‘İnsan kişiliğinden kurtulunca, endişeden, aceleden, hareketten de kurtuluyordu…’ (s.65)

Yaşadığı sinir krizleri, psikolojik rahatsızlıkları, lezbiyen ilişkileri, gelgitlerle dolu karakteri ve yine sıra dışı bir intiharla son verdiği çalkantılı hayatıyla bilinir ‘Virginia Woolf.’

‘Deniz Feneri’ ise, Woolf’ün sıra dışı hayatının bilinen özelliklerine, bir ustalıkla kullandığı ‘bilinç akışı tekniği’ ve su gibi akıp giden sıra dışı anlatımıyla eşlik eden, imgelerle dolu kitabıdır.

***

Annesi, babası, kardeşleri, hatta kendisinden de yararlanarak yarattığı otobiyografik bir eser olduğu söylenir.

Yapılan çeşitli araştırmaların sonunda hazırlanan ‘okunması en zor kitaplar’ listelerinin hemen hepsinde var olan bu kitabın; okuyanı zorlayıp afallatan, hırpalayıp işkence eden anlatımı nedeniyle dikkatle ve yoğunlaşarak okunması gerekmektedir.

Daldan dala atlayan anlatımıyla, okuyucunun zihnini ‘kimdir, kimden bahsediyor, kimin düşüncesi’ gibi sorularla meşgul eden bu eser; kitabın başındaki ‘durum karmaşası’nın atlatılacağı ilk 50-60 sayfanın sonuna kadar sabırla okunursa, gerisi kendiliğinden gelecektir.

***

Yine de Woolf, şiirsel üslubu ve bilinç akışı tekniğini kullanış biçimiyle, insanı merkeze koyarak en iyi anlatabilen yazarlardan biridir.

Kahramanların fiziki görüntüsüne değil, ruhuna;

Mekânların dekoruna değil, yarattığı çağrışıma;

Anlatımda genişliğe değil, derinliğe yönelir kitaplarında.

Bu kitap da, garip bir duygusal atmosferde, hep melankolik bir hava içinde geçen, ‘varoluşçuluk’un edebiyattaki en güzel örneklerinden biridir.

***

Deniz Feneri’ni kısaca “küçük James’in babasının gitmesine izin vermediği, hayalinde büyüttüğü deniz fenerine, yıllar sonra gidebildiğini ve hüsrana uğradığını anlatıyor” diye özetlemek mümkün.

Eserde bilindik ‘serim-düğüm-çözüm’ biçiminde öyküsel bir iskelet yok.

Yazar, insan yaşantılarının/öykülerinin onları tanımada yanıltıcı olacağını, farklı insanların, farklı tepkiler verebileceğini düşündüğünden; derinlikli bir gözlemle olayların insanlar üzerinde bıraktığı etkilere, iç dünyalarında yaşadıkları çelişkilere odaklanıyor.

***

İç monologlar, duygu çöküşleri, davranış izlenimlerinin yoğunlukta olduğu metinlerle karşı karşıya kaldığımız Deniz Feneri üç bölümden oluşuyor.

‘Pencere’ bölümünde sadece bir günlük yaşam anlatılır.

Sekiz çocuklu Ramsay ailesi her yaz adadaki yazlıklarına gider; sakin ve mutlu yaşamlarına aile dostları da eşlik ederdi. Bölüm, Mr. Ramsay’nin egoları, güzel Mrs. Ramsay’nin anaçlığı, çocukların çocuklukları ve konukların düşünce karmaşaları arasında sürer gider. Ressam kız Lily, yazar Banks, ateis öğrenci Tansley, Carmichael, Minta, Paul…

Her biri ‘aynı rüzgâra açılmış, farklı uçurtmaların kuyrukları’ olarak ortak yaşama dâhil olurlar. En küçük oğlu James’in fenere gitme isteği burada bir miktar yer alsa da aslında konunun özüdür.

‘Zaman Geçer’ bölümü kısa ama savaş yıllarını da kapsayan on yıllık periyodu anlatır. On yıldır gidilmeyen yazlık evin durumu, bazı karakterlerin akıbeti anlatılır. Mrs. Ramsay bilinmeyen bir nedenle, kızı Prue doğum yaparken, oğlu Andrew savaşta ölmüşlerdir.

‘Fener’ bölümünde Mr. Ramsay kızı Camilla ve oğlu James ile birlikte bir yelkenliyle fenere gitmek üzere yola çıkarlar. Yazlığa gelen ve Mr. Ramsay’le yakınlaşmaya başlayan ressam Lily’nin düşünce dünyası da geniş yer kaplar. Ölmüş Mrs Ramsay’nin izi, düşünceleri elinin değdiği her yerde, eşyada, doğada hissedilmektedir

Yelkenli hedefe vardığında, James fenerin yıllardır hayal ettiği gibi olmadığını görür, hüsrana uğrar. Lily ise yıllardır tamamlayamadığı resmini tamamlar.

***

Deniz Feneri’yle ilgili çıkarımlar, okuyucunun duygularına göre anlamlandırabileceği labirentler içinde gezintiye çıkmak gibi.

Woolf’ün modernizmin en özgün örneklerinden biri olan bu sıra dışı ve sarsıcı eseri, herkeste farklı bir iz bırakabilir.

Bende, dudaklarıma acı bir tebessüm yerleştiren ama bunaltmayan, buram buram bir hüzün bıraktı.

Okumanızı isterim.

***

‘Eh mademki onun düşüncelerine katılmıyorum, o halde ben de kendiminkilere dönerim.’