Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç; “Eskişehirliler, insana verilen değeri çok iyi fark edebilen ve bunu takdir eden, karşılığında destek veren bir özelliğe sahiptir.”

Hayata geçirdiği projelerle Tepebaşı’nın kaderini değiştiren insanların Tepebaşı’nda yaşamaktan gurur duymalarını sağlayan Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, Haberes Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ayhan Aydıner’e çarpıcı açıklamalarda bulundu. Ataç; “Eskişehirliler, insana verilen değeri çok iyi fark edebilen ve bunu takdir eden, karşılığında destek veren bir özelliğe sahiptir” dedi.

Ahmet Ataç nasıl bir çocuktu? Çocukluk yıllarınızda en büyük hayaliniz neydi? O yıllarda da arkadaşlarınıza liderlik ediyor muydunuz?

Çocukluğumda öyle çok yaramaz bir çocuk değildim ama istediğim oyunları oynardım. Mesela ilkokuldayken anneannem, dedem yukarı mahallede, o tarihi evlerden bir tanesinde otururlardı. Özellikle yaz tatilinde babam biraz disiplinli bir adamdı, korkardık yani babamdan. Hem severdik hem de korkardık. Biz Yediler’de oturuyorduk.  Çocuktum o Yediler Parkı git git bitmezdi bize o kadar büyük gelirdi ki sonradan bakıyorsun iki adım yer. Dedemlerin evine giderdik.  Çünkü evde at vardı, inek vardı, tavuk vardı, kedi vardı, köpek vardı. Çünkü onlar tarımla uğraşıyorlardı o zaman. Mesela Odunpazarı Belediyesi’nin olduğu yer harman yeriydi.  Verem hastanesi vardı orada. Onun bitişiğinde harman yaparlardı. Döven kullanmaya giderdik. Mesela abimin atı ayrıydı, benim atım ayrıydı. O zaman bisiklet var herkesin. Biz de ata binerdik. Dövene binmek ve döven kullanmak müthiş hoşumuza giderdi. Ama bayağı saatlerce kullanırdık. Orada meyve ağaçları vardı.  Bir de bizi çok severlerdi. Biz de onları severdik. Büyüklerimiz hiç kızmazlar, etmezler. Gene ufak tefek yaramazlıklarımız olurdu. Velhasıl bir de mesela öğlen eve döneceğiz. Babam sofrada kimseyi eksik istemez. Herkes sofrada olacak ve hatta yetişmek için ayakkabılarımı elime alır yalın ayak koşardım. Kan ter içinde yetişirdim zılgıtı yememek için. Çok mütevazı yaşanırdı. İşte evlerdeki koşullar ama yani Allah'a çok şükür rahmetli babam fırıncılık yapıyordu kazancımız herhalde iyiydi. Mesela evimizde buzdolabımız da vardı. Babam müziği falan çok severdi. Pikap falan da vardı. İşte o yetmiş sekizlik denen plaklar var. Yani Türkçe Türk sanat müziği plakları onları dinlerdi. Mesela o şarkılar hâlâ kafamdadır. Bin dokuz yüz altmıştı herhalde. Bisiklet aldı bana. Çok sevindiydim. O zaman o tarihte, elli dokuzda Engin Ataç AFS öğrenci programı vardı. Onunla Amerika'ya gitmişti. Ben o zaman yalnızdım. Kız kardeşim de vardı o zaman iki yaşındaydı. Babam mesela araba almadı. Araba aldıramadık. Belki alım gücü yoktu veya annem, ‘bizim kaza yapacağımızı kullanıp bir şey başımıza bir şey geleceğinden korktuğundan almaz’ derdi.  Ortaokulda akordiyon çalmaya başladım. Yazın ve okul zamanında hafta sonları ders alırdım. Akordiyon çalmasını bilen hocalar vardı.

Maarif Koleji'nde grubunuz da varmış.

