Sevilen Ses Sanatçısı Nazire Savran Haberes Dergisi’nin 28’nci sayısının konukları arasında yer aldı.

Yazarımız Cem Aksu ile müzik dolu bir sohbet eden Savran; “Yerli olunmadan dünyalı olunmuyor. Yabancılar halkımızdan bizim müziğimizi çok daha iyi biliyorlar demek ki bizde bir sorun var” dedi.

Dergimize hoş geldiniz Nazire Hanım bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim. Ankara’da dünyaya geldiniz ve ilk musiki çalışmalarınız çocuk korosunda başladı. Sizi yönlendiren oldu mu? Ailenizde müzikle uğraşan başka kimse var mıydı?

Davetiniz için ben teşekkür ediyorum. İlkokul döneminde annemin müziğe olan ilgimi fark etmesiyle ilk yönlendirilmem başlamış oldu ve ağabeyimin ilkokul öğretmeni rahmetli Sadullah Savaş aynı zamanda okulda müzik öğretmenimizdi (Ağabeyim ve ben Moda İlkokulu’na gidiyorduk). İlkokul 3.sınıftayken TRT İstanbul Radyosu Çocuk Korosu benim yaş grubumda sınavla eleman alım duyurusu yapmıştı, sonrasında annemin sınav başvurusunu yapıp Sadullah hocamızın da çalıştırma ve katkılarıyla sınava girip kazanarak müzik hayatına adım atmış oldum. Profesyonel manada ailemde müzikle ilgili kimse yoktu ama annem çok büyük bir müzik aşığıdır. Türk Halk Müziği çok okur ve TRT dinlerdik. Yani evimizde radyomuz hep açıktı, etkisi benim için büyük oldu. Ağabeyim de Gazi Üniversitesi Müzik Fakültesi ve İ.Ü Devlet Konservatuarı Opera bölümü mezunudur.

 Yaşadığımız zaman dilimi içerisinde benim de büyük bir zevkle dinlediğim ve birçok müzik otoritesinin de övgüsünü almış çok önemli bir yorumcusunuz. Bu başarınız mutlaka çok çalışmaktan geçti ama siz neler kattınız bu anlamda kendinize? Nasıl çalıştınız? Neler yaptınız? Kimlerle çalıştınız?

Çok teşekkür ediyorum, bu güzel düşüncelere lâyık olabilmeyi diliyorum. Çalışmak tabii ki çok önemli. Hocalarımdan çok şey öğrenmeye çalıştım. Usta ve çırak ilişkisi zaman ve mekân ötesi bir ilişkidir. Konservatuvar ’da öğrenciyken hep onlarla olmaya çalışır, eserler üzerinde notlar alır, walkmanimle gezer, ders kayıtları alırdım. Ben hâlâ beynimde, gönlümde onlarla yaşıyorum. İlave olarak ne yapıyorum? Toplumun dışında yaşayamıyorum. Her şekilde içiçe olmalıyım (Toplu taşıma, çarşı, pazar vs... Beni her yerde görebilirsiniz.) Ortak duyguları, acıları, hüznü, mutluluğu her haliyle toplumla yaşamalıyım yoksa insan olamam. Duyguları bireyselliğe indirgediğinizde olan birçok varlığın idrak şeklini sınırlandırmış oluyorsunuz. Yani aldığım eğitimin dışında içim yaşamdan hep besleniyor. Aşık Veysel oturduğu yerden Âşık Veysel olmamış. Hayata dair çok tecrübeleri var, gönlüne o kadar derinlikli yansımış ki... Her an, her saniye hayattan çok şey öğreniyoruz ve bu benim yorumcu tarafımı besliyor. Öğrencilik yıllarımda o kadar çok öğretmenim oldu ki, hangi birini söylesem bir diğerini buraya sığdıramamaktan üzüntü duyarım bu nedenle elimden geldiğince söylemiş olayım. Konservatuara 10 yaşımda ilk girdiğim yıllar İncila Bertuğ, Göksel Baykut (Türk Müziği Solfej ve Nazariyatı),Mefharet Yıldırım, Erol Sayan, Mithat Òzyılmazel, Fulya Şeren(Repertuar),Orhan Borar, Cahit Peksayar ( Keman), Nida Tüfekçi, Gamze Tüfekçi( THM repertuar), Faris Akarsu, Osman Kutdinçer (Batı müziği solfej ve Nazariyatı), Demirhan Altuğ, Nail Yavuzoğlu (Armoni),Orta öğretimi bu şekilde Çalgı Eğitimde bitirdikten sonra Prof.Dr. Selahaddin İçli, Nejdet Varol, Cahit Peksayar ve Tülûn Korman’ın yönlendirme ve ısrarlarıyla geçiş yaptım. Ses eğitimine geçtikten sonra Bekir Sıdkı Sezgin, Prof.Dr. Alâeddin Yavaşca, Tülûn Korman (Repertuar ve üslûp tavır)

