NİHAVENT
Merhabalar değerli dostlar, herkesi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Yazımı kaleme alırken rahmetli Barış Manço’nun söylediği şarkı aklıma geldi.
‘’Bugün bayram erken kalkın çocuklar,
Giyelim en güzel giysileri.
Elimizde taze kır çiçekleri,
Üzmeyelim bugün annemizi…’’
Diye akan güzel bir melodisi vardı. Güzel de bir şarkıydı, her bayram televizyonlarda veya radyolarda dinlemeyen yoktur diye tahmin ediyorum.
Evet ramazan ayı sonrasında Ramazan Bayramı namı diğer ‘’Şeker Bayramı’’ başladı. Ramazan ve Kurban Bayramı’yla ilgili düzenlemeler hadislere dayanır. Hz. Muhammed hicret sırasında Medine’de yaşayan İran asıllıların ‘’NEVRUZ’’ ve ‘’MİHRİCAN’’ kutlamalarından etkilenmiştir. Bu kutlamaların İslam cemaatinde ‘’ümmetin tevhidi’ ’ne ters düşeceğini düşünerek zamanla Ramazan ve Kurban kutlamalarının yerini almasını sağlamıştır.
Osmanlı döneminde de Fatih Sultan Mehmet, bayram ve merasim şenlikleri kanunu ile kutlamaları tanzim etmiştir. Aslına bakarsanız, bayramların Osmanlı döneminde belli bir çizginin üzerinde yaşayanların ya da zenginlerin bayramı olarak benimsenmiş olmasına rağmen, bu zengin sınıf, fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine de yardım yaparak destek olmuştur. Zamanla saraya bağlı zengin çevrenin dağılmasıyla bayramlar halka yayılmıştır. Sarayın ramazanın onbeşinci gününden sonra askerlere tepsilerle baklava göndermesi oruç sonunda tatlı yenmesi ve ramazanın sonunda da insanlara şeker ikram edilmesi bu bayramın adını ‘’Şeker Bayramı’’ olarak anılmasına sebep olmuştur. Bu Osmanlı döneminden gelen bir ‘’adet’’ olmuştur ve toplum içine yerleşmiştir aynı zamanda da.
Günümüzde herkes için bayramların ayrı bir önemi ve anlamı vardır. Geleneksel ritüelleri bu bayram maalesef yaşayamayacağız. Yaşadığımız sıkıntılı günler için bu bayramı şeker bayramı olarak nitelendirmek gerçek anlamıyla çok örtüşmüyor. Şu karantina günleri bayramı ağız tadıyla yaşatmayacak bizlere. Mecburi ev karantinaları sağlıklı yaşamanın, sağlıkla yeni bir güne uyanmanın esas bayram olduğunu hatırlattı bana. Tıpkı Can Yücel ustanın, ‘’Nefes almak bayramdır mesela, günün birinde soluksuz kalınca anlar insan’’ dediği gibi.
Soluksuz kalmak sadece fizyolojik bir durum mudur peki? İşsiz kalıp açta açıkta kalan ailelerin soluğu kesilmez mi? Ya da çocuğuna bayramlık alamayan baba nasıl nefes alabilir? Bugün yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede birbirine yardım eden kaç kişi var. ‘’Komşusu açken, tok yatan bizden değildir’’ diyen bir peygamberin ümmetine hiç yakışıyor mu bu durum? Birbirimizin sağlık ve huzur içinde yaşamasına yardımcı olmakla mükellef değil miyiz? Daha önce yazılarımda da vurguladım. Şehrimizde günlük yevmiye ile çalışan binlerce insan var. Müzik adamından, yük taşıyanına kadar binlerce can ve bakmakla yükümlü olduğu aileleri. Bu insanların yaşamlarından toplum olarak sorumlu değil miyiz? Bir yüreğe dokunmak bir ya da birkaç aileye destek olmak fitre ve zekâtın gerçek anlamı değil midir? Bunları isteyerek ve gönülden yapmak bayramı gerçek coşkusuyla yaşamaktır, yaşatmaktır öyle değil mi?
Düşünün çocukluğunuzda bayram sabahı giydiğiniz o yepyeni elbiseleri, ayakkabıları ve bayram harçlıklarını. Ne kadar mutluydunuz öyle değil mi?
Şimdi mutlu etme sırası sizde. Haydi bakalım….
Şeker Bayramınızı en içten dileklerimle kutluyorum. Gelecek yıllarda ülkece birlik ve beraberliğimizin bozulmadığı nice sağlıklı bayramlara ulaşmayı diliyorum.
Saygılarımla,