Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, Haberes Dergisi’nin 54’ncü sayısına konuk oldu.

Genel Yayın Yönetmenimiz Ayhan Aydıner’e başarısının sırrını anlatan Kurt; “Halk kendisine yalan söylenmediğini, kendisinin kandırılmadığını hissettikten sonra sizin arkanızda duruyor. Ben hiç kimseye yalan söylemedim. Hiç kimseye yapamayacağım işi yaparım demedim. İngiliz bir belediye başkanı şöyle diyor: ‘İyi belediye başkanı hayır diyebilendir.’ Yani bazı işlerin olmayacağını halktan saklamanın anlamı yoktur” dedi.

Kazım Kurt nasıl bir çocuktu? Çocukluk yıllarınızda en büyük hayaliniz neydi? O yıllarda da arkadaşlarınıza liderlik ediyor muydunuz?

Eskişehir’in Seyitgazi ilçesine bağlı Yenikent köyünde, 80-100 haneli bir köyde 5 çocuk içerisinde tek oğlan çocuğu olarak yetiştim. Çok rahat bir çocukluk geçirdiğimi söyleyebilirim. Çekirdek ailenin yanında akrabalarımızla da yan yana olduğum için ilgiyle büyüyen bir çocuktum. Babam ve annem sürekli okumak ve adam olmak fikri ile hareket ediyorlardı, benim de ileriye dönük hayal kurmamı sağlıyorlardı. Kah kaymakam, kah hakim, kah savcı, kah öğretmen olup hayatı kurtarmanın hayalini kurardık. Sonuçta, küçücük bir köy olduğu için arkadaşlara liderlik yapar mıydım, onu tam kestiremiyorum. Yani ‘ben liderim haydi siz arkamdan gelin’ gibi bir şey hatırlamıyorum. Ama öndeydik, başarılı bir öğrenciydim ve köydeki her işi becerebilen ve sevilen çocuklardan biriydim. İlkokula gitmeden önce ablamların dergilerindeki Nasrettin Hoca hikayelerinin tamamını ezbere bilirdim. Köyde büyükler beni çevirirlerdi, “haydi Nasrettin Hoca’nın şu hikâyesini anlat” derlerdi. Köydeki o güzel günleri hiç unutmadım.

Gençlik yıllarında nasıl bir figürdünüz? Hayaliniz, hedefiniz ve amacınız neydi?

Ben ilkokuldan sonra İstanbul Haydarpaşa Lisesi’ne parasız yatılı olarak okumaya gittim. Yatılı okulda gençlik ve arkadaşlık bambaşka. Orada yavaş yavaş bazı şeylere tavır koymalar ve liderlik yapmalar başlıyor. Daha sonra liseyi Eskişehir’de bitirdim. Eskişehir’de de hem çalışkan bir öğrenciydim hem de aktif sosyal bir öğrenciydim. Spor yapardım, edebiyata ilgiliydim, sosyal ilişkilere girerdim. Zaten lisenin daha başında sol-sosyalizm demeye başlamış, bu ideolojilerle ilgili ciddi kitaplar okumuştum.

KÖYÜNDE TOROS CANAVARI’NI SAHNELEDİ

Bu anlamda şunu anlatayım. Liseyi bitirdiğimiz yıl köyde yaşayan geçlerle bir tiyatro ekibi kurduk. Aziz Nesin’in Toros Canavarı isimli tiyatrosunu sahneye koyduk. Bu hem o bölgedeki sol hareketi canlandıran bir sıçrayıştı hem de bizim bu yaptığımız işlere karşı kimlerin direneceğini gördük. Bu sıçrama bize bir hayat dersi verdi aynı zamanda. Köyün büyük bölümü bizi destekledi ama içten içe desteklemeyen, ‘bunlar komünizm getirecek, komünist olacak’ diye tepki gösterenler de oldu. Hiç unutmam o dönemde rahmetli İlhan Aydoğan öğretmenimiz vardı. Onun sergilediği duruş bize örnek olmuştu. Bir de Seyitgazi Kaymakamı Orhan Kırlıbey vardı. Onun da bizim arkamızda çok düzgün bir duruş sergilediğini gördük. O ikisi sayesinde hem tiyatroyu sahneleyebildik hem de birkaç köye giderek gösteri yapma şansı bulduk. Sonra hukuk fakültesine girince işimiz gücümüz siyaset oldu. Zaten ben hukuk fakültesini hem siyaset yapmak hem de rahat bir yaşam sürmek için tercih etmiştim. Beklentim de gerçekleşti. 1980 darbesiyle beraber okulu bitirdim. Sonra da staj yapıp avukatlığa başladım.

