AK Parti Eskişehir İl Başkanı Zihni Çalışkan, Haberes Genel Yayın Yönetmeni Ayhan Aydıner ile, siyaset, kent ve yaşam üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdi.
AK Parti Eskişehir İl Başkanı Zihni Çalışkan; “AK Parti iktidarında Eskişehir hak ettiği yatırımları aldı. Daha da alması gerektiğine inanıyorum. Eskişehirlerimiz hizmetin en iyisini almayı hak ediyor” dedi.
Bulgaristan’da bir Türk ailenin çocuğu olarak doğdunuz. Zihni Çalışkan nasıl bir çocuktu? Çocukluk yıllarınızda en büyük hayaliniz neydi?
Ben 1973 yılında Bulgaristan’ın Razgrad şehrinde doğdum. Hamd olsun bir Türk aileden dünyaya geldim. Razgrad’ın bugün dahil yarısından fazlası Türk’tür. Sadece Razgrad’ın şehir merkezinde Türk nüfusu oransal anlamda biraz farklı, o yüzden belediye başkanları Bulgar kesiminden seçiliyor. Bunun dışındaki tüm kasaba ve ilçelerde, ilçe belediye başkanları Türk’tür. Bulgaristan’ın kuzeyinde Deliorman olarak anılan coğrafi olarak çok güzel bir bölgedir. Benim atalarımın mezarları oradadır. Annem ve Babam burada Eskişehir’de yaşamaktadır ve sağdır. Bulgaristan’da Balkan topraklarında doğmaktan son derece mutluyum. Bununda son derece özel bir durum olduğunun da farkındayım. Genlerden gelen Türklüğe ve Balkanda olmaya ilişkin her türlü genetik özellikleri taşıdığımı düşünüyorum.
Bulgaristan’da Türklere yönelik büyük zulüm yapıldı. Bu süreç ve yaşananları anlatır mısınız?
Bizim zamanımız aslında 1989 zulmünden önceydi. Bunlar serbest göç anlaşmalarıyla oldu ve biz 1978’de serbest göç anlaşmasıyla geldik. Bölünen ailelerin yine bir araya getirilmesinden kaynaklı 1950 yıllarından sonra serbest göç anlaşmaları düzenlendi. Bulgaristan, birçok ülkeyle anlaşma düzenledi. Bizim gelişimiz 1980 öncesi olduğu için serbest göç anlaşması ile oldu. Fakat buna rağmen 1989’daki Todor Jivkov’un zulmünü ve bu zulümden etkilenenleri, Türkan bebeği bilirim. 1984’ün 19 Mayıs’ında başlayan bu mezalim yaklaşık 4-5 yıl boyunca hemşerilerimizi, soydaşlarımızı etkiledi. 1989’da rahmetli Turgut Özal’ın sınır kapıları açması ve isteyen herkesi kabul etmesi ile birlikte 300 binin üstünde Türk ana vatana göç etmek zorunda kaldı. Göç her yönüyle zorlayıcı bir toplumsal olaydır. Hatta bırakın göç etmeyi, aynı mahalle içinde bir sokak arkaya bile ev taşımayı kimse istemez. Göç zordur, göç hüzündür. Göç, tarihi ve ataları belki de özgüveni bırakıp geldiğini ifade eden toplumsal bir olgudur. Göç ettiğinizde yalnızlaşır ve farklı alana girersiniz. Her ne kadar ana vatana göç etmiş olsanız, göç etkilerini her yaş için sürdürür. Hepimizin yaşadığımız alana dair hayalleri ve hedefleri vardı. Ben de o dönem göçlerinden olumsuz yönde etkilenenlerden oldum.
Türkiye’ye ilk geldiğinizde zorlandınız mı? Nasıl bir süreç geçirdiniz?