Tabii tabii. Ben lise dönemlerinde çok iyi akordiyon çalardım. Çift el ve mesela o tangolar, masa dobleler hepsini çalardım böyle. O günün parçaları vardı. Yabancı parçalar. Sonra üniversiteye giderken nedense akordiyonumu götürmedim ve uzaklaştım. Ben çok pişmanım şimdi tabii. Şimdi de elime almıyorum. Hani biraz uğraşsam çalarım belki ama hiç boşu boşuna öyle bırakmışım.

Sanata olan ilginiz o yıllarda mı başladı?

Evet o yıllarda başladı. Müzikle beraber ha bir de resim yeteneğim iyiydi. Yani o zaman böyle sanatın pek değeri yoktu. Resim yapıyor diye babam kızardı. ‘Resim yapacağına matematik çalış’ derdi. ‘Resim yapıp ne yapacaksın’ derdi.  Ama ben gizli gizli yapardım gene. Sonra akordeon çalmamda benim o açıdan dünyaya bakış açımı değiştirdi.

Çocukken en önemli anınız neydi?

Babam Asker emeklisiydi. Sonra Köprübaşı’nda fırın ekmek fırını açtı. Bizi de sıkı sık fırında görevlendirirdi. Çalışan adam izine çıkardı, abim ile ikimiz dururduk.  Boyum yetişmezdi ama işçiler izne çıktığında tezgâhta dururduk. 1 ekmeği 4’e bölerdik, işçiler çeyrek ekmek alırdı. Öğlen külahla üzüm falan satılırdı, üzüm yerlerdi. Onla doyuluyordu, ekmeğin kalitesini, büyüklüğünü düşünün. Babam gece bir şey olursa, bizi de kaldırırdı. Beraber yukarda hamurhanede ertesi günün hamurunu hazırlanır, mayalanırdı. Biz de bakardık, yardım ederdik. Bu deneyimlerin, bu günlere çok yansıdığını hissediyorum. Hatta zaman zaman otururum yan komşumuzdan itibaren belli alanlardaki esnafları tek tek sayardım, yani yazardım. Yani mesela fırının bitişiğinde börekçi vardı dışarda. Güğüm kazanı kaynardı, onu arada göstermek için karıştırırlardı. Ondan saplı bardakta bir bardak süt alırdık, biraz kıymalı börek kestirilir onunla kahvaltı yapılırdı. Herkesin herkesi tanıdığı dönemlerdi. Esnaflık çok farklıydı, bir okuldu orası. Halkın içinden çıkınca halktan biri oluyorsun.

Uzun yıllar Diş Hekimleri Odası Başkanlığı yaptınız. O yıllarda toplumsal konularda öne çıkan bir isimdiniz. Bu çalışmalarınızla ilgili söylemek istedikleriniz neler?

Biz Eskişehir’de 1987’de müteşebbis heyet, kurucu heyet olarak görev aldık. 1987’de bu işe başladık. En az 100 kişinin kayıt olması gerekiyordu. Eskişehir, Afyon, Bilecik, Kütahya olarak 4 ili bir araya getirdik ve çalışmalarımıza başladık.  O dönemde odanın bir barınacağı bir mekan dahi yoktu. Çalışmalarımızı genelde muayenehanelerimizde sürdürüyorduk çünkü odanın bütçesi yoktu. Kayıtların tamamlanmasının ardından seçim yapıldı. Aynı ekip göreve geldik ve o tarihten 1999’da belediye başkanı seçilmeme kadar, 13-14 yıl boyunca Eskişehir’de oda başkanlığını sürdürdüm.  Bu süre boyunca da toplumsal olaylara karşı duyarsız kalmadık elbette. Mesela 24 Ocak 1993’te Uğur Mumcu’nun katledilmesinde, odamız ile birlikte bu olaya büyük tepki göstermiştik. Katliama sessiz kalmayarak, Eskişehir’de binlerce kişinin katılımı ile düzenlenen gösterilerde, en ön sıralarda yerimizi almıştık.