MİLİTAN MI OLACAKTI YOKSA SOLCU-DEVRİMCİ BİR AVUKAT MI?

Gençlik yıllarında hatırladığım çok anı var ama beni etkileyen birini anlatayım. Hukuk Fakültesini Ankara Üniversitesi’nde okudum. Fakülteye başladığımın ilk zamanlarında haliyle kimseyi tanımıyordum. Orada bizim köyden bir arkadaşımız sosyalist bir partinin üyesiydi. Onunla bir merhabamız olduğu için ilk etapta onun çevresine bir giriş yaptık. Bir akşam o guruptan birinin evine götürdüler, orada yemek yedik. Sohbet sırasında o sosyalist partinin üst düzey yöneticisi olan bir avukatla tanıştık. Tabii sohbet ederken bana birtakım sorular sordu. Sonra bana dedi ki: ‘Bak sen boylu poslu bir delikanlısın. Güçlü kuvvetlisin, çok iyi militan olursun, çok iyi kavgalar yaparsın, sonra karakola düşersin. Karakola düşünce daha da militanlaşırsın. Bir gün tutuklanırsın cezaevine girersin, o seni daha da kemikleştirir ve daha sert bir militan olarak cezaevinden çıkarsın. Ama sonuçta okulu bitiremezsen, okuldan atılmış hukuk fakültesini bitirememiş bir çocuk olarak köyüne dönersin ve kimse yüzüne bakmaz. Onun için okulu bitirmendir önemli olan. Okulunu bitiren solcu-devrimci avukatlara bizim daha çok ihtiyacımız var. Bunu sağlamalısınız ve ona göre çok dikkatli olmalısınız.’ Parti yöneticisi avukatın bize tavsiyesi bu oldu. Bize çeşitli kitapların isimlerini vererek okumamızı da önerdi. Sonra, ‘o kitapları oku ve nasıl siyaset yapacağına karar ver’ dedi. Hemen o kitapları alıp okudum. Ve sonuçta, hukukun devrim yolunda ne kadar önemli bir aygıt olarak var olduğunu gördüm. Okulumu da dört yılda bitirdim. Ve o avukatın dediği gibi de oldu. 12 Eylül oldu, ben stajı bitirdiğim zaman 12 Eylül davaları açılmaya başladı. Ben de burada pek çok devrimci arkadaşımızın avukatlığını üstlendim, onlara böyle bir faydam oldu.

 Siz Eskişehir’in usta siyasetçilerindensiniz. CHP’de siyaset yaptığınız dönemde hedefiniz hep milletvekilliğiydi. Hatta milletvekili olduktan sonra Genel Başkan Yardımcılığına kadar yükseleceğiniz hep konuşulurdu. Beklenildiği gibi milletvekili seçildiniz. Kader sizi milletvekilliğinden belediye başkanlığına götürdü. Bu süreci anlatır mısınız? Size Odunpazarı Belediye Başkan adaylığı teklifi kimden geldi?

‘ADAY OLMAK ZORUNDA KALDIM’

