Başlık Suriyeliler, ama bu konunun genel adı. Konu sığınmacılar. Bunun içinde çoğunluğu Suriyeliler olmak üzere Afganlar, Afrika’nın  birçok ülkesinden gelenler. Ülkemiz rengarenk oldu. Sokağa caddeye çıkıyorsunuz neredeyse insanların yarısı Türkçe konuşmuyor. Bu sığınmacı yoğunluğuna paralel birçok ahlak dışı olaylar artmış durumda.

Ülkemiz 2011 yılından bu tarafa dünyada en fazla dış göç alan ülke haline gelmiştir. Suriye’de iç çatışmalardan ve devlet saldırılarından kaçıp ülkemize sığınan Suriyeli, Afganlı ve diğer Afrika ülkelerinden gelenlerle 13 milyon civarında sığınmacı olduğu söylenmektedir.

Ülkemize gelen sığınmacıların, ekonomik, sosyal demografik, kültürel, güvenlik alanlarında büyük sorunlara yol açtığı bilinen bir gerçektir. Özellikle vatandaşlarımız güvenlik konusunda sığınmacılardan kaynaklı çok tedirginlik yaşıyor. Diğer illere göre ilimizde sığınmacı sayısı az olmasına rağmen akşam saatlerinde kimse mümkün olduğu kadar dışarı çıkmıyor.

Sığınmacılar kısa sürede ülkelerine gönderilmezlerse orta vadede güvenlik konusunda çok ciddi sıkıntı yaşayacağımız uzmanları tarafından ifade edilmektedir. Yine uzmanların ifadesine göre yasa dışı işlerde tecrübe kazananların orta vadede yaptığı işin mafyası olacağı ve birçok mafya gurupları oluşacağı söyleniyor. Devletimizin de bunlarla uğraşırken çok ciddi mücadele edeceği, çok para harcayacağı ve en önemlisi bi çok canımızın gideceği maalesef bir gerçek.

Göçün suça olan etkisinde iki temel tespit mevcuttur. İlk olarak sığınmacılar, değişen hayat şartları sebebiyle suça daha yatkındırlar. Göç edilen yerlerde hali hazırda hayatını sürdürmeye devam eden vatandaşlarımız nda, göçmenlerin gelişiyle değişen çevre ve hayat şartları, nedeniyle suça yatkın hale gelmektedir. Dolayısıyla göçün hem göçmenler hem de göç alan bölgelerde yerleşik konumda olan vatandaşlarımızı suça itmektedir. Bununda birçok örneğini birçok yerde görmekteyiz

Sayın Avukat Yazar Hulusi Üstün’ün, konuyla ilgi kısaca yaşadıkları ve tespitlerinden kesitler  şöyle:

‘’Fatih bambaşka bir yer olmuş.

Sokakta Türkçe konuşan kimse yok...

Halep'in köylüsünden Lübnan'ın Dürzisine, Iraklısından Libyalısına, Tunuslusuna, Ürdünlüsüne kadar Arabın envai çeşidi oradaydı.

Entarili, kıfayelisi de var, taytlısı, uzun saçlısı da Marunisi de Nusayrisi de, Mesihisi de...

Hepsi neşeli, hepsi gülümseyen, hepsi yüksek sesle konuşan, hepsi özgüvenli, bir çoğu özgürlüğün rüzgarıyla sermest, hoş görülecek olmanın bilinciyle sarhoş...

Gruplar halinde yürüyorlar.

Aralarında tek başına yürüyen mutsuz yüzlü, suskun, ürkek Türkler fark ediliyor. 

Lokantalarda ful, felafel humus...

İnsanın üstüne üstüne yürüyen, sokaktaki kadınlara aç nazarlarla bakan sporcu gençler, halinden tavrından şaşırtıcı bir özgüven dökülen kadınlar, köyündeymişçesine kaşınarak dolaşan entarili yaşlılar, sokak aralarında gürültüyle koşturan çocuklar.

Kuşatmayla aldığımız şehri farkında olmadan başkalarına verdik.

Arapça konuşan kalabalıkların içinden geçip Akdeniz Caddesine döndüm.

İki delikanlı küskün küskün konuşuyorlar birbirleriyle, yanlarından geçerken gülümsedim.

'Caddenin başından bu tarafa yürüyorum. Bir Türkçe söz değmedi kulağıma... Sizi görünce mutlu oldum' dedim.

'Sorma abi, biz Türkçe konuşan biri geçince çevirip öpüyoruz' diye karşılık verdi esprime gençlerden biri.

Fatih'in eskisi Siirt Arabı bir tanıdığa uğradım.

'Bir binada beş altı daireye Araplar oturunca binada kalan yerli aileler satıp gidiyor. Zaten iç sokaklarda apartman katlarında yaşlı insanlar var. Dışarı çıkamaz oldular. Yerliler buraları terk edip gidiyor' dedi.

Akşemsettin Caddesine Şam Caddesi diyorlar.”

Bu yazılanlara ırkçılık ve din düşmanlığı denilebilr mi? Bu konunun ırkçılıkla din düşmanlığıyla hiç alakası yok. Bu millet gelen sığınmacılara birinci sınıf vatandaş muamelesi yapılmasına itiraz ediyor, ekmeğinin elinden alınmasına, ekonomisinin bozulmasına, güvenlik duygusunun sarsılmasına, yıllardır oluşan kültür yapısının bozulmasına itiraz ediyor. Yıllardır oluşan, herkesin birbiriyle kaynaştığı bir kültür yapımız vardı. Bu bozulmaya başladı. Caddelerde rengarenk giysili kadınlar- erkekler, garip davranışlı insanlar peydah oldu.

Devletlerin iskan politikası vardır ve olmalıdır.

Atatürk'ün göçmen politikası:

-Türk soyundan olmayanlar istedikleri yere yerleşemez.

-Anadili Türkçe olmayanlar ayrı mahalle kuramaz, işçi ve sanatçı grubu oluşturamaz.

-Yabancıların bir belediyedeki nüfusu %10'u geçemez.

21 Haziran 1934, Resmi Gazete.

Ata’mızın bu politikası da, kendisinin gerçek bir lider gerçek bir devlet adamı olduğunu bir kez daha göstermiştir.

                                                                                                        

.