Hayalinizde siyasete girmek var mıydı? Belediye Başkanlığını düşünüyor muydunuz? Size adaylık teklifi kimden geldi?

Hayalimde doğrudan siyaset yapmak yoktu aslında. İçimdeki arzu daha çok şehrime, insanlarıma hizmet etme isteğiydi. Hayatım boyunca da ülke ve kent meselelerine karşı da son derece ilgiliydim. Doğal olarak bu ilgi ve istek, beni siyaset yoluna sokmuş oldu. Askerden döndüğümde 1971 yılında, ilk işim muayenehanemi açmak ardından da CHP’ye üye olmak oldu. 1971’den 1999’a kadar da siyasi faaliyetlerinin içinde oldu. Her zaman ön planda olmasam da parti çalışmalarının içindeydim. Adaylık sürecimiz ise rahmetli Bülent Ecevit’in, Yılmaz Büyükerşen Hocamı Büyükşehir Belediyesi, beni de Tepebaşı Belediyesi için belirlemesi ile gerçekleşmiş oldu.

 

Bir şehir efsanesine göre “1999 yılında DSP’nin Eskişehir Büyükşehir adayı önce sizmişsiniz.  Milletvekili adayı olmak için istifa eden Yılmaz Hoca Büyükşehir’e aday yapıldığı için Tepebaşı’na aday yapıldınız” diye. Bu konuda düşünceleriniz neler?

1999’un Nisan ayında adaylığımız netleşmişti. Üniversitedeki odasında Aralık ayında falan Yılmaz Hoca’yı ziyaret ettim. O zaman rektör Yılmaz Hoca değil ağabeyim Engin Ataç’tı. Yılmaz Hoca’ya, ‘Siyasete girecek misin?’  diye sorduğumda, ‘Gireceğim’ dedi. Milletvekilliği olursa Milli Eğitim Bakanlığı düşündüğünü söyledi.  Bunun üzerine benim de Büyükşehir’e aday olmamı ve birbirimizi desteklememizi konuştuk. Sonrasında ara sıra konuşmalarımız oluyordu, kamu görevlilerinin istifa etme dönemi vardı. Yılmaz Hoca akademisyen, ben de o zaman Mediko Sosyal Hastanesi’nde çalışıyordum. DSP’de zaman zaman çalkantılar, istifalar oluyordu. Bir pazartesiydi, ben gene Yılmaz Hoca’nın yanına gittim. Rahmetli Bülent Ecevit aradı, konferans görüşmesi yaptık. Oradan dinliyorum, Ecevit şöyle dedi, ‘Eskişehir’de 2 tane milletvekili var, Necati Albay ve Mahmut Erdir. (Mahmut Abi de bizim yakınımızdı.) Yerlerinde kaldılar, benim yanımdan ayrılmadılar. Korumak zorundayım, seni de 3. sıraya koyamam’ dedi. ‘Sen Büyükşehir Belediye başkanı ol, Ahmet Bey de ilçelerden birini beğensin’ dedi.  Ben Tepebaşı olsun istedim, öyle başlandı ve mücadeleler ile rahat bir seçim kazandık.

Diş Hekimi Ahmet Ataç mı Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç mı?

Aslında her ikisi de iç içe geçmiş durumda diyebilirim. Her ne kadar deneyimli bir yerel yönetici olsam da olaylara daima bir hekim gözüyle bakıyorum. Güzel kentimizde, insanlarımızın tamamının sağlıklı yarınlara ulaşabilmesi için durmadan çalışıyoruz. Çocuklarımızdan kadınlarımıza, deneyimli büyüklerimizden engelli bireylerimize kadar herkesi kapsayan, kaliteli hizmetlerimizin eşitçe dağılması için çaba gösteriyoruz. Bu anlayış ile hayata geçirdiğimiz çalışma ve projelerimiz de ülkemizde örnek gösteriliyor, takdir topluyor.