Tespitiniz doğru. Ben milletvekili olmak için 30 yıl çalıştım. Bütün amacım Türkiye siyasetinde etkili olmak ve ülkeme çağdaş uygarlık düzeyine çıkma yolunda katkı sağlamaktı. Milletvekilliğinde oldukça başarılı olduğumu düşünüyorum ve onu şu anda da çeşitli vesilelerle anlıyorum, öğreniyorum ve duyuyorum. Ama öyle bir çizgi çizildi ki, ben Odunpazarı Belediye Başkanlığına aday olmak zorunda kaldım. Kendi isteğim değildi, böyle bir hesabım hiç olmadı. Bizim gurubumuzun adayı Erdal Caferoğlu’ydu. Erdal Bey’i aday yapmaya uğraşırken sanıyorum Yılmaz Büyükerşen bir müdahalede bulundu. Genel Başkan beni çağırdı, ‘Odunpazarı’nda sizin istediğiniz aday olmuyor, ne yapacağız?’ diye sordu. Ben Erdal Bey konusunda Genel Başkanı ikna etmeye çalıştım. Ama konuşma sonucunda Genel Başkan ‘parti kararını verdi, Odunpazarı Belediye Başkanı adayımız sensin’ dedi. Böylelikle Odunpazarı adaylığını teklif etmiş ya da tevdi etmiş oldu. Ben tabii itirazlarıma devam ettim. Ancak Genel Başkan bunun parti kararı olduğunu söyledi, ‘kabul ettiğinizi bildirin’ dedi, bununla beraber toplantımız bitti. Bu gelişmeyi önce Erdal Caferoğlu ile paylaştım. Daha sonra da eşimle paylaştım. Erdal Caferoğlu olumlu bir görüş bildirdi ve belediye başkan adaylığı teklifinin kabul edilmesi gerektiğini söyledi. Bu görüşmeden sonra Yılmaz Büyükerşen’in yanına gittik. Yılmaz Hoca haberi yokmuş gibi, ‘parti doğru bir karar vermiş’ dedi. Ama anladığım kadarıyla Yılmaz Hoca istemiş, Genel Başkan da bu isteği kabul etti. Dolayısıyla Genel Başkan bunu bana tebliğ etti ve sonuçta seçimi kazanarak Odunpazarı Belediye Başkanı oldum.

 Milletvekili Kazım Kurt mu? Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt mu?

Bence ikisi de kendi çapında başarılı, oturduğu koltuğu dolduran ve doğru işler yapan Kazım Kurt. Üç yıl kadar milletvekilliği yaptım ve üç yıllık süre zarfında mecliste yaptığım konuşmaları ve verdiğim soru önergelerini şu anda pek çok milletvekili tutturamamış durumda. Ben her hafta bir meclis genel kurul konuşması yaptım. Kendi adıma yaptım, parti adına yaptım, bazı toplantılarda da parti grubu adına konuşmalar yaptım. Bunlar önemli çalışmalar. Eskişehir’in pek çok sorununu dile getirdim. Çoğu konuda da etkili oldum. Örneğin Plan Bütçe Komisyonu üyesiydim. Bu komisyonda her türlü konu konuşulurdu. Muhalefet partisini temsil eden bir milletvekili olarak şu anlatacağım çok önemli: Özellikle bir kanunda benim önergem iktidar partisinin tasarısıyla birleşerek kabul gördü. Bu önemli bir başarıdır. Ayrıca Plan Bütçe Komisyonu bize şu avantajı sağladı: Pek çok bürokratla tanıştık. Şu anda bile Ankara’da gezdiğimiz sırada bürokrasinin bir kısmında tanınan bir Eskişehir eski milletvekili olarak pek çok işimizi çözmekte kolaylık sağlıyor.

‘CHP ODUNPAZARI BELEDİYESİ İLE ESKİŞEHİR’DE AYAĞA KALKTI’

Belediye başkanı olduktan sonra da görevimin tüm gereklerini yerine getirdim. Bu görevlerden biri de bulunduğum bölgede partimi ayağa kaldırmaktı. Nitekim belediye başkanı seçildikten sonra partinin bir milletvekili eksildi, ikiydi bire düştü. Daha sonra Süheyl Batum da istifa edince partinin Eskişehir’de milletvekili kalmadı. Ama bir yıl sonra yapılan seçimde CHP Eskişehir’de 3 milletvekili çıkardı. Odunpazarı Belediyesinin etkisiyle ve gücüyle yapmış olduğumuz çalışmalarla milletvekili sayımızı artırmış olduk. Bu da demek ki benim başarılı olduğumu gösterir. O nedenle milletvekilliğini de belediye başkanlığını da deneyimlemiş biri olarak parti hangi görevi verirse onu yaparım, en iyisini yapmaya ve başarılı olmaya çalışırım.”

Odunpazarı halkı sizi üç defa üst üste Odunpazarı Belediye Belediye Başkanı seçti. Bu başarınızın sırrı nedir? 

