Merhabalar değerli dostlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. İşlerimin yoğunluğu nedeniyle uzun zamandır sizlerle buluşamadım. Ama her şekilde birbirimizin gönüllerinde olduğumuzu biliyorum.

Yazmayalı da bir hayli konu birikmiş. Sanattan, siyasete gündem yine sımsıcak ve hareketli. Değişkeni yüksek bir gündem var. O kadar çabuk değişiyor ki, yakalamak mümkün değil. Pandemi dolayısıyla sanat ile ilgili zaten bir şey yapılmıyor. Sanat ile ilgili bir şey yapılmasa da sanat her şekilde içimizde var zaten, öyle değil mi?

Madem sanat ile ilgili bir köşemiz var, o zaman bugün bende ‘Öğretme Sanatı’ndan bahsetmek istiyorum. Öğretmek, öğretebilmek en önemli sanattır bence. Hem yüksek seviyede olmalı hem de seviyeye inebilmelisiniz. Bu önemli bir dengedir, bunu dengeleyebilmek ise öğretebilme sanatıdır. Mesela usta çırak ilişkisi gibi.

Konuya girmeden önce öğrenmek, öğretmek, öğretebilmek nereden geliyor? Ya da bu kelimenin kökü nedir, bunlardan bahsetmek istiyorum.

Bu kelimeler, ‘’öğ’’ kökünden türemiş. Biraz detaylı incelersek; İsmet Zeki Eyüpoğlu’nun ‘’Türkçe Kökler Sözlüğü’’ adlı çalışmasında ‘’öğün’’ sözcüğünün kökü ve anlamının; bilgilendirmek, düşünce yönünden geliştirmek, eğitmek, yetiştirmek, yetkilendirmek, biçimlendirmek olduğunu görüyoruz. Hatta Ulu önderimizin hemen ilk akla gelen sözünü de hatırlatalım. ‘’Türk, öğün, çalış, güven’’. Burada öğün derken öğrenin demiş bize Ulu önderimiz. ‘’İlim Çin’de olsa öğreniniz’’ diyen bir peygamberimiz, ilk emri ‘’Oku’’ olan kutsal kitabımız var. Demek ki öğrenmek ayrıca bir emirmiş, öğrenmek zorundayız.

Öğrenebilmenin en kolay yöntemi bir öğretici bulmaktır. Haydi ilkokula başladığımız yıllara dönelim. İlkokul öğretmenimizi hatırlayalım. Daha annemizin dibinden yeni ayrılmışken ilkokul öğretmenimizin kollarında buluruz kendimizi. Kimimize göre baba, kimimize göre annemizdir. Bir bakışıyla oturtur yerine, bir gülümsemesiyle kalbine akar, kazanır seni. Sonra ortaokula geçersin ama her öğretmenler gününde ararsın ilkokul öğretmenini. Eğitim hayatının ilk yılları boyunca sen yük olmuşsundur öğretmenine. Okumayı öğretmiş sana, daha başka bir yük var mı? Kırk yıl kölesi olmalısın hem de bir harf için. Sonra eğitim hayatın devam eder ortaokul, lise. Her biri başka güzel bambaşka öğretmenler yer alır eğitim hayatında. Her birine ayrı ayrı yüksün. Her geçen sene senin yükün artar öğretmenlerine. Ve kendi kabiliyetin, tercihin ya da şansına göre bir meslek edinirsin. Belki de öğretmen olursun. Sen yetiştirmeye çalışırsın tıpkı yetiştiğin gibi. Yük olduğun kadar yük çekersin. Yeni kuşaklara anlatırsın bildiklerini. Öğretirsin, öğretirken öğrenirsin.

Mezun ettiklerin arasında doktorlar, mühendisler, milletvekilleri ve hatta bakanlar bile çıkar. Asla bir şey istemezsin O’nlardan. Sen bir şey istemek için yetiştirmedin ki öğrencilerini! Yük olmak istemezsin kimseye. Çalışırken zar zor yetiştirdiğin maaşın emekli olunca kuş gibi kalmıştır zaten ama yine de yük olmak istemezsin kimseye, devlete bile. Zamanında belki de kendi maaşından okulun eksiğini bile almışsındır. Herkes yapmaz bunu.

Sonra biri çıkar der ki öğretmen maaşları yüktür. Öğretenin maaşı devlete yükse, öğrenmeyenin yükü nedir? Mesela tarihini öğrenmemiş birinin devlete olan yükünü hiç düşündünüz mü? Ya da sanat ile ilgili bir şey öğrenmemiş birinin başkasına olan saygısızlığının yükünü, bedelini hiç düşündünüz mü? Matematik bilmeyen birinin ya da hesap kitapla alakası olmayan birinin vereceği zararı. Araştırma ödevi yapmamış ya da kitap okumamış, kitap okutulması öğretilmemiş birinin devlete yükünü hiç hesapladınız mı?

Aslına bakarsanız, öğretmenlerin düşük maaşları bu devlete yüktür. Çünkü bu kadar az maaş ve karşılığında hak etmediği yüklü çalışma saatleri nedeniyle ne kendini yetiştirmek için imkân oluşturuyor ne de geleceğinden emin. E tabi böyle olunca da öğrencisine yeteri kadar zaman ayıramıyor. Bunun devamında niteliksiz nesiller geliyor. Bu işte devlete yüktür. Milletvekili maaşlarının öğretmen maaşlarını geçmesin dedikleri yıllardan bu yana çok şey değişti. Ama yük değişmedi. Yük öğretmenin sırtında. Devlete nitelikli öğrenci yetiştirebilmenin sorumluluğunun yükü.

Bu maaşlarla bu yükü daha ne kadar çekerler bilinmez ama bu yükün vebali de büyük olur.

Öğretmen yük değil, yüklenilmesi gereken bir varlıktır.

Bizlerde emeği olan olmayan bütün öğretmenlerimin ellerini öpüyorum, saygıyla önlerinde eğiliyorum. Ebediyete intikal etmiş tüm öğretmenlerimize de Tanrı’dan rahmet diliyorum.

Saygılarımla,