İnsan olmak, tarih boyunca filozoflar, yazarlar, din adamları ve bilim insanları tarafından derinlemesine ele alınmış bir konudur. Peki insanı diğer canlılardan ayıran nedir? Ahlak, empati, akıl yürütme yeteneği ve sorumluluk bilinci gibi özellikler mi? Yoksa insan olmayı anlamlı kılan, yalnızca hayatta kalmakla yetinmeyip bir iz bırakma çabası mı?
Hepimiz zaman zaman “ben kimim?”, “hayatın anlamı ve amacı nedir?”, “ben ne için yaşıyorum?” gibi soruları sormuşuzdur.
Birçoğumuz, bize hayatın ve başkalarının verdiği rolleri oynamaktayız. İyi anne olma, iyi baba olma, iyi eş olma, iyi öğrenci olma, iyi meslek sahibi olma, ahlaklı olma, dindar olma gibi. Bu rollerin birçoğu da hep başkalarını mutlu etmeye yöneliktir.
İnsanlara kim olduğunu sorduğunuzda aldığınız cevap, yetiştiği kültürel ve sosyal bağlamlarına veya rollerine göre önce babayım, önce anneyim, önce Müslümanım, önce Türk’üm, önce doktorum, önce öğretmenim gibi cevaplardır.
Bazen de “Ben kimim?” sorusuna toplumdaki rollerimizi öne çıkararak cevaplar veririz. Ben polisim, ben askerim, ben doktorum, ben zenginim, ben güçlüyüm gibi cevaplar, insan olmamızı ve hayatımıza anlam kazandıran özümüzü geri plana atmaktadır.
İnsanlık özümüz geri plana itildiğinde de, sevgi, insanlık, ilke ve değerler, adalet duygusu ve hakkaniyet, gerçek vicdan kaybolmakta, oynadığımız roller yaşantımıza hakim olmaktadır. Kendine biçilen rolleri oynayan insan kendi var olma gerçeğinden uzaklaşmakta, gerçek kendiliğini yaşayamamakta, rolü ile özü arasında sıkışıp kalmaktadır.
Gerçek benlik “ben kimim?” sorusuna rollerimizle değil özümüz ile cevap verebildiğimizde sağlanmış olur. Hayat enerjimizin kaynağı özümüzdür. Özümüzden koptuğumuz anda rollere yenik düşeriz ve şevkimiz kalmaz. Hayatın anlamı insanlık özümüzdedir. Özümüze ilişkin yaptığımız her şey anlamlı ve heyecan vericidir. Özümüzden koptuğumuzda anlamsız, yapay bir dünyaya gireriz.
“Ben kimim?” sorusuna samimi olarak insan özü bağlamında kendince sağlıklı yanıt veren her kişinin hayatı anlamlı ve mutludur.
Bugün toplumda güvenin yerini güvensizlik almış, sevgi yerini nefrete bırakmış, dürüstlük yerine üçkâğıtçılık takdir edilir olmuş, dayanışma yerini rekabete bırakmış, mütevazilik gösterişle yer değiştirmiş, üretimin yerini tüketim almış, bencillik had safhaya ulaşmış ise bunun yegâne sebebi sağlıksız ailede yetişmiş sağlıksız ve kalıplaşmış insan sayısının çoğunlukta olmasıdır. Bu tür insanların kaynağı sağlıksız aile yapısıdır.
Sağlıklı iyi insan nasıl olmalıdır diye bakarsak;
Sağlıklı insan duygularını, yeteneklerini, değerlerini, arzularını, limitlerini bilen insandır. İnsan kendini olduğu gibi kabul eder, kendi değerini bilir, kendiyle barışıktır. Sağlıklı insan kendine güvenir, diğer insanlara da güvenmeyi bilir. Sağlıklı insan sosyaldir. Sağlıklı insanın yaşamındaki odak noktası sevgi ve saygıdır. Sağlıklı insan duygularını bastırmaz. Heyecan, korku, hüzün, sevinç gibi duyguları gerektiği gibi yaşar.
İyi insanın özellikleri ile ilgili örnekleri çoğaltabilir.
Allah’ın, bütün insanlara doğuştan verdiği özellikler var. Korkmak, sevmek, sevilmek, vicdan gibi. Bu temel özellikler insanların yaşamı boyunca yaşadıkları şartlara göre aynı kalabilir, artabilir, azalabilir. Günümüzde karşılaştığımız insan manzaraları bu özelliklerin birçok insanda tamamen yok olduğunu gösteriyor
Her gün televizyonlarda, basın yayın organlarında, sosyal medyada karşılaştığımız birçok olay bizi insanlığımızdan utandırıyor
Özellikle son yıllarda iyice artan kadın cinayetleri, çocuklarıyla beraber ailesini yok edenler.
Tecavüzler, özellikle çocuk istismarları, hayvan katliamları. Bu saydıklarım kötü insan özelliklerin başlıkları. Her başlık altında meydana gelen sayısız olaylar hepimizin tüylerini diken diken ediyor.
Bunlar açıkça görebildiklerimiz. Bir de toplumu derinden etkileyen kul hakkının peynir ekmek gibi yendiği olaylar var. Bu özellikle kamuda çoğunlukta olduğu gibi, sosyal hayatta ve her ortamda yaygın olarak mevcut ve artarak devam ediyor.
Toplumumuzda ciddi bir çözülme var. Temel insani değerlerimizi kaybettikçe çözülme artarak sürüyor. Bunun temelinde yukarıdan aşağıya adaletsiz uygulamalar, insanımızı toplumumuzu bıktırdı ve toplumda adalet duygusu zayıfladı. Ayrıca derin yoksulluğun çok artması önemli bir faktör.
Özetle iyi insan yetiştirmeliyiz. İyi insan yetiştirme ailede başlar. Aile yapımız her açıdan güçlü olmalı, güçlü ailelerden güçlü çocuklar yetişir. Daha sonra eğitime başlayan çocuklarımız her kademede önce iyi insan olarak yetiştirilmeli.
Umut ve sevgi dolu, kendine güvenen, beraberlik ve eşitlik duygusuna hakim, şefkatli, adil, mutlu ve onurlu insan olmak ve yetiştirmek durumundayız.
Sevgiyle umutla…