Yürekleri dağlayan hüzünlü hikâye, MAKBER…
Abdülhak Hamit Tarhan seçkin bir ailede 1852 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Eğitim hayatını İstanbul’da özel hocalar eşliğinde yaptı. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında verdiği eserlerle modern edebiyatın doğuşunda etkili bir isimdir.
Hayatının her döneminde yüksek mevkilerde bulunmuş ve döneminin önemli sanatçılarından biridir. ‘Şair Azam’ (büyük şair) lakabıyla tanındı.
Bir diplomat olması nedeniyle birçok ülkeyi görmüş ve doğu batı kültürünü gözlemleme ve kıyaslama şansını yakalamıştır. Bu durum edebi yönüne çok önemli katkılar sağlamıştır.
12 Nisan 1937’de vefat etmiştir.
Makber, Tarhan ile ilk eşi Fatma Hanım arasındaki bir hikayedir aslında.
Mutluluğu Fatma Hanım’da bulmuş ama aynı zamanda da kaybetme korkusu ile tanışmıştır. Edirne’de Nasuhi Bey konağında evlendiler. Bu evlilikten Hüseyin ve Hamide isminde iki çocukları olmuştur. Paris Sefareti Katipliği göreviyle Fransa’ya gitti. 2 yıl kadar kaldı ve NESTEREN isimli oyunu sebebiyle görevinden alınıp ülkesine geri gönderildi.
Çok sevdiği eşi Fatma Hanım, 1883 yılında ince hastalığa yakalanmıştı. O sırada karısına havası iyi gelecek düşüncesiyle Bombay Konsolosluğu tayinini kabul etti. Ancak günden güne kötü oluyordu Fatma Hanım. 3 yıl sonra geri dönmeye karar verdiler. Ne yazık ki kaderde eve dönmeden ölmek vardı. Fatma Hanım eve dönemeden Beyrut’ta hayatını kaybetti. Tarhan’ın eşini kaybetme korkusu gerçekleşmişti. Hatta Tarhan, eşiyle gezerken “Düşecek diye tutacak oluyorum. Uyurken uyanamayacakmış diye korkuyordum. Güldüğü zaman güzelliği uçacakmış gibi geliyordu” diyerek sevgisini ve bir o kadar da kaybetme korkusunun yoğunluğunu anlatıyordu. Kim bilir belki de Abdülhak Hamit Tarhan bu olayları yıllar önce kalbinde hissetmişti.
Tarhan çok uzun süre Beyrut’tan ayrılmadı. Her gün karısının mezarını ziyaret etti.
İşte bu acıyla Tarhan MAKBER’i yazdı. Tüm acısını bu şiirde anlatmıştı. Makber daha sonraları ‘Makber Mukaddimesi’ olarak da bilinen ve eserin kendisi kadar ünlü olan ‘Birkaç Perişan Söz’ başlıklı mensur bir giriş ve Fatma Hanım’ın Beyrut’taki mezarının kitabe yazısıyla başlar.
Asıl şiir ise esas itibariyle mersiye kategorisine girmekle beraber gerek form gerekse içeriği ile divan mersiyelerinden ayrılır. Aruzun ‘mef’ûlü mefailün feûlün’ kalıbıyla yazılmış olan eser her biri 8’er mısralık 294 kıtadan (2352 mısra) oluşmuştur.
Eşi ile kabrinde adeta konuşurken söylediği ‘Bir hacle-gahe dönmüşse türben, aç koynunu aç, maşukanım ben’ sözleri ile ‘bir gerdek evine dönmüşse türben aç koynunu seni seven erkeğin geldi’ diyerek eşine olan özlem ve sevgisini ifade etmiştir.
MAKBER
Her yer karanlık pür-nûr o mevkî?
Mağrib mi yoksa makber mi yâ Râb!
Yâ hâbgâh-ı dilber mi yâ Râb,
Rüyâ değil bu ayniyle vakî.
Kabrin çiçekten bir türbe olmuş,
Dönmüş o türbe bir haclegâhe,
Bir haclegâhe dönmüşse türben
Aç koynunu aç maşukânım ben.
ABDÜLHAK HAMİT TARHAN