Türkiye’nin yetiştirdiği Usta Bağlama Sanatçılarından Müzikolog Aranjör Ahmet Koç, Haberes Dergisi’nin 54’ncü sayısına konuk oldu.

Yazarımız Cem Aksu’ya çarpıcı açıklamalarda bulunan Koç; “Sanatçı, şarkıcı ve yorumcu kavramının hakkının verildiğini düşünmüyorum. Tabii ki herkesin şarkı söylemeye ve beste yapmaya hakkı var ama bunu yaparken sanatı değersizleştirmemek gerekir” dedi.

 Ahmet Bey dergimize hoş geldiniz. Bize kendinizden bahseder misiniz? Nerede doğdunuz? Nasıl bir ailede büyüdünüz? Çocukluğunuz nasıl geçti?

Merhaba. Hoş bulduk.1968 yılında İstanbul da doğdum. Çocukluğum o zaman ki her çocuk gibi eğlenceli geçti. Kendi ürettiğimiz oyuncaklarla oynuyorduk, malum o zaman bilgisayar yok. Bir de müziğe çok meraklı olduğum için, babamın bana yaptığı cura sazı ile çok vakit geçiriyordum. Sanıyorum bugünün temellerini o zaman atmaya başlamıştım. En önemlisi, babamın müzik dükkânına gelen halk ozanları ve diğer sanatçıları hayranlıkla izler ve bende ileride bende  böyle olacağım diye hayaller kurardım.

 Müziğe olan ilginiz nasıl ortaya çıktı? Sizi fark eden ve ya yönlendiren oldu mu? Bağlamayı nasıl seçtiniz?

Çocukluğum daha öncede söylediğim gibi babamın müzik dükkânında geçti. Dolayısıyla müziğin içinde yaşıyordum. Hatta sınıfta da müzik kolu başkanıydım. Dükkânımıza gelen sanatçılar bana saz çaldırır ve çok yetenekli olduğumu söylerlerdi. Yine böyle bir günde o zaman hem radyo sanatçısı hem de konservatuvar da hoca olan Şenel Önaldı babama ısrarla beni konservatuara almak istediklerini hatta çok yakında giriş sınavı olduğunu söyleyince babamın kafasına yattı ve ben sınava girdim, çok iyi bir derece ile Konservatuara başladım. Orta, lise ve Üniversite ile 11 yıl burada eğitim aldım.

 Bağlamanın her ne kadar halk müziğimize ait gibi görünse de çok farklı müzik türlerinde de kullanıldığını bizlere gösterdiniz. Bu proje nasıl oluştu? Farklı müzik türlerini icra ederken nasıl bir çalış tekniği kullanıyorsunuz?

Öncelikle bende herkes gibi bağlama ile geleneksel ezgileri çalmaya başladım. Fakat bazı arkadaş toplantılarında çaldığım Batı müziği ezgilerinin çok ilgi çektiğini gördüm ve bunu aklımın bir köşesine yazdım.94 yılında aranjörlüğünü yapıp bağlamalarını çaldığım ‘7 KARANFİL’ 3 albümü çok ilgi çekmişti. Ama eserler biraz modernize edilmişti. Fakat bu bana yetmiyordu. Kendi kabıma sığmıyordum çünkü. 98 de yayınlanan ‘’YOL TÜRKÜLERİ’’ albümümden sonra radikal bir değişiklik yapmaya karar verdim 2005 yılında yayınlanan ve büyük ses getiren PARADOKS albümümü yayınladım. Albüm HASTA SIEMPRE.FRAGILE,HOTEL CALIFORNIA,GODFATHER gibi tamamen batı müziği eserlerinden oluşuyordu. İşte yıllar önce aklımın bir köşesine yazdığım fikir şimdi hayat buluyordu. Kendime has Bağlama tekniğim ve müzikal vizyonum bir araya gelince doğal olarak böyle bir bileşim doğuyordu. Bu arada önemle belirtmeliyim ki, geleneksel halk müziğimizi asla reddetmiyorum, onun tadı çok başkadır çünkü.

 1997 Eurovision’da Şebnem Paker’in o harika yorumu, sizlerin mükemmel saz icrası ile üçüncülük geldi ülkemize. Bir araya nasıl geldiniz? Nasıl çalıştınız? Bu başarıdan sonra sizin sanat hayatınızda neler değişti?