‘İYİ BELEDİYE BAŞKANI HAYIR DİYEBİLENDİR’

Dürüst ve samimi çalışıp dobra olmaktan geçiyor. Halk kendisine yalan söylenmediğini, kendisinin kandırılmadığını hissettikten sonra sizin arkanızda duruyor. Ben hiç kimseye yalan söylemedim. Hiç kimseye yapamayacağım işi yaparım demedim. Bir işi yaparım dediysem mutlaka yaptım ve olmayacak iş konusunda da umut vermedim. Bunu da isteyerek yaptım ve yapıyorum. Bakın okuduğum bir kitapta İngiliz bir belediye başkanı şöyle diyor: ‘İyi belediye başkanı hayır diyebilendir.’ Yani bazı işlerin olmayacağını halktan saklamanın anlamı yoktur. Ben buna dikkat ettim ve olmayacaksa hayır diyebildim. Bunu halk takdir etti ve biz de elbette başarılı işler yaptık. Örneğin mali disiplini sağlamış bir belediyeyiz. Borçsuz belediye olmaz ancak borç döndürülebilir olmalı. Biz ciddi anlamda tasarruf eden ve üreten belediyeciliği yarattık. CHP’nin programındaki söylemlerin büyük çoğunluğunu yerine getirdik. O nedenle Odunpazarı gibi solun belediye kazanamadığı, CHP’nin belediye kazanamadığı bir yerde üç dönemdir halkımız bize destek veriyor. Eskişehir’deki bütün muhalefet güçlerinin karşı çıkmasına ve hatta parti içerisindeki muhalefetin de açıktan bizim karşımızda çalışmasına rağmen halkımız bize sahip çıktı.

Kazım Kurt Eskişehirli hemşerilerini nasıl tarif eder?

Eskişehirliler aydın, okumuş ve çalışkan insanlar. Bakın bu özellikler nedeniyle Eskişehir suç oranı en düşük illerin başında geliyor. Daha farklı olarak, örneğin bizim ilişkilerimizde haksız kazanç elde etme düşüncesinde olan görmedim. O nedenle Eskişehirliler bence Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma noktasında örnek gösterilecek hemşerilerden biri.

31 Mart Yerel seçimlerinde Yılmaz Hoca yoktu. Onun yerine aday olan Ayşe Ünlüce seçimi kazandı. Yılmaz Hoca ve Ayşe Ünlüce ile ilgili görüşleriniz neler?

Yılmaz Büyükerşen kendine özgü bir insan. Yılmaz Hoca’nın kendine özel düşünceleri ve prensipleri var. Onun dışında, toplumla çok organik bağ kurma noktasında derdi olmayan ama toplumu yönlendirebilen bir lider. Yeniden aday yapılmaması esnasında ‘Yılmaz Hoca olmadan Eskişehir kazanılamaz’ değerlendirmeleri yapılıyordu. Ancak buna rağmen Ayşe Ünlüce ile seçimi kazandık. Dolayısıyla bu söylemler de boş çıktı. Ayşe Hanım politikacı değil. O nedenle politik değerlendirme yapmam için zaman gerekir. Önce bir politikada nasıl bir tavır geliştireceğini görmemiz lazım. Ayşe Hanım şu anda sempatisiyle, sevimliliğiyle ve enerjisiyle Eskişehirlileri memnun eden bir noktada. Umarım ve dilerim Eskişehirlilerle ilişkisi böyle devam eder.

Odunpazarı Belediye Başkanlığınız döneminde çok güzel projeleri hayata geçirdiniz. Bunların arasında en çok ‘iyi ki bunu yaptım’ dediğiniz projeyi açıklar mısınız?

‘SEÇİM BEYANNAMELERİNE GİREN PROJE’