Tepebaşı halkı sizi dört defa Tepebaşı Belediye Belediye Başkanı seçti. Odunpazarı’nda oturanların büyük çoğunluğu ‘Keşke Ataç Tepebaşı değil de Odunpazarı Belediye Başkanı olsaydı’ diyor. Tepebaşı’na gıptayla bakıyor. Eskişehir’de her kesimden insan tarafından çok sevilen bir isimsiniz. Bunu nasıl başardınız? Ahmet Ataç Eskişehirli hemşerilerini nasıl tarif eder?

Eskişehirliler, insana verilen değeri çok iyi fark edebilen ve bunu takdir eden, karşılığında destek veren bir özelliğe sahiptir. Burada insanlarımız ile uzun yıllara dayanan bir samimiyetimiz var. Bu samimiyet ile ortaya koyduğumuz başarılı çalışmalar, uluslararası düzeyde ses getiren projelerimiz söz konusu.  Hemşerilerimiz de ortaya çıkan kaliteli hizmetin eşitçe dağılmasından ve toplumun her kesime ulaşmasından dolayı çok memnun. Siyasi görüş fark etmeksizin, herkes başarıyı görüyor ve devamı için bizleri destekliyor. Bizleri, hizmetlerimizi tanıdıkça destekleri daha da artıyor. Eskişehirliler, yerel yönetim seçimlerinde partilerin değil, şahısların önemli olduğunu iyi biliyor. Genel seçimlerde ise adından da anlaşılabileceği üzere genel siyaset daha belirleyici olabiliyor.

Başkanım Sena Hanım’la nasıl tanıştınız? Ona nasıl evlilik teklifi ettiniz? Evliliğinizdeki mutluluğun sırrı nedir?

Sena’yla tanışmamız bir tesadüf oldu. Ben eşimden ayrılmıştım. Bir bekârlık hayatım oldu. Baba evindeydim. Kızım o zaman üniversiteye daha gitmemişti. Annem, babam, kızım kalıyordum. 1990’da babam vefat etti. 1998’ de annem vefat etti. Sena İngiltere'de lisan kurslarına gitmiş. 1999 yılında Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesini bitirmişti. Tabii tanımıyordum.  Oğuzhan Özen  onu üniversiteden tanıyormuş. Bizim eski özel kalem Banu’da vardı. Onlara 1999 seçim kampanyasında gelin çalışın demiş. Oğuzhan Özen, Yılmaz Hoca ile seçimde birlikte çalıştık. O vasıtayla tanıştık. Benim hiç aklımda evlilik yoktu. Önce arkadaş olduk.  Daha sonra iş ciddiyete döküldü. Tanışmamızdan üç sene sonra evlendik. Tabi ki günü gelince evlilik teklifini yaptık. 2003 yılı Mayıs ayında evlendik.  Bugün hala evlendirirken evliliğin anahtar kelimesi sabır derim. İnsanlar birbirlerine sabırlı davranmayı bilirlerse evliliğe kolay kolay bir şey olmaz. Yani çok afaki şeyler olmadıktan sonra. Bir gün işte ne diyeyim? Eşine sinirleniyorsun veya eşin sana sinirleniyor ama neticede o hani böyle bir iz bırakacak şeyler değil. Unutuyorsun veya karşılıklı özür diliyorsun. Evlilik devam ediyor. Ama bozmak o kadar kolay ki. İki tarafın da elinde olan bir şey. Ama insanlar evlilik koşullarına dikkat ettikten sonra o yürüyor yani.

Sizce Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı sizce kim olmalı?

