“Ne söyledi siz büyük şair?” “Bir beyin salata.” “Yok bugün beyin salata.” “Nasıl olur da olmaz, koskoca lokantada? Hiç yakıştıramadım.” “Allah’ın sana vermediği şey, burada neden olsun?” (s.198)

İnsanlar…

Hayatımızdaki insanlar, geçmişimizdeki insanlar, çevremizdeki insanlar, karşımızdaki insanlar, insanlar, insanlar, insanlar…

Aynı dokuya sahip farklı renkler taşıyan ipliklerden oluşturduğumuz bir yumak gibi hayatı paylaştığımız; zihnimizde, gönlümüzde, bugünümüzde izi olan insanlar…

Doğan, büyüyen, her biri kendine göre çocukluk, gençlik, yaşlılık dönemleri yaşayan, sonunda hayatın içinden süzülüp kaybolan insanlar.

Üzüntüleri, korkuları, umutları, kuruntuları olan insanlar.

Kabadayısı, kibarı, sinirlisi, sabırlısı, suskunu, gevezesi, titizi, adamsendecisi, enerjiği, hantalı, kibirlisi, mütevazısı, çatık kaşlısı, esprilisi, şişmanı, zayıfı, çokbilmişi, cahili, esmeri, sarışını, uzunu, cücesi, akıllısı, aptalıyla hayatımıza dâhil olan rengârenk bir insan kalabalığının içinde yaşamaktayız.

İnsanız ve insanlarla donatılmış bir hayatı sürdürmekteyiz.

Hayat akışı içerisinde yanımızda yamacımızda bulunan, bizim hayatımızı etkileyebilecek konumlara sahip insanları inceleme ihtiyacı duyarsak, onları resmetmeden ve reddetmeden, kişiliklerini anlamaya, özelliklerini tanımaya çalışır, buna göre bir davranış şekli geliştiririz.

Çevreme ve geçmişime baktığımda, birlikte olduğum ama hiç birbirine benzemeyen insan tiplerini kimlik kartlarından soyutlayarak zihnimde canlandırmaya çalışıyorum.

İşte bu hayatımızı çevreleyen insanlardan uzaklaşma, yanlarına bile yaklaşmama ihtiyacı duyduğum bazı zamanlar olsa da, çoğunlukla onlarla birlikte olma, en azından yakınlarında bulunup onlara bakma ve inceleme ihtiyacı duyduğum zamanlar daha çoktur. Geçmişte yolumun kesiştiği insanları düşünür, zihnimin bulutlu ummanında canlandırmaya çalışıyorum.

Ne kadar birbirine benzeyen yanları varmış diyorum.

Ne kadar da birbirlerinden farklılarmış diyorum.

***

Türk basınında edebiyatçı köşe yazarlarının son temsilcilerinden biri olan “Çetin Altan”, yazım hayatına atıldıktan sonra mola nedir bilmeden, durmadan çalışmış ve üretmiş bir yazardır. Daha genç bir yazarken duyurmak istediği sesi, sıradan bir erinki gibi değil, bir ordunun sesi gibi yükselmiştir basın dünyasında.

Edebiyat dünyasının yabancı ustaları için söylenen “çağının yazarı olmak” ifadesi, Çetin Altan’da “çağının ve memleketinin yazarı olmak” biçiminde değişime uğramıştır. Sol ve sosyalist bir çizgide ilerleyen görüşleri, zamanla liberal bir çizgiye kaymıştır. Dünyanın en çok köşe yazısı yazmış yazarları arasındadır.

Roman, oyun, mizah, anı, fıkra, inceleme, gezi gibi birçok alanda eserler veren Altan, İstanbul milletvekili olarak mecliste de bulunmuş, dokunulmazlığı kaldırılıp iade edilen ilk milletvekili olabilmeyi de başarmıştır.

Genç yaşlarından itibaren yazılarından fışkıran tohumlar, sonrasında dallarını gelecek zamanların saygılı rüzgârlarına bırakabilen birer ağaca dönüşmüştür.

Bir de kendisinin slogana dönüşen “enseyi karartmayın” sözü, halen geçerliliğini korumaktadır.

***

Çetin Altan, “Bir Yumak İnsan” adlı kitabında, gençlik yıllarında tanıştığı insanların kısa birer portresini isim vermeden çiziyor.

Kitap, hayata dair, insana dair kısa yazıların birleşiminden oluşuyor. Yazılarda geçen kişilerin bazıları oldukça tanıdık gelirken, birilerini de hiç tanımadığımızı görüyoruz. Rastgele seçilmiş insan ve dönem resimlerini önümüze koyarken, yazıların içine sığdırılan geçmişe de tebessümle bakmamızı sağlıyor.

İsimleri belirsiz onlarca ünlünün bilinmeyen yönlerini okuyoruz bu kitapta. Yazarın kendi ifadesiyle, “kendi serüvenlerini değişik ortamlarda yaşayıp gitmiş, kimi çok ünlü, kimi sıradan insanların peş peşe dizilmiş portreleri ile baş başayız.

Tabii, kitabı okudukça da “Nasıl Çetin Altan olunur?” sorusunun cevabına da bir adım daha yaklaşmış oluyoruz.

***

Kendisinden beklendiği üzere, her türlü ciddi anlatımı bile fıkralaştırmayı başarabilen akıcı bir anlatımla ve konuları/kişileri ele alış biçimiyle eline su dökülmeyecek bir iş çıkarmış usta.

Kitabı bitirdiğimde aklıma gelen tek bir cümle oldu;

Abartma merakı yüzünden sürekli hamaset elbisesi giydirmeye çalıştığımız bizim insanımızın, bu kitapta gerçekçi ve yalın bir dille satırlara aktarıldığını gördüm.

Başka ne diyebilirim ki?

***

“Geçmişin karanlıkları yüzünde lekeler bırakmış fersude (eskimiş) liderlerin iradesi, genç kuşaklara bayrak olamaz.”  (s.32)