Bir kere Odunpazarı Belediyesi’nin kreşlerle ilgili yaptığı işleri çok önemsiyorum. Neden önemsiyorum? Türkiye’de kreş konusunun tartışılmasını sağlayan kurum Odunpazarı Belediyesi’dir. Ben belediye başkanı oluncaya kadar Eskişehir’de hiçbir belediyenin kreşi yoktu. Biz kreşleri bir bir açtıktan sonra belediyelerin kreş açabileceği düşünüldü. Ve biz kreş konusunu ısrarla işlemeye başlayınca Türkiye genelindeki diğer belediyeler de kreş açmaya başladılar. Özellikle bizim bu söylemimiz, neredeyse bütün belediyelerimizin seçim beyannamelerine girdi. Sonuçta Türkiye’deki bütün belediyeler ya kreş açmaya ya da kreş meselesini tartışmaya başladılar. Dikkat ederseniz Eskişehir’de merkezi hükümetin yapmış olduğu kreş ya da anaokulu sayısı neredeyse yok denecek seviyedeyken, Odunpazarı Belediyesi’nin bugün 20’ye yakın kreşi oldu. Bu da yaklaşık 1300 öğrenci ve 65 sınıf demek. Her sınıfa 2 öğretmenin baktığını düşünürseniz 100’ün üzerinde öğretmen demek. Aynı zamanda diğer iş ve işlemleri yapan pek çok da personel demek. Bakın bu neyi sağladı? Artık Eskişehir’de her çocuk kreşe gidebilir gibi bir düşünce oluştu. Artık Organize Sanayi Bölgesindeki girişimciler de kreş istemeye başladılar. Biz bazı işverenlerle işbirliği içerisinde kreş yapmaya başladık. Örneğin en son EMKO’da açtığımız kreşi Haier Europe şirketi ve EMKO iş birliğiyle yaptık. Bu vesileyle sizin aracılığınızla da kreş açmamızı kolaylaştıran hayırsever tüm dostlarımıza teşekkürlerimi sunuyorum. Kısacası Odunpazarı Belediyesi olarak sayısız büyük proje var ancak bir numaralısının kreşler olduğunu düşünüyorum.”

Özgür Özel ile CHP’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

‘ÖZGÜR ÖZEL’İN BAŞARILI OLDUĞUNU TESCİLLEDİ’

Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel Kasım’dan Mart’a kadar aday belirleme, seçim propagandası ve seçim kampanyasıyla meşgul oldu. Sonuçta farklı bir takım stratejiler izlemek suretiyle seçime girdik ve 74 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi olduk. O yüzde 30’luk cam tavan sendromunu aşarak yüzde 38 oy aldık. Bu bir başarıdır.  Bu başarıyı kimse itibarsızlaştıramaz. Bu başarıyı ‘Kemal Bey çok çalıştıydı, zaten biriktirdiydi, AKP’liler seçime gitmediydi, Tayyip Erdoğan emekliyi küstürdüydü’ filan gibi açıklamalarla küçültmeye çalışmak doğru değildir. Geçmiş yönetimlerin hayal edemediği bir oy oranıdır. 12 Eylül’den sonra alınabilen en yüksek oydur yüzde 38. Onun için Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel başarılıdır. Belediye seçimlerinden sonra Tüzük Kurultayı gündeme geldi. Bu kurultayda da Sayın Özel’e gözle görülür bir muhalefet yoktu. Bu da hem idari anlamda hem parti içi çalışmalar anlamında da Özgür Özel’in başarılı olduğunu tescilledi. Ben gençliğinin ve sempatisinin verdiği mücadele azmiyle Sayın Özel’in önümüzdeki süreçte de başarılı olacağına inanıyorum.

 Başkanım Türküz Hanım’la nasıl tanıştınız? Ona nasıl evlilik teklifi ettiniz? Evliliğinizdeki mutluluğun sırrı nedir?

‘AİLEMİZİN TEMEL DİREĞİ EŞİMDİR’

Biz eşimle aynı köylüyüz. İlkokulda beraber okuduk. Daha sonra onlar şehre taşındılar ben de okumaya İstanbul’a gittim. Gel zaman git zaman ben Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirip geldikten sonra Eskişehir’de avukatlığa başladım. Eşim Türküz Hanım da adliyede zabıt katibi olarak çalışıyordu. Yani anlayacağınız adliyede karşılaştık. Sonra arkadaş olduk. Arkadaşlığımız devam ederken de evlenme teklifi ettim ve o da kabul edince evlendik. Yani şöyle oldu, bir gün adliyeden çıktık Türküz Hanım’ı evine bırakıyorum. O sırada evlenme teklifi ettim, doğal bir şekilde gelişti her şey. Biz çok özel hırsları olmayan insanlarız. Herkesle uzlaşabilen, herkesle iyi geçinen karakterlerimiz var. Mütevazıyız. O nedenle de hayatımız boyunca kapris yapmadan birbirimizi sevdik ve mutluyuz. İki tane de çocuğumuz oldu. Kızımın bir oğlu oldu, oğlumun da bir oğlu var. Çok sevimli iki de torun var yani. Onlarla ilgilenmek çok hoşuma gidiyor. Çocuklarımızın ve benim bugünlere gelmemizde en büyük pay eşimindir. Fedakar, düzgün, özverili ve bize karşı da çok verici bir anne ve eştir. O nedenle bizim ailemizin temel direği odur. Eğer ailemizde bir mutluluk varsa temel sebebi eşimdir. Onun için ben ona teşekkür ediyorum.”

