Ülkemizin sevilen müzisyenlerinde Rıza Silahlıpoda Haberes Dergisinin 33’üncü sayısına konuk oldu.

Yazarımız Cem Aksu’ya konuşan Silahlıpoda;Sanatçıya ilgi ve saygı bence şimdi çok çok daha fazla. Eskiden çok az bir kesim gidip izleyebiliyordu. Şimdi teknoloji o kadar gelişti ki her şeye çok kolay ulaşabiliyor dinleyiciler” dedi.

 Rıza Bey dergimize hoş geldiniz. Bize kendinizden bahseder misiniz? Nerede doğdunuz? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Nasıl bir ailede yetiştiniz?

5 Aralık 1946 yılında İstanbul doğumluyum. Anne tarafım Giritli, baba tarafım Arnavut. Çocukluğum Beyoğlu’nda geçti. Çocukluğumdaki Beyoğlu’nun güzelliğini ve muhteşemliğini hayatımın her evresinde yaşadım. Onun mutluluğunu her zaman yaşarım. Annem ressamdı aynı zamanda piyano da çalıyordu. Babam diş doktoruydu. Annemin piyanosunu dinleyerek ve evde sanatçı evi olduğu için sanat olaylarını takip ederek ama müzikle olduğunu hissettiren piyano bana çok yakın oldu. Ve çocuklukta dinlediğim bir melodiyi doğruya yakın çalınca annem beni bir hocaya götürdü. Hoca Fransız Bayan Tereza’ydı. O’da anneme, bu çocuğu biraz çalıştıralım ve konservatuvara gitsin. Konservatuvara 5 yaşında başladım. 3 yıl konservatuvar tahsilim oldu. Fakat yoğun tempoda ilkokulu ve konservatuvarı birlikte götüremediğim için ilkokula devam ettim. Müzik eğitimimi de özel derslerle devam ettim.

Çok küçük yaşta piyano çalmaya başladınız. Bu ilgi nasıl oluştu? Bunu keşfeden veya yönlendiren oldu mu? İlk eğitimi kimden aldınız?

Piyanodaki ilk eğitimimi önce Bayan Tereza ve daha sonra da konservatuvarda Verda Ün, eşi Ekrem Zeki Ün benim hocalarım oldu. Haftanın 3 günü piyano haftanın 2 günü de solfej dersleri alıyordum. Orada da Hulusi Gürses’ten dersler aldım. Eğitimim bu şekilde devam etti.

 “Ritim 68 Orkestrası” ile profesyonel müzik kariyeriniz başladı. Bu süreçten bahseder misiniz? Bu orkestranın oluşumu nasıl gerçekleşti? Kimler vardı bu orkestrada?

Eğitim hayatım hem okul hem de özel piyano dersleri olarak devam ediyordu. Lise son sınıf öğrencisi olmuştum artık. Ben lise son sınıfta iken, Yurdaer Doğulu orkestrasında profesyonel olarak çalan piyanist evleneceği için gruptan izin istemiş. Yerine bir piyanist arıyorlar ama kimseyi bulamıyorlar. O arada benim çok saygı duyduğum ve çok sevdiğim Üstün Poyrazoğlu Kervansaray’da kendi orkestrası ile çalışıyor. O’nun vesilesi ile Yurdaer Doğulu orkestrası ile 1965 senesinde ilk defa profesyonel oldum. 3 yıl birlikte çalıştım. Daha sonra da 1968 senesinde kendi orkestramı yani Rıza Silahlıpoda ve Ritim 68 orkestramı kurdum. Kurma nedenimde o yıllarda Yeşilçam oyuncuları şarkı söylemek için şov yapmak için gazinolara çıkıyorlardı. Ben de çok sevgi ve rahmetle andığım usta aktör Sadri Alışık’a eşlik etmek için orkestramı kurdum. Hatta ismini de Sadri Alışık ile koyduk. Uzun süre Sadri Alışık’a eşlik ettim. Daha sonraları neredeyse Türkiye’deki bütün sanatçılara eşlik ettik. Hatta yurt dışından gelen şarkıcılara da eşlik ettik.

Müzikal anlamda kendinizi nasıl tanımlarsınız? Genel anlamda taverna sanatçısı ya da sadece piyanist şantör demek doğru bir tanım olabilir mi?

1979’da müzik dünyasındaki farklılık yani orkestraların yemek ve dans müziği yaptığı gelenek değişmeye başladı. Artık yavaş yavaş tek çalan müzisyenlerin çıktığı orkestraların geriye itildiği bir dönem başladı. Bu nedenle ben de 1979’dan sonra tek başıma çalışmaya başladım. Orkestramla çok uzun yıllar çalıştığım için orkestra soundunu yakalayabilip tek başına o müziği sunabilmek için önce yurt dışında araştırmalar yaptım. Kimler nasıl yapmış, tek başına nasıl çalışmış araştırmaya başladım. 1979 yılının 29 Ekim tarihinde tek başıma çalışmaya başladım. O zaman ilk defa alt yapıyla piyanist olarak Türkiye’de ilk ben sahne aldım. Bir ritim box yardımıyla tüm alt yapıyı adeta bir orkestra niteliğinde kullanıp tek başıma ben çaldım. Böylece Türkiye’de yeni bir akımı başlatmış oldum.  Bir takım kelime farlılıklarıyla mesela taverna şarkıcısı, piyanist şantör batı normlarında çok az kişi vardı. Yavuz Özışık, İlham Gencer, Şefik Uyguner, Ferdi Özbeğen. Bu saydıklarım orkestra ile gelmiş daha sonra tek başına müzik yapan çok kaliteli ve doğru müzisyenlerdi. Ben bunların arasında alt yapıyla öne çıktığım için ne taverna müziğinde öndeydim ne piyanist şantördüm. Ben öncelikle yemek ve dans müziği özellikle de yabancı müzikle program yaparak yabancıların ententanier diye tabir ettikleri yani eğlendiren kişi olarak müzik yaptım. Ben kendimi öyle adlandırıyorum.