Tabii ki zorlandık. Her ne kadar dil konusunda zorlanmasak da toplumda kabul görme anlamında özellikle şu çok zorlayıcıydı. Bu, bugün yaşanmıyor ama o zamanlar yaşandı. Avrupa’da yaşayan gurbetçilerimiz içinde aynı şey olabilir. Buradaki isimleri gurbetçi orada ise Türk. Arada kalma ya da arafta kalma deniliyor olabilir buna. Bulgaristan’da yaşayan Türkler içinde, Bulgaristan’da yaşamak Türk olduğu için ayrı bir özellik olurken, maalesef eğitim seviyesiyle bağlı olarak buradaki bir kısım insanların özellikle Bulgar yakıştırması ve çocuklukta bu kelimenin bilinçsizce kullanılmış olması yaralayıcı oluyor. Yoksa biz hepimiz Türk çocukları ve Türk evladıyız, Evlad-ı Fatihanız. Rumeli yörükleri olarak ifade edilen Türkleriz.
Uzun yıllar Balkan Dernekleri Fedarasyonu Başkanlığı yaptınız. Balkan Türklerinin en büyük sorunu nedir?
Balkan Türklerinin sorunları artık son dönemde ortadan kalktı. Bunu ikili değerlendirmek lazım. Bir Türkiye’de yaşayan Balkan Türklerinin sorunları, iki Bulgaristan’da yaşayan Balkan Türklerinin sorunları. Türkiye’de yaşayan Balkanlıların kendilerinden kaynaklı özellikle göç sebebiyle ikamet sorunu oluştu ve çözüldü. O dönemde gelen çocukların eğitime adaptasyon sorunu oldu ve bu da çözüme ulaştı. Artık ikinci üçüncü nesiller oldu ve herkes Bulgaristan’da yapmış olduğu meslekleri burada da devam ettirebildiler. İlkokuldaki çocuklar pek zorlanmadı belki lise son sınıf öğrencilerimiz zorlandı. Neticede süreç içerisinde hızlı bir şekilde entegre oldular. Bugün 1989’dan göç edip gelen birçok eczacı, doktor arkadaşlarımız var. Hatta ve hatta lise son sınıfta gelip avukat olan arkadaşlarımızda var. Bu bir zorluk muydu? Zorluktu. Bunun dışında şu anda Türkiye’de yaşayan Balkan Türklerinin dernekleşme, sosyalleşme, kültürü yaşatmaya ilişkin beklentileri olabilir ama bunu zorluk olarak ifade etmemek lazım ve bu sorun olarak değerlendirilemez. Çünkü bu her şekilde çözülebilir. Balkanlardan göç edenlerin hepsi Türk’tür. Dolayısıyla başkalarını ötekileştirmek anlamında bunu söylemiyorum ama ikisi aynı statü ile dikkate alınması gereken şeyler değildir. Meseleyi ümmet nazarında dikkate aldığınız bir tık daha üste çıkmış, o zaman ümmete ilişkin zorluklarından ve göçten kaynaklı sorunları halletme zorunluluğu ümmete de ev sahipliği yapacak Türk vatanının Türk yurdudur. Bu bambaşka sorunsal ve bunu birbirini ayrıştırma anlamında söylemedim. Anayurt herkese yetecek şefkate ve coğrafyaya sahiptir.
Hayalinizde siyasete girmek var mıydı? Size teklif mi geldi? Yoksa siz mi meclis üyeliğine aday oldunuz?
Hayalimizde siyaset yapmak çok yoktu. İlk teklif kulakları çınlasın hala sağ olan Süleyman Arduç’dan geldi. Süleyman Arduç eski spor müdürümüz. Kendisi o zaman aday adayıydı. Meclis üyesi olmaya ilişkin bizi partiye götürdü ve kaydettirdi. Balkan Göçmenleri Derneğinde o zaman yöneticiydim. Sonrasında ise bir vesile balkan kökenli olduğunu bildiğim Muharrem Tozçöken ile yollarımız kesişti. Kendisinden de ricacı olduk. Muharrem bey ise o zaman ki il başkanımız ve diğer milletvekillerimize bize referans olarak söylemek suretiyle meclis üyeliğine ilk adımımızı atmamızı sağladı. Meclis üyeliğinde ise çok kritik yerdeydik. Benden sonra ise zaten bir kişi çıktı. Bir sonraki süreçte ise bizim kalite ve kapasitemizi gören siyasetçi arkadaşlarımız bizi birinci sıraya koydular. Birinci sıradaki süreçten sonra meclis üyeliği yaptık. Hem Odunpazarı hem Tepebaşı ve hem de Büyükşehir’de meclis üyeliği yapma fırsatı bulduk. Siyaset zor bir alan, siyasete hevesli olanlara siyaseti önerir, siyasete hevesi ve ilgisi olmayanlara da uzak durmasını öneririm. Siyaset zor bir şey, siyasetin içinde olup mutlak suretle kendi mesleklerini yapma konusunda hiçbir şekilde ihmal etmemelerini ve görmezden gelmemelerini tavsiye ederim. Hayatın devam ettiğinin bilincinde olmalılar.