Kemal Kılıçdaroğlu. Koşulsuz yani. Mesela şöyle bir görüşler var. ‘Ekrem İmamoğlu ondan fazla oy alır. Mansur Yavaş ondan fazla oy alır’ gibi anketler de var, görüşler de var. Ama şu var, o görevi en iyi yapabilecek kişi Kemal Bey’dir. Çünkü Kemal Bey'in otuz yıl bürokrasi deneyimi var. Cumhurbaşkanı, ben ekonomistim diyor ama Kemal Bey bu işi gerçekten bilen bir insan. Aynı zamanda hesap uzmanıdır. Türkiye’de hesap uzmanlığı da çok önemli bir branştır. Türkiye'nin bütün bu vergi veya gelir konularında bütün Türkiye'yi tarayan bir ekiptir onlar. Mesela bizim Eskişehir'e de hesap uzmanları gelirdi. Hepimizi kontrol ederlerdi. Defterlerinize bakar, şunları yapın derlerdi.  Bir de şöyle bir şey vardı. Rahmetli Vehbi Koç bütün o gelir sistemlerini hesap uzmanlarından aldığı elemanlarla yönetirdi. Çok değerli insanlardır hesap uzmanları. Çok da iyi dostlarım var o konuda. O açıdan Kemal Bey bu konuda biçilmiş kaftandır.

Sizce Eskişehir'in en büyük sorunu ne? Eskişehir'in geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Bence Eskişehir'in şu andaki sorunu trafik ama dünyada trafik sorunu olmayan kentler yok. Biz Eskişehir'deki en büyük yumuşak karnımız bisiklet yollarının olmaması. Eğer bu şehirde bisiklet yollarını hayata geçirebilsek inanın bu trafik yüzde elli azalır. Kopenhag'a Dünya Sağlık Örgütleri’nin toplantısına gittim. Kopenhag, kıştı. Baktım ciddi bir trafik yok. Hakikaten yok yani. Ertesi gün bizim toplantılar başladı. Kopenhag Belediye Başkanı, şu anda harcanan parayı hatırlayamıyorum yani yanlış bir şey söylerim diye söyleyemiyorum. Bisiklet yollarına çok ciddi bir yatırım yapmışlar. Ondan sonra trafiğin azaldığını ifade ediyor. Eskişehir bisiklet açısından çok deneyimi olan bir şehir. 40-45 yıl önce fabrikalarda bugün o arabaların durduğu otoparklar hep bisiklet doluydu.  Dağıldığında bütün caddeler bisiklet dolardı. Hatta o zaman Çin gibi tabir ederdik.

TRT’de o yıllara ait bir belgesel izledim.  TÜLOMSAŞ’tan çıkarken herkes bisikletle çıkıyordu.

Tabii tabii. Muayenem 1980 yılında şimdiki yerine geçti. (Kızılcıklı Caddesi Nayman Sokak) O dönemde aşağı yukarı beş bin kişi çalışıyordu TÜLOMSAŞ’ta. Oradan böyle direkt caddenin sonu gözükürdü. Geldiğinde böyle dediğin gibi büyük bir bisikletli grup gelirlerdi. Onun için bence Eskişehir'e süratle bisiklet yollarının yapılması lazım.

Ahmet Ataç’ın hayatında kırılma anı neydi?

Ben mesleğimi de çok severek yaptım veya hakikaten mesleğimde de çok iyi noktadaydım. Kazanç anlamında değil yani hekimlik becerisi anlamında söylüyorum. Hakikaten hani benim yaptığım işler dışarıda, yurt dışında bile çok takdir gören işlerdi. Bunu hastalarım söylerdi bana. Benim Amerika'dan, Almanya'dan, Fransa'dan, İsviçre'den birçok yerden hastam vardı. Büyük de keyifle, çok da severek yaptım. Yani dünyaya gelsem tekrar gelsem gene diş hekim olurum veya tıp hekimi olurum. Yani hekim olmak isterim. Belki bugün çok yerde de söylüyorum. Bugünkü başarımda hekimlik duygusu çok önemli. Ondan dolayı başarım var. Mesela 15 sene oda başkanlığı yaptım. Oda başkanlığında bir yönetim nasıl olduğunu öğrendim ve onu uyguladım. Bugün yaptığım işlerde o başkanlık döneminde yaptığım becerilerin bir devamı olarak projeleri gösterebilirim.