Sizlerin müzik yaptığı yıllarla bu dönemi karşılaştırırsak ne gibi farklar çıkar ortaya? Şimdi her şey daha mı kolay sizce? Sizler ne gibi zorluklar yaşadınız?

O yıllarla bu yıllar arasında çok büyük fark var. Bir kere o yıllarda müzik dinleniyordu. Şimdi dinleniyor ama seyrediliyor da. En büyük fark bu bence. Daha çok görsele dayanan bir farklılık var. O yıllarda sezon kış ve yaz olmak üzere ikiye ayrılırdı. Her sezon için yeni parçalar hazırlanırdı. O yaz 10 parça hazırlandıysa neredeyse tüm yaz sezonunu 10 parçayla bitirirdik. Kış sezonu içinde 10 parça yapıldıysa toplam 20 parça ile o yılı geçirirdik. Tabii ki kendi diğer repertuvarımızı da ekleyerek. Oysaki bugün her gün onlarca parça çıktığı için yeni bir repertuvar yapma gereği oluyor. Günümüzde teknoloji çok ileriye gitti. Şimdi artık sadece bir değil birden fazla mikser ile müzik yapabiliyorsun. Biz o yıllarda küçük bir ses tesisatıyla müzik yapardık. Her şeyi kendimiz yapardık. Şimdi profesyonel sesçiler ile her şey çok kolay.

Sanat yolunda etkilendiğiniz sanatçılar kimlerdir?

Bir kişinin iyi bir müzisyen olması için ya klasik eğitim alması lazım ya caz müziğini çok iyi bilmesi lazım derler. Bu ikisinden birini çok iyi bilen birisi geçek müzisyendir. Buna bestekarlık yönü ve aranjörlük yönü de eklenir. Benim de klasik müzikle ilgilenmiş olmam nedeniyle ben daha çok Fransız müziği ile ilgilendim. Fransız sanatçıları kendime yakın hissettim. Francis Lai, Michel Le Grand, Ennnio Morricone en çok etkilendiğim sanatçılardır. Fransız ve İtalyan sanatçılar daha çok etkilendiğim kişilerdir.

Yeşilçam film müzikleri ile ilgili çalışmalarınız var. Bunlar içinde sizi en çok etkileyen film hangisidir?

Orkestramla birlikte eski yıllarda çekilmiş Türk filmlerin neredeyse %70’inin dublajını yaptık. O zaman Metin Bükey yönetirdi bu kayıtları. Orkestramla çalarken üzerine TSM enstrümanları ve devlet opera ve konservatuvarından bazı sanatçıları bize eklenirdi. Büyük bir grup olarak film müziklerinin dublajını yapardık. Daha sonra benim de tek başıma birkaç tane filmde bu işi yaptığım oldu. İçlerinde en çok sevdiğim ve güzellikle hatırladığım sevgili Emel Sayın’ın oynadığı “Mavi Boncuk” filmidir.

Geçen yıllara bakarsanız sanata ve sanatçıya olan ilgi ve saygı günümüzde ne şekilde değişti sizce?

Sanatçıya ilgi ve saygı bence şimdi çok çok daha fazla. Eskiden çok az bir kesim gidip izleyebiliyordu. Şimdi teknoloji o kadar gelişti ki her şeye çok kolay ulaşabiliyor dinleyiciler. Biz TRT Ankara Televizyonunun deneme yayınlarında çalan bir orkestraydık. Daha sonra İstanbul televizyonu açıldığı gün açılışta görev almış bir orkestraydık. Bugün binlerce kanal var. O nedenle yeni çıkan sanatçıların çalışmalarını kolayca izliyoruz. Eski yıllarımızda da bizlere saygının ve sevginin üst düzeyde olduğunu söyleyebilirim. Buna bağlı olarak yurt dışında ülkemizi temsil ettik.

Eskişehir’e en son ne zaman geldiniz? Neler söylemek istersiniz şehrimizle ilgili?

Eskişehir’e defalarca balolar çalmaya geldim. İki kez Türkiye turnesi yapmıştık. İkisinde de Eskişehir vardı. Bunu dışında Hava Kuvvetlerinin yemeklerinde çaldım. Bunun dışında Anadolu Üniversite’sinin bazı balolarında, cumhuriyet balolarında hep çaldım. Eskişehir’i şehir olarak çok seviyorum. Birkaç kez yeni haliyle de gördüm. Sayın Yılmaz Büyükerşen’e çok büyük saygı duyuyorum. Onu Korhan Abay ile yaptığımız Çizgi Ötesi programında ağırlamıştık. Sayın Büyükerşen benim karikatürümü yapıp bana hediye etmişti. Hanımefendiye ve kendisine çok büyük saygım var. Ve o kadar büyük başarılara imza attı ki nerelere gitsem bana Eskişehir’i anlatmamı istiyorlar. En son 6 yıl önce rahmetli Halit Kıvanç, eşi Gülbin Hanım ve eşim ile geldik. Yeni halini muhteşem bir beğeni ile gördüm Eskişehir’in. İnşallah en yakın zamanda eşimle tekrar gelmek istiyoruz. Bana bu söyleşiyi hazırladığınız için çok teşekkür ederim. Bu arada sevgili Cem Aksu’nun da orkestra şefliği yaptığı bir konseri izlemek ve alkışlamak isterim. Sevgi ve selamlarımla.