Rumeli Balkan Müziğini gençlere sevdiren, bu kültürü yaşatan sanatçı Murat Balkan Haberes Dergisi’nin 45’nci sayısına konuk oldu.
Yazarımız Cem Aksu ile keyifli sohbet eden Balkan; “Ülkemizde sanat arınmalıdır. Bir eleğe koyup sallandırılmalı, düşenler yoluna, elekte kalanlar ile hak ettikleri için hem devlet hem de güçlü kişilerce desteklenmeleri gerekir”
Bize kendinizden bahseder misiniz? Nerede doğdunuz? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Nasıl bir ailede yetiştiniz?
31 Mart 1979 tarihinde İstanbul Bayrampaşa’da doğdum. Ailenin ilk çocuğuyum. 1983 doğumlu Elif adında kız kardeşim var. Dönem itibari ile 1980 ihtilalinin olduğu zor dönemlerde ekonomik sıkıntıların olması sebebiyle pek imkanlarımız olmasa da, ailemizin sevgi ve özverisi ile güzel bir çocukluk geçirdim. Bilirsiniz birçok göçmen aile aynı evde akrabalarıyla birlikte yaşarlar ben de aynı binada kalabalık bir ailede büyüdüm. Annem evlatlarına bağlı bir ev hanımı. Babam bir ilaç firmasında çalışmanın yanı sıra hobilerini meslek haline çevirmiş birkaç iş yaparak ailesini daha rahat yaşatmaya çalışan emektar bir babadır.
Müziğe olan ilginiz nasıl başladı? Sizi yönlendiren ya da keşfeden oldu mu?
Ben çocukken hatırlıyorum Annem ve babam kültür sanata önem veren, evde sürekli müzik dinleyen kişilerdi. Büyüdükçe müzik sanatının hem anne hem de baba soyundan gelen bir miras olduğunu fark ettim. Çünkü ailede herkesin müzik kulağı iyi ve sesi güzeldi. Babam yetenekli ve meraklıydı eve sürekli enstrüman alırdı. Ailece toplanır hep birlikte çalar söyler meşki muhabbet edilirdi. 7 yaşlarımda önce darbuka ile başlayıp piyano, akordeon, Org gibi tuşlu enstrümanları öğrendim. 9 yaşında ilkokul 3. sınıfta halk oyunlarına başladım ve dans yeteneğimi de keşfetmiş oldum. Ortaokul ve lise yıllarımda sürekli düğünlere giderek hem sahne tozu yutup tecrübelendim hem de para kazandım. Sonra 1997 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuvarını kazanarak Profesyonel müzik hayatıma adım atılmış oldum.
Siz Dünya Gençlik Festivalinde çok küçük yaşta ülkemizi temsil ettiniz. O festivalden bahseder misiniz? Katılmaya nasıl karar verildi? Bu festival sonrasında hayatınızda neler değişti?
12 yaşımda 1991 yılında İstanbul Anadolu Folklor Derneği ile İtalya’nın Sicilya Adası’nda gençlik festivaline katıldık. Dünyanın birçok yerinden yarışmacılar vardı. Bizim grubumuzda tek enstrüman çalıp şarkı söyleyen kişi olduğum için Akordeonum ile Sevgili Aşık Veysel’in
‘Uzun İnce Bir Yoldayım’ türküsünü icra ettim ve dansçı arkadaşlarım ile birlikte jüriden aldığımız yüksek puan neticesinde dereceye girerek. Ülkemizi en iyi şekilde temsil ettik. Yurda döndükten sonra kültürel ve sanatsal anlamda yolum daha çok açıldı daha güzel projeler üretmeye başladım
Türk ve Balkan müzikleri arasında harika bir köprü oluşturdunuz. Bundan bahseder misiniz bizlere? Neler yapıyorsunuz? Ortak projeler var mı?
Balkan kültürüyle yetişmiş birisi olarak Balkanlardan Türkiye’mize gelmiş soydaşlarımızın dili olduk aslında. Babam Hasan Balkan Makedonya Üsküp’te doğup büyüdüğü ve ata topraklarından aldığı kültürü bana devretmesi ile nesilden nesle ulaşımını sağlayan bir köprü görevi üstlenmiş oldum. Hala bu kültürü dansıyla müziğiyle en iyi şekilde aktarmaya devam etmeye çalışıyorum. Balkan enstrümanlarını Türkçe şarkılara, Türk enstrümanları da Balkan şarklarına harmanlayıp, orijinal balkan dilini Türkçeye çevirerek yeni jenerasyon ve herkesin anlayıp severek dinleyebileceği hale getiriyor. Sık sık konserler verip halkımızla bir araya geliyoruz.