Sizin Oda başkanlığınızın son dönemlerinde çömez gazeteciydim. Olaylara karşı çok duyarlıydınız. Halktan yana net tavır koyuyordunuz.

Tabii tabii.  Bizim odamız İstanbul Odası’na göre çok küçüktü.  Delege sayımız azdı. Ama Diş Hekimleri Birliği’nde çok saygın bir yerimiz vardı. Muhakkak bizden yönetime adam alırlardı, disiplin kuruluna adam alırlardı. Çok saygın bir odaydık. Bugün yine de saygındır. Ne diyeyim? Şehrinde yaptığın şeylerin yankılanması oralara gittiğinde senin itibarını daha farklı noktaya geliyor.

Hiç keşkeleriniz oldu mu?

Öyle büyük bir keşkem olmadı.

Ahmet Ataç en son ne zaman ağladı?

Ben çoğu zaman duygusal insanım. Mesela Çanakkale'ye gittiğimde hep gözüm yaşarır.. Çocuk Senfoni çaldığında gözüm yaşarır. Zihinsel engelli çocukları gördüğümde veya Gökkuşağı’nda gözlerim yaşarır. Tabii en son Melih'e çok üzüldüydüm. (Geçtiğimiz yıl vefat eden Tepebaşı Belediye Başkan Yardımcısı Melih Savaş)  Ona da çok ağladım.

En çok neye kızarsınız?

Yalana, iftiraya, çapsız insanlara.

En çok neye gülersiniz?

En çok güldüğüm fıkralar aklımda kalıyor. Yani çok böyle ince zekâ şeyleri. Benim espri yeteneğim yüksektir. Bazıları anlayamaz. Çünkü çok ince espriler yaparım. O açıdan hafızamda çok ciddi sayıda fıkra vardır. Ama benim güldüğüm fıkralar.

Asla yapmam dediğiniz bir şey var mı?

Yalan söylemem. Yalandan çok korkarım.

Hangi konu açıldığında sıkılırsınız? Yani onu konuşmak istemezsiniz o konuyu.

Son yirmi yılda bir kere yani ülke yönetiminin durumu hakikaten çok üzüyor beni, canımı sıkıyor. Hakikaten bazı şeyleri görmek istemiyorum. Dinlemek istemiyorum ama onun dışında mesela tabii siyasette de bazı şeyler oluyor. Onları artık burada söylememe gerek yok. Önce insanlar haddini bilmesi lazım. Gerçekten haddini bilmesi lazım. Dürüst davranmaları, efendime söyleyeyim net olmaları çok önemli. Bunlar olmadığı zaman sıkılıyorum.

Ahmet Ataç zor bir insan mıdır?

Gününe göre. Esasında ben çok toleranslıyımdır. Çok sabırlıyımdır. Sabır bana çok şey kazandırmıştır ama damlayı taşırdılar mı da o zaman zorumdur.

Başkanım kendinize neyi değiştirmek istersiniz veya hangi özellikleri eklemek istersiniz?

Belki biraz daha uzun boylu olmak isterdim.

Başkanım Haberes okurlarına son bir mesajınız var mı?

Bir kere çok güzel bir gazetecilik yapıyorsunuz. Hakikaten doğruları yazmaktan kaçmıyorsun. Kesinlikle yalan haber yapmıyorsun. Bu konuda seni kutluyorum. Senin yaptığın işler herkes tarafından beğeniliyor, takdir görüyor. Ama bazılarını rahatsız edebilir o ayrı bir şey. Çünkü biraz önce dediğim gibi doğruları yazıyorsun. Ama birçok insan senin yazdıklarını çok keyifle okuyordur. Çok emek verdiğin ve kalitesiyle hep öne çıkan Haberes Dergisi’ni de keyifle okuyorum. Herkesin mutlaka okumasını da tavsiye ediyorum.

Güzel dilekleriniz için teşekkür ederim.