Stüdyo müzisyenliği yaptığım zamanlarda Aranjör Levent Çoker beni aradı ve projesinden bahsetti. Eseri bana dinletti ve icrayı tamamen bana bıraktı. Sözler Türkçeydi ve ezgide Anadolu tatlarını hissettiriyordu. Eserin girişine bir Bağlama rifi koydum, Levent abinin çok hoşuna gitti. Türkiye elemelerinde 1. olduk ve İrlanda’ nın Dublin şehrinde yarışmaya katıldık. Provalarda çok ilgi çektiğimizi ve dereceye gireceğimizi tahmin ediyordum, öyle de oldu. 1’incilik tadında bir 3.lük getirdik güzel ülkemize. Güzel ve enerjik bir ekiptik. Sadece şunu söylemeliyim, o zaman TRT bize çok ta ilgi göstermiyordu. Elbiselerimizi bile biz almıştık. Çünkü kazanacağımıza inanmıyorlardı sanırım.

 

 Siz MÜYORBİR’in başkanısınız aynı zamanda. Bu birliğin çalışma prensibi nasıldır? Ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?

MÜYORBİR yorumcunun telif haklarını toplayıp hak sahibine dağıtan bir meslek birliğidir. Burada 5 yıl başkanlık yaptım ve âdete devrim denilecek projelere imza attım. Ülkemizde telif hakları konusu halen çok genç ve çıkan kanunlarla daha iyi şeyler olacağına inanıyorum.

 Ülkemizde sanata ve sanatçıya verilen değeri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sanat hak ettiği yerde mi? Neler yapılmalı sizce?

‘Toplum neredeyse sanatta oradadır’ derdi. Büyük Üstat Ruhi Su. Sanatçı, şarkıcı ve yorumcu kavramının hakkının verildiğini düşünmüyorum. Tabii ki herkesin şarkı söylemeye ve beste yapmaya hakkı var ama bunu yaparken sanatı değersizleştirmemek gerekir. Mesela Şarkıcı etiketi bana çok doğru geliyor. Ama şarkıcılık ve sanatçı başka şey. Karıştırmamak gerekir. Çünkü sanat kökeni ve derinliği olan büyük bir bilim dalı.

 Son zamanlarda neler yapıyorsunuz? ‘İki Gözümün Çiçeği’ albümünden bahseder misiniz? Çetin Akdeniz ile bir araya geldiniz. Bu proje nasıl şekillendi? Beklenen ilgi geldi mi dinleyicilerden?

Projeyi ben oluşturdum. Ve projeyi yorumlamak için yüzlerce albümde birlikte çaldığımız, 79 yılından beri konservatuar arkadaşlığımız olan Bağlama virtüözü meslektaşım Çetin Akdeniz ile yorumlamayı düşündüm. Çetin sevinerek kabul etti ve çalışmaya başladık. Eski Kemal Sunal film müziklerini yorumlamaya karar verdik. Albümün ismini de Çetin buldu. ‘Parka Gidecekmiş İki Gözümün Çiçeği’ repliğinden  yola çıkarak. Daha önce Zafer Dilek ustanın yaptığı modeli örnek aldık ve kendi yorumlarımızla icra etmeye karar verdik. Albüm çok sevildi. Klipler çekildi, şimdi konserlere hazırlanıyoruz.

Siz bir virtüözsünüz. Nasıl çalıştınız? Kimleri örnek aldınız? Türk Halk Müziğine ve bağlamaya gönül vermiş müzik dostlarına neler tavsiye edersiniz?

Çocukluğumda daha çok Zülfü Livaneli ve Orhan Gencebay dinlerdim. Özellikle Gencebay sazı hiç olmadığı yerlere taşıyan büyük bir virtüözdür. Daha çok ondan esinlendim. Ne mutlu bana ki daha sonra bu iki sanatçı ile çalışmalarım oldu. Genç arkadaşlara çok müzik dinlemelerini, çalışmalarını ve araştırma yapmalarına önem vermelerini önerebilirim. Tabii ki sonuçta kendi tarzlarını ve tekniklerini yaratmalarını.

 Eskişehir’e hiç geldiniz mi? Neler söylemek istersiniz Eskişehir’le ilgili?

Eskişehir’e en son yıllar önce TÜRKVİZYON yarışmasının finalinde gelmiştim. Jüride görev yapıyordum. Gezme fırsatımda olmuştu ve bu güzel şehir beni çok etkilemişti. Kendine özgü tarzı olan bu şehrin özellikle akşamları da çok keyifliydi. İnşallah tekrar gelmek isterim. Güzel Eskişehir’e buradan selamlar gönderiyorum...