Yine bir 10 Kasım… Zaman hızla akıp giderken, her geçen yıl, onun eksikliği daha derin hissediliyor. Elimizde büyük bir miras var; ama onu taşımakta, onu anlamakta ne kadar başarılıyız, bilmiyorum. Bir milletin kaderini değiştiren, umutsuzluğun içinden bir ülke çıkaran bir lideri anarken, bugünün aynasında yüzleştiğimiz gerçekler ağır geliyor.

Mustafa Kemal Atatürk, bilimle, akılla ve özgür düşünceyle bir ülke kurdu. Onun yol haritası belliydi: Eğitimde, sanatta, kültürde ve hukukta güçlü bir ulus yaratmak… Ama dönüp bakınca, bu mirasa ne kadar sahip çıktık? Onun yarattığı özgürlük ortamında düşünceler boy veriyor mu hâlâ? Yoksa özlediğimiz o cesur adımlar, yerini suskunluğa mı bıraktı?

Atatürk, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” derken, bizlere bir pusula, bir yol gösterici sundu. O, bizi dogmaların esaretinden kurtarıp, bilimin ışığına yönlendiriyordu. Fakat bugün, bu ışık hala yolumuzu aydınlatıyor mu? Eğitim sadece sınavlarla, başarılar sadece puanlarla mı ölçülüyor? Çocuklarımız, yarış atlarına dönüştürülüp, özgür düşünce ve özgür birey olmanın ne demek olduğunu anlayabiliyor mu? Atatürk'ün “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesli hala var mı, yoksa bu özgürlük bir hayal mi oldu? Bu soruları sorarken, içinde bulunduğumuz çağa ve döneme karşı bir hesaplaşma duygusu uyanıyor içimizde.

Her 10 Kasım’da, onu yalnızca anmakla yetiniyoruz belki de… Bir çiçek bırakıyor, bir dakikalık saygı duruşunda başımızı öne eğiyoruz; ama sonra eski düzene, alışkanlıklarımıza geri dönüyoruz. Oysa Atatürk’ü anmak, bir günü hatırlamak değil, bir hayat felsefesini anlamaktır. Mustafa Kemal Atatürk, “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır,” derken, aslında bu cumhuriyeti yaşatmamızı, onun değerlerine sıkı sıkıya sarılmamızı istiyordu. Bu sözler, basit bir vasiyet değil; gelecek nesillere bırakılan bir sorumluluktur.

Peki ya biz? Onun bizlere bıraktığı aydınlık yolda ilerliyor muyuz? Yoksa her geçen gün, onun o büyük ideallerinden biraz daha uzaklaşıyor muyuz? Kimi zaman cesareti kırılmış, umudu azalmış bir millet gibi hissetmekten kendimizi alamıyoruz. Oysa O, bize yalnızca bir ülke değil, bir karakter, bir ruh bıraktı. Biz bu mirasa sahip çıktığımızda, gerçek anlamda var olacağız...

Atatürk’ün ilkelerini, onun güvendiği aklı, iradeyi, milletin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini her adımda, her düşüncede, her kararda yaşatmak dileğiyle… 

Saygı, sevgi ve özlemle anıyoruz… 10 Kasım’da ve her zaman.