Seçimde Cumhur ittifakının Eskişehir ve Türkiye’deki durumunu nasıl görüyorsunuz?
Elimizde son dönemin anketi var. Bunu çok önemli buluyorum. Genel merkezi, Ankara’nın yapmış olduğu bir anketti. AK Parti yüzde kırk çıkıyor. Cumhurbaşkanımızın oy oranları yüzde kırk yedi yüzde kırk sekiz çıkıyor. Buradan Milliyetçi Hareket Partisinin oyları yüzde sekizden aşağı değil. Cumhur ittifakının özellikle son süreçte EYT, 3600, Memur Zamları ve Asgari Ücret zamları gibi Türkiye’nin çözülemeyen kronik sorunlarının çözülmesiyle yukarıya doğru bir ivme kazandığını değerlendiriyoruz. Umut ediyoruz enflasyonun çözülmesiyle bu ivme artarak devam edecek. AK Parti sindire sindire yukarıya çıkmaya devam ediyor.
AK Parti iktidarında Eskişehir’in hak ettiği yatırımları aldığını düşünüyor musunuz?
Aldığını düşünüyor ve daha da alması gerektiğine inanıyorum. Eskişehirlerimiz hizmetin en iyisini almayı hak ediyor. Bu hizmetler arasında ne sayabiliriz: Güney Çevreyolu yapılması lazım ve yatırım programında var. Hızlı bir şekilde Seyitgazi-Kırka yolunun öncelikle yapılması lazım ve yatırım programında var, diğer Sarıcakaya, Mihalgazi, Alpu, Mihalıççık yollarımız devam ediyor. Bunlar Eskişehir için hükümet anlamında yapılması gereken en önemli yatırımlar. Güney Çevreyolu Eskişehir trafiğini rahatlatır mı? Yüzde yirmisini rahatlatır. Yüzde seksenlik sorun devam eder. Buna ilişkin yan yolları açmak suretiyle özellikle sanayi ile kartal kavşağı arasında yan yollar alternatif çıkış yolları yapmak suretiyle Eskişehir trafiği çözülebilir.
Sizce Eskişehir'in en büyük sorunu ne? Eskişehir'in geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Bir önceki soruyla bağlantılı bir cevap Eskişehir’in en büyük sorunu trafik sorunudur. Fakat kuraklık sürecinde Eskişehir’in sorunu su sorunudur ve hatta Türkiye’nin de Dünya’nın da en büyük sorunu su sorunudur. Bugün itibariyle bildiğimi dile getireyim, Eskişehirlilerin yüzde yetmişi trafik sorunu var diyor, ulaşım sorunu var diyor. Hatta ve hatta özelleştirip spesifik tramvay sorunları da var diyen az değil.
Seçimde milletvekili aday adayı olacak mısınız?
Biz genel merkezimin talimatları doğrultusunda hareket ederiz. Genel merkezimiz ‘aday adayı olmak için istifa et’ derse istifa ederiz. Bunu da kıymetli buluruz ve bizi genel merkezimizin önemsediği için istifa ettirdiğini düşünür ve değerlendiririz. Bunu da önemli buluyorum. Açıkçası siyasetçi olarak Eskişehir’de ayak basmadığımız yer olmadığını düşünüyor ve bununda bizim için bir avantaj olduğunu değerlendiriyorum.
Avukat Zihni Çalışkan mı? AK Parti İl Başkanı Zihni Çalışkan mı?