Şimdilerde neler yapıyorsunuz? Sanat hayatınız ne şekilde devam ediyor?
2015 yılında hiç fark etmeden bir anda böbrek yetmezliği hastalığına yakalandım. Uzun yıllarca diyaliz makinasına bağlı yaşadım ama hastalığı hiç kabullenmedim. Herkesin farkındalığını arttırmak için Organ bağışı ile ilgili sosyal sorumluluk etkinliklerinde projeler yaptım. Bu yıl teyzemin kızının bana böbrek bağışlamasıyla nakil oldum ve çok şükür yeniden doğdum. Şimdi sözü ve müziği tarafıma ait olan ‘Yanmazsan’ adlı şarkım ile şubat ayında müzik piyasasına tekrardan merhaba diyeceğim. Dinleyeni, izleyeni bol yolumuz açık olsun.
Siz aynı zamanda müzik öğretmenisiniz. Gençlerin müziğe ilgisi nasıl? Genç öğrencilerinizle dersleri nasıl işliyorsunuz? Müzik alanında kabiliyetli öğrencileriniz için özel bir çalışmanız var mı?
Yaklaşık 15 yıldır İstanbul’da müzik öğretmenliği yapmaktayım. Gençler müziğe ilgili fakat aile içerisinde müzik sanatına meraklı kişilerin çocukları daha meyilli olduğunu gözlüyoruz. Müzik dinlenilen evdeki çocukların kulaklarının daha dolu olduğu fark ediliyor. Evde enstrüman çalan bireyler varsa çocukta da aynı etkileri okul içerisinde fark edebiliyorum. Ben genç jenerasyonun nabzını iyi tutabilen esprili, eğlenceli ders işleyen bir öğretmen olarak, gençlerin önce gönüllerine girerek müziği sevdirebildim. Derste enstrüman çalıyor, şarkılar söylüyor öğretmek istediğimi sıkmadan gençlerin seviyesine inerek başarılı sonuçlar aldım. Okul orkestraları kurup gençlerle birlikte aynı sahneyi paylaşınca biz bir ekibiz enerjisi ile çok başarılı müzisyen gençler yetiştirdim. Şu anda Güzel Sanatlar liseleri ve konservatuarlarda okuyan müziği meslek edinmiş bir sürü öğrencim var.
Ülkemizde sanata ve sanatçıya verilen desteği nasıl değerlendiriyorsunuz? Sanat ve sanatçılar hak ettikleri yerde mi? Neler yapılmalı sizce?
Ülkemizde sanatçı olmak kolay iş değil. Her işte olduğu gibi akıllı olmayı gerektirir. Sanat ne kadar duygu işi olsa da her şeyden önce bir üründür. O ürünü iyi pazarlayabilmek için şansın yaver giderse inandığın doğru insanlarla egosuz yürüyebilmektir sanat. Dinleyiciye kendini iyi ifade edebilmek için çok emek vermen, tecrübelenmen, hiç kimseye benzemeden işte bu benim demen gerekir. Sanatını duyanlar yorumunu, duygunu hissettiği zaman seni daha çok sever ve yüreklerine alırlar. O zaman sanatçı karşıdan aldığı sevgi ve ilgiyle daha çok üretir, mutlu olur ve enerjisiyle dinleyicisini mutlu eder. Ülkemizde sanat arınmalıdır. Bir eleğe koyup sallandırılmalı, düşenler yoluna, elekte kalanlar ile hak ettikleri için hem devlet hem de güçlü kişilerce desteklenmeleri gerekir. Böylece sanatçı daha çok üretmeli, halkına örnek olabilmeli, halkını aydınlatıp muasır medeniyetler seviyesini yükseltebilmelidir. Üzülerek söylüyorum ki şu şartlarda maalesef ülkemizde bu pek mümkün değildir.
Eskişehir’e hiç geldiniz mi? Neler söylemek istersiniz şehrimizle ilgili?
Eskişehir’e bir kere geldim fakat çok gezme imkânım olmadı ama biliyorum ki üniversitelerimiz olduğu bir aydınlanma şehridir. Türkiye’mizin yaşanılabilecek en kıymetli şehirlerinden biridir en kısa zamanda Eskişehir’de buluşmak ve görüşmek dileğiyle.