Sarıcakaya Mihalgazi bölgesi, diğer adıyla Sakar deresi, şehrimizin, Akdeniz ve Marmara  karışımı iklimiyle, turfanda sebze ve meyve  kaynağımızdır. Yıllardır ilimize ilk domates biber salatalık patlıcan vs.  buradan  gelir. Ayrıca çilek, kayısı, nar, incir, Antep   fıstığı ve özellikle son yıllarda zeytin bölgenin önemli gelir kaynaklarındandır.

Buralarda elde edilen ürünler başta Eskişehir, Ankara, İstanbul illeri olmak üzere iç piyasada tüketime sunulmaktadır. İlçe için ipekböcekçiliği de önemli bir gelir kaynağı teşkil etmektedir.  .
Yapılan hayvancılığın yanı sıra son yıllarda tavuk besiciliğinde ciddi bir artış olduğu söyleniyor.
Zaman zaman gezme maksatl ı Sarıcakaya’ ya gittiğimde, yol boyu doyumsuz tabiat güzelliğine hayran olmamak mümkün değil.
Şehrimizin bu nadide bölgesinde bir altın maden işletmesi açılacağı haberi hepimizi derinden üzdü.

Bu bölgede yer alan. Alpagut ve Atalan   Mahallelerinde,  büyük bir çevre katliamına neden olacak siyanürlü altın  maden ocağı açacağı, cevher zenginleştirme yapacağı, hazır beton tesisi kurulacağı, su temin gölleri yapılacağı belirtilmektedir.
Bu alanında 713 hektar olduğu bunun 542 hektarının ormanlık alan olduğu yazılmakta.
Bu madencilik faaliyeti için çok fazla suya ihtiyaç olduğu, bu suyun temini için hemen hemen bütün havzanın su kaynaklarının kullanılacağı söylenmektedir. Bu durumda, o bölge komple kuraklık yaşayacak, o yemyeşil alanların tamamen yok olacaktır, telafisi mümkün olmayan yaralar açılacak.
Ayrıca madencilik yapılacak sahada 1. ve 3. derece sit alanı bulunduğu yazılmaktadır. Ülkemizin kültür mirasının da hiçe sayıldığı görülmektedir. Ülkemizin sebze ve üretiminde önemli yer tutan Sakar Vadisi, bu siyanürlü altın çıkarma sevdası yüzünden yok olacaktır.
Türkiye genelinde, 1935 yılından 2002 yılına kadar verilen ruhsat sayısı yaklaşık 1200 adet iken,2008 den 2023 yılına kadar sayısı 15 yılda 386 000 olmuştur.
Tabii ki  ekonomik değeri yüksek madenlerimizin ekonomiye  kazandırılması lazım. Madenler ciddi bir ekonomik kaynak durumundadır. Yapılacak maden işletmeciliği, son teknoloji kullanılarak, tabiata, su kaynaklarına, ormanlara  zarar vermeden yapılmalı .Maalesef ülkemizde sadece kısa vadeli ekonomik getirisi düşünülerek madencilik yapılmakta , çevreci anlayışla hareket edilmemekte , ayrıca  yöre halkı düşünülmemektedir. Aslında kısa vadeli ekonomik çıkar değil de  orta ve uzun vadeli  kar zarar hesabı yapılsa madenciliğin verdiği zararın çok büyük ve telafisinin mümkün olmadığı anlaşılır.
Şu an ülkemizde ve dünyada ormanlar göller tatlı su kaynakları tabii güzellikler ve kültürel varlıklar çok önemli hale geldi ve bütün ülkeler bu konuda ciddi önlemler alıyorlar. Ülkelerinin  doğal kaynaklarını çok iyi koruyorlar.
Küresel iklim krizinden bahsedilen şu zamanda ,Avustralya da yanan ormanlara yüreğimiz yanarken ,ülkemizdeki bu duyarsızlığı anlamamız mümkün değil. 
Elimizden gittiğinde tekrar kazanılması mümkün olmayan ya da uzun yıllar alacak bu kaynaklarımıza sahip çıkmalı korumalıyız.
Erzincan İliç, Bergama, Uşak, Fatsa gibi yörelerde siyanürle altın arayan 20 şirketten bahsedilmekte.  Fırat nehrine 350 m mesafede siyanürlü atıklar yağmur ve yer altı suyuyla nehre ulaşırsa, Atatürk Karakaya Keban barajları siyanür tehdidi altına girecek, barajlardan beslenen su şebekeleri ve sulu tarım arazileri bundan büyük zarar görecektir.
Doğamızı , su kaynaklarımızı barajlarımızı ormanlarımızı tehdit eden bütün maden ruhsatları iptal edilmelidir.
Sakar deresinde açılması planlanan altın işletmeciliği için, kamuoyu oluşturan sivil toplum örgütlerimize, kent konseyimize belediyelerimize ve her konuda duyarlı şehrimizin insanlarına da teşekkür etmeliyiz.
Tabiat güzelliklerimizin,  ormanlarımızın, sularımızın dedelerimizden  torunlarımıza  birer  miras olduğunu unutmamalıyız.
Yaklaşık 34 yıldır kanada da yaşayan Sema Güneş isimli vatandaşımız bir hatırasını paylaşmış. Bundan 25 yıl karar önce bir cumartesi günü yemek yemek için bir restorana gittiğini, giderken de, arabasından indikten sonra restorana girmeden kısa boylu çok güzel çiçekler açmış bir ağaçtan çiçekli bir dal kopartmış, restorana girmiş. Her zaman kendisini güler yüzle   karşılayan garson kızların kendisine soğuk davrandıklarını gözlemlemiş. Ayrıca diğer oturanların da çiçeğe doğru baktıklarını görmüş.  Kendisine tavuk kanadı söylemiş, Muhtemelen oturanlardan birinin telefon etmesiyle bir polis memuru gelmiş ve kendisinden elindeki çiçekle arabaya kadar gelmesini  istemiş. Arabanın yanına gittiğinde polis memuru elindeki çiçeğin boyunu ölçmüş 40cm geldiği söyleyerek 40 dolar ceza ödemesi gerekti ğini,  bunu hemen öderse mahkemeye gitmeyeceğini söylemiş.   Takip eden pazartesi parayı ödemiş. Bizim burada hiç önemsemediğimiz ağacın dalını bile  kırmanın  bir cezası olduğunu, doğal güzelliklerine böyle sahip çıktıklarını görmüş.
Kendi ağacının dalına dokundurmayan Kanadalı bizim kaz dağlarını dümdüz etti . Hem tabiatı katlediyor hem de siyanür kullanıyor, insan sağlığını tehdit ediyor. Kanada 40 cm dal için ceza kesiyor
Ya bizim dağlarımız ormanlarımız sularımız ve insanlarımız…