Hepsinin en özelinde özgürlük çok kıymetli. Avukatlık da çok kıymetli ama ben hiçbir zaman kendimi Avukat Zihni Çalışkan olarak değerlendirmedim. Bu bir meslek, herkesin yapmayı arzuladığı bir meslek gibi onun bir sıfat ve bir vasıf olarak bana değer katarak toplumda yer edinmeyi arzulamadım. Toplum bizi Zihni Çalışkan olarak tanıdığında, sevdiğinde çok kıymetli ve değerli. AK Parti İl Başkanı Zihni Çalışkan’ı ise bunu da şöyle önemsedim. Koltuktan güç alan değil, koltukla birlikte şehre güç verebilen bir insan olmayı arzuladım. Bu yüzden ister tarım ister spor ister Milli Eğitim ister ulaşım alanlarında belki sayamadığımız diğer alanlarda şehre değer katmayı ve yatırıyım getirmeyi arzulayan bir yapımız, tarzımız oldu. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Eskişehirli tüm hemşerilerimiz için yapacağımız her bir yatırımın çok önemli olduğunu ve önemsendiğini düşünüyorum.
Eşiniz ile nasıl tanıştınız? Ona nasıl evlilik teklifi ettiniz? Evliliğinizdeki mutluluğun sırrı nedir?
Eşimle açıkçası biraz aile ortamında tanıştık. Birebirde çok özel bir şekilde güzel ve özel bir akşam yemeğinde teklif ettim. Evlilikte mutluluğun sırrı ise ‘hanımı dinlemek.’ Yani bu şöyle; eşlerin birbirine değer vermesi çok kıymetli. Herkesin yaradılış özellikleri de çok kıymetli. Birbirinizi çok iyi tanırsanız evliliği yürütmek çok kolay ve hiç zor değil. O empati yapabilecek özgüvene sahip olacaksınız. O şekilde evlilik çok rahat yürür. Ben bekarlık sultanlık diyenlerden değilim, evlilik sultanlıktır. Ben evli olmayı çok kıymetli buluyorum, Allah razı olsun eşim bana her yönüyle çok iyi bakıyor ve ilgileniyor. Her ikimizde aynı yönde hayatlarımıza devam ediyoruz. Allah razı olsun ben eşimden çok memnunum.
Zihni Çalışkan’ın hayatında kırılma anı neydi?
Hayatımda birçok kırılma anı oldu. Birincisi göç bir kırılma anı, ikincisi askeri okula gitmem bir kırılma anı, üçüncüsü ayrılıp avukat olmam bir kırılma anı, dördüncüsü meclis üyeliği bir kırılma anı, dernek başkanlığı bir kırılma anı ve il başkanlığı bir kırılma anı. Bunların hepsinin kırılmasında en temel önemsediğim şey sakin güç önemli. Durmadan karınca misali yavaş yavaş o hedefe gittiğiniz zaman başarı o hedefe yaklaşmayı mümkün kılıyor. Ben hep tırnaklarımla çok şans ile yolum kesişmeden başarıyı yakaladım. Çok çalıştım, çok mücadele ettim, bıkmadım ve yılmadım. Bunun herkes için başarıyı getireceğine inanıyorum. Fakat şu böyle bir şey değil bakıp bugün adama bak bu yaşta şu olmuş! Tamam iyi de durup bir geçmişe bakmak lazım. Yani birisi yirmi yaşında, yirmi iki yaşında başarılı olduysa mutlaka onun hikayesinde on yedisinde on sekizinde zorluklar ve mücadeleler vardır. Mücadele ederek başarının yakalandığını düşünüyorum. Bu kırılmalar önemli, biraz da nasibe de çok inanıyorum. Nasibiniz olduğunda bu geliyor. Ben 2014’de ilçe başkanı olamadığımda çok üzülmüştüm ama 2018’de beni şehirde değil il başkanı yaptılar, Çalışma ve nasip hayata çok şey kattığını düşünüyorum.
Zihni Çalışkan en son ne zaman ağladı?
Bunu duygusallaştığım anlarda her zaman hissedebiliyorum. 15 Temmuz benim en duygusallaştığım anlardan bir tanesidir. Her izlediğimde duygusallaşırım ama bu sadece 15 Temmuz ve siyasetle birleşmesi anlamında söylemem bunu. Ben Türk toplumunun hassas manevi değerlerin ilişkin her söylem, eylem ve görselde duygusallaşırım. Bu çok yoğun bir ağlamaya dönüşmez ama bir hüzünlenme bir damla gözyaşı ve gözlerdeki buğulanmayı ifade eder. Bazen bunu İstiklal Marşı okurken hissederim. Bazen bir çocuğa dokunurken hissederim. Bunlar çok kıymet ve anlık yaşanan şeyler. Duygulanmamızı gerektiren her anda duygusallaşır ve bunu hissederim.
