yapanlarda buna inanmıyorlar. Saray’ı ve Adalet Bakanını savunmak için şaklabanlık üstüne şaklabanlık yapıyorlar. 

KRALIN KAFASINI 'ARMUT' ŞEKLİNDE ÇİZDİ

1831 yılında Fransa Kralı Louis-Philippe kendini çok iyi hissetmektedir. Tahta geçtiğinde ‘yaşanan siyasi ve ekonomik kargaşa’ yerini refaha ve istikrara bırakmış, atadığı başbakan ve emrindeki yöneticiler oldukça başarılı olmuşlardır. Ülke gezilerinde ‘taşralı orta sınıf tarafından bir halk kahramanı gibi’ karşılanmakta, büyüyen kişisel serveti, karısı ve çocuklarının sevgisi ile Kraliyet Sarayı’nda muhteşem bir hayat sürmektedir. Ancak Louis-Philippe’in huzurunu kaçıran bir şey vardır.1830 sonlarında ‘Charles Philipon adında pek tanınmayan’ bir sanatçı çıkardığı ‘La Caricature’ adlı bir hiciv dergisinde, Kral’ı ‘son derece ahlaksız ve beceriksiz bulduğunu’ yazmış, kralın kafasını ‘armut’ şeklinde çizmiştir. Philipon’un karikatürleri, pek de hoş olmayan bir biçimde Kral’ın şişkin yanaklarını ve çıkık alnını akla getirmektedir. Aynı zamanda Kral için Fransızcada aptal ya da ahmak anlamına gelen ‘poire’ sözcüğünü kullanarak saygısızca davranmaktadır. Kral çok kızar. Derginin çıkmasını engeller ve bütün dergilerin satın alınmasını sağlar. Ancak bu çabalar Philipon’u durdurmaya yetmez. Bunun üzerine karikatürist ‘Kral’ın şahsiyetine hakaret etme’ suçundan mahkemeye çıkarılır. Tıklım tıklım dolu bir salonda konuşan Philipon savcılara: “Benim gibi tehlikeli bir adamı yakaladığınız için teşekkür ederim. Ancak Kral’ı küçültücü harekette bulunan asıl suçluları tutuklamadınız.” der ve devam eder. “Armut biçimindeki her şey bir an önce tutuklanmalı, hatta armutların hepsi tutuklanıp bir hücreye kapatılmalı. Fransa’daki ağaçlarda binlerce armut var, bunların her biri tutuklanmayı gerektirecek bir suç işlemiştir.” Philipon kendisine karşı açılan davayla resmen dalga geçer. O’na göre krala benzeyen tüm armut şekilliler tutuklanmalıdır. Ancak mahkeme heyeti hiç eğlenmiş görünmez. Philipon’a altı ay hapis cezası verir. Philipon ertesi sene armutlu karikatürü yeni bir dergi olan ‘Le Charivari’de tekrar çizer, bu sefer yargılanmadan hapse tıkılır. Kral’ın yüzünü bir meyve biçiminde çizdiği için toplam iki yıl hapis yatar.

KRALDAN DAHA ÖNEMLİ
Çok eski yıllarda İngiltere’de bir gelenek varmış. Sıradan bir vatandaş öldüğünde kilisenin çanı bir kez çalınıp herkese duyurulurmuş. Bir asil öldüğünde iki kez, kralın bir yakını öldüğünde üç kez, kral öldüğü takdirde ise dört kez çalınırmış. Günün birinde, herkesin hak aramak için sığındığı mahkeme, bir vatandaşı haksız yere mahkum etmiş… Ve kilisenin çanı tam beş kez çalmış. Ahali merak içinde kalıp papaza koşmuş: “Ey papaz efendi, kraldan daha önemli biri var mı ki o ölünce çan beş kez çalınsın…” Papaz yanıt vermiş: “Kraldan daha önemli bir şey var!.. Adalet öldü.”