 

Sizce Eskişehir'in en büyük sorunu ne? Eskişehir'in geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Şu anda Eskişehir’in en büyük sorunu iktidar partisi ile muhalefet partisi arasındaki çelişki. Bu Eskişehir’e zarar veriyor. İktidar partisinin temsilcileri Eskişehir’de belediyeleri kazanamamanın intikamını alıyorlar sanki. Bu yanlış bir politik yaklaşımdır. Belediyelerde bize oy veren halk genel seçimde de AKP’ye oy veriyor. Biz şimdi onlar AKP’ye oy veriyorlar diye belediye hizmetlerini engelleyebilir miyiz? Ama AKP’liler, ‘bu halk belediyelerde CHP’ye oy veriyor’ diye belediyelerin yapacağı hizmetlerin yarısını bilerek ve isteyerek engelliyorlar. Bürokratlar da parti bürokratı gibi davrandıkları için Eskişehir’e zarar veriyorlar. Bu mantık yanlış bir mantıktır ve en büyük sorun da budur.

‘AKP İKTİDARDAN DÜŞERSE HER SORUNU AŞARIZ’

Bir de dikkat ederseniz sadece belediyelerle merkezi hükümet çatışması yok Eskişehir’de. Üç üniversite çatışıyor. Bakın AKP’nin Eskişehir’deki grupları kendi içerisinde de çatışıyor. Bu durum Eskişehir’deki bürokrasiye, üniversitelere ve odalara da sirayet ediyor. Bu antidemokratik ortam Eskişehir’e büyük zarar verdi. Bu sorunu Eskişehir aşar mı diye sorarsanız yanıtı net. AKP iktidardan düşerse her sorunu aşarız.

Kazım Kurt’un hayatında dönüm noktası neydi?

ŞEHRİ BİRLİKTE YÖNETELİM TEKLİFİ

Ben pek çok işi bilerek, isteyerek ve risk alarak yaptım. Hiç korkmadım. Belki dönüm noktası diyebileceğimiz olay şudur. Ben CHP’de üç kere disipline verildim, iki kere ihraç edildim. İkinci ihraçtan sonra Yılmaz Hoca bize haber gönderdi, biz de yanına gittik. Yılmaz Hoca bizim DSP’ye geçerek belediye meclis üyesi olmamızı istedi. Biz önce kabul etmedik. Sohbetin devamında bu sefer ‘gelin kabul edin şehri birlikte yönetelim’ dedi. Sonra toplantı bitti. Ben eve gidip bu görüşmeyi değerlendirdim ve ‘şehri birlikte yönetelim’ çağrısı bana samimi geldi. Ve bazı değerlendirmeler yaptıktan sonra aklıma da yattı. Ertesi gün arkadaşlarla toplandık ve bu teklifi kabul etmemiz gerektiğini söyledim. Kabul ettirmek oldukça zordu, zira bazı arkadaşlarımız kabul etmediler. Dolayısıyla birlikte hareket ettiğimiz bazı arkadaşlarımızla beraber belediye meclis üyesi olmayı kabul ettik. İşte bu an bizim dönüm noktamız oldu. Bir yıl sonra Deniz Baykal gitti ve Kemal Kılıçdaroğlu geldi. Kemal Bey gelince biz Yılmaz Hoca ile beraber CHP’ye geri geldik. Sonra milletvekili olduk, sonra belediye başkanı olduk derken farklı bir dünya çıktı karşımıza. Yani partiden atıldıktan sonra CHP’de siyaset bitti zannettiğimiz bir noktada yeniden CHP’de ciddi konumlara geldik.