En çok neye kızarsınız?
Gayretsiz ve tembel insana çok kızarım. Bunu da kabul edemem. Çalışmayarak bir şey elde etmiş olmak kıymetli değil. İnsanların kapasiteleri yeterli olmayabilir ama gayret göstererek çalışmış olmaları kıymetlidir ve başarısız olmaları sorun değildir. Bunun ise zekayla ilgisi yoktur.
En çok neye gülersiniz?
Komik olan her şeye gülerim. Gülmeye ihtiyacımız da olduğunu düşünürüm. Zeka dolu yapılmış espriler hoşuma gider. Bu bana karşı yapılsa ve beni mahcup etmiş olsa bile çok hoşuma gider. Tabii bu rencide edecek seviyeye ulaşmadığı sürece benim için değil ama oldukça kıymetli bulurum ve hoşuma gider.
Asla yapmam dediğiniz bir şey var mı?
Şunu yapmıyorum. Kırıcı da olsa hiç kimseye yalan söylemiyorum. Bir şeyin olamayacağını uzun da olsa doğrusuyla konuşarak söylüyor ve yalan söylemiyorum. Yalan söylemenin doğru olmadığını düşünüyorum.
Hangi konu açıldığında sıkılırsınız? Yani onu konuşmak istemezsiniz o konuyu.
Özellikle övülmek güzeldir ama övülmeyi de ayarında ve sınırında yapmak gerekir. Tanımadığım çevreye girdiğimde sıkılırım.
Zihni Çalışkan zor bir insan mıdır?
Zor bir insandır. Onu da az önce söylediğim şeyden giderek anlatayım. Zihni Çalışkan ile meslek hayatında çalışmak zordur. Tembel insanlardan hoşlanmam ama Zihni Çalışkan’a il başkanlığının kazandırdığı önemli şeylerden bir tanesi de insanları mevcut haliyle kabullenmek ve onlara mevcut halleri ile imkanlar dahilinde yardımcı olma çabasını göstermektir. Bu güzel bir şey ve bunu önemsiyorum. Zihni Çalışkan zor bir insandır, ben bunu böyle değerlendiriyorum. Hem ailesi anlamında hem sosyal ilişkileri anlamında hem de çalışma hayatı anlamında zordur. Ben bunu böyle değerlendiriyorum. Dostluk içinde sevgi içinde çaba sarf etmek gerekir. Sadece salt sevme anlamında değil, onun da beni sevmesi anlamında çaba sarf etmesi gerekir. Bu da zor insan olma olgusunu ortaya çıkartır.
Kendinize neyi değiştirmek istersiniz veya hangi özellikleri eklemek istersiniz?
Bu zor olma insan özelliğimi değiştirmek isterim.
Haberes okurlarına son bir mesajınız var mı?
Ben sizi çok eskiden beri tanır ve ailenizi de tanırım. Severim ve değerde veririm. Belki 20 yıla varan bir dostluğumuz var. Çok iyi bir diyaloğumuzun olduğunu ve geliştiğini biliyorum, bunu da önemsiyorum. Asgari müşterekte buluşabileceğim insanlardan birisi olduğunuzu, sizin de bizimle olan diyaloglarınızda iyi olduğunuzu ve geliştiğinizi biliyorum. Aynı şekilde bunu da çok önemsiyorum. Kıymet verdiğimiz, sevdiğimiz hem kişilik hem gazetecilik meslek anlamında hem de ailesi anlamında değer verdiğimiz bir yerde duruyorsunuz. O yüzden mutluyum. Sizin şahsınızla da haberes ailesini tanımış olmak ve ufak da olsa bu söyleşiyle katkı sağlamak beni de mutlu etti. Umut ediyoruz, hepimiz için başta sağlık olmak üzere huzur dolu bir süreç her birimizi ayrı ayrı bekliyordur. Söyleşi içinde çok teşekkür ediyorum. Saygılarımla…