 Hiç keşkeleriniz oldu mu?

Keşke dediğim çok şey olmadı. Çünkü dediğim gibi pek çok işi bilerek ve isteyerek yaptım. Ama bazen şunu düşünüyorum. Acaba üniversitede kalıp akademik kariyer yapsa mıydım? Çünkü okumayı ve çalışmayı çok seven birisiyim. Çok başarılı bir akademisyen olabileceğimi tahmin ediyorum. Ama olmadı, siyaset daha ağır bastı.”

 Kazım Kurt en son ne zaman ağladı?

Ben çok ağlarım, sık ağlarım… Yani buradan kastım, duygusal bir adamım. Bazı konulardan etkilenirim. Örneğin bir çocuğun başarısını görsem benim hoşuma gider, duygulanırım, gözlerimden yaş gelir. En son SMA hastası Zeynep Bebeğe bağış çağrısı yaparken kendimi tutmakta zorlandım. Yani duygusal bir insan olarak ağlıyorum. Yoksa öyle olumsuz bir ağlama olmadı, çünkü yaşantımda öyle pek olumsuzluk olmadı. Bakın ağlamak insanlara mahsus bir şey. Gülmek kadar doğal bir şey. Ben hiç ağlamam demek bence yalan söylemekten başka bir şey değil. Öyle ki, ben duygusal bir insan olarak bazen film seyrederken bile ağlarım.

 En çok neye kızarsınız?

İkiyüzlülüğe kızarım. Yalana kızarım. Her şey konuşulabilmeli, gizli saklı hiçbir şey olmamalı. Ama her şeyi konuştuğunuz ve her şeyi paylaştığınız birisi sizden bir şey gizlerse ben çok kızarım.”

 En çok neye gülersiniz?

Her şeye gülerim… Beni çok sert zannederler, çok asık suratlı olduğumu söyleyip eleştirenler oluyor, ama ben öyle değilim aslında. İnsanın gülebileceği her şeye gülerim. Çünkü gülmek de ağlamak kadar doğal bir şey. Mesela belki 20 kere seyrettiğim Kemal Sunal filmlerini hala seyreder ve hala gülerim.”

 Asla yapmam dediğiniz bir şey var mı?

Asla yalan söylemedim ve söylemem. Bilerek ve isteyerek hiç kimseyi kırmadım ve politikadaki tabirle hiç kimseyi satmadım. Bir şeye karar verdiysek ya herrü ya merrü derim ve sonuna kadar giderim. Tabii bundan zaman zaman zararlı da çıktım ama o verdiğim sözün arkasında hep durdum. Yani şimdi ak deyip de üç gün sonra kara demem.”

Hangi konu açıldığında sıkılırsınız? Yani konuşmak istemezsiniz o konuyu.

Zaman zaman bilerek ve isteyerek söylenen yalanları tekrar tekrar gündeme getirdikleri zaman insan sıkılıyor haliyle ve konuşmak istemiyor.”

Kazım Kurt zor bir insan mıdır?

Bana göre zor bir insan değilim. Çünkü insanlarla sohbet edebilen, uzlaşabilen, anlaşabilen ve insanlara iyilik yapmak isteyen biriyim. Çünkü solcuyum. Solcuyum demek objektif ve pozitif olmak demektir bana göre. Ama hakkımı da hiç kimseye yedirmem. Bir noktada haklı bir mücadele varsa o zaman zor bir insan sayılabilirim.”

Haberes okurlarına son bir mesajınız var mı?

Hemşerilerime Eskişehir’le ve Türkiye ile ilgili umutlarını yitirmemelerini öneriyorum. Bu kara günler geçecektir. Bizi, yedi düvele karşı kazma kürekle mücadele ettiğimiz dönemde bile yenemediler. Şu anda kötü yönetilmemize rağmen Türkiye elbet bir gün çağdaş uygarlık düzeyine ulaşan bir ülke olacaktır. Bunun için ülkemizin ve insanımızın bilgi ve birikimi yeterlidir. Karamsar olmaya gerek yok. Ülkemizin kısa sürede bu iktidardan kurtularak aydınlık ve refah dolu günlere ulaşacağına inanıyorum. Eskişehirlilerin de buna inanmalarını, bize yardım etmelerini ve desteklemelerini istiyorum.”