Türk Müziğinin içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce hak ettiği ilgi ve övgüyü alıyor mu? Geliştirmek için neler yapılmalı sizce?

Ben müziğe sevdalıyım. Müziğe gelenek ve modernite ile içiçe bir bakış açım var. Birinden biri eksik olmamalı, olduğunda dar bir çerçevede kalabilirsiniz. Türk müziği bizim öz evladımız, onu biz sevmezsek kimse sevmeyecek. Bu topraklarda bir döneme ait müziğimizin yenisi bile yapılamıyor. Bu nedenle ona sahip çıkarak kendimizi güncellemeli ve ülke olarak öncelikle kendi derinlikli müziğimizi tanımalı ve tanıtmalıyız. Maalesef bu ihtimam müziğimizin tanıtımında yok. Popüler kültür tabiki olacak ama kültürümüzü de görmezden gelmemeliyiz. Ben dünya müziğine hayran bir insanım, yabancı müziğin turisti olarak hep takipteyim; severek takip ettiğim, dinlediğim çok şey var ama öncelikle yerliyim. Yerli olunmadan dünyalı olunmuyor. Yabancılar  halkımızdan bizim müziğimizi çok daha iyi biliyorlar demek ki bizde bir sorun var. Evde, okulda, yolda müzik eğitimi verirken biraz bu kıstaslara da yer vermek gerekiyor. Her tür müziğin kalitelisini çocuklara sunmalıyız ama önce kendi kültürümüzü. Müziğimizde de kaliteyi seviyorum. Bütün bir geçmişe bakmak durumundasınız. Burada yorumculara çok iş düşüyor. Her zaman Türkçesi düzgün yorumcular dikkatimi çeker ve müziğimizin doğru sunulmasında inanın çok önemlidir. Temiz Türkçe kullanan yorumcular ne yazık ki her geçen gün azalıyor. Biraz anlatım ve telaffuza özen göstermeliyiz. Şarkıyı herkes söylüyor, önemli olan iyi yorumlayabilmek ve her sözcük, her hece yerini bulmalı. Bu zincirin halkaları oturursa Türk müziğimiz adına çok güzel yollar alınır, olmaması için bir sebep yok.

 Amatör korolar ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu korolar Türk Müziğine ne kadar hizmet ediyor? Siz amatör bir koro ya da bir topluluk çalıştırıyor musunuz? Bundan bahseder misiniz bizlere?

Amatör korolara ilgi duyulması gayet memnuniyet verici bir durum, bunda bir sorun yok. Herkes şarkı söyleme hakkına sahiptir ama bunun bir sınırı olmalı. Koroya devam eden bir kişi yalan yanlış yönlendirilerek bir süre sonra solistlik mertebesine getirilirse üzücü durumlar olabiliyor maalesef. Çünkü solistlik ayrı bir vasıftır ve ifade yetisi olmayan amatör bir kişinin kendini solist olarak görmesi çevresi tarafından yanlış iltifatlarla desteklenmesi kişinin kendi adına ve müziğimiz adına büyük bir zarardır, kaldı ki profesyonel olarak uğraşan kişiler arasında da herkes solist değildir. Unutmamak lazım ki her solist de korist olamaz. Bunlar birbirinden ayrı özelliklerdir. Herkesin koro kurması da yanlıştır. Yönetebilme ve icra kabiliyetiniz yüksek olmalı, donanımlı olmalısınız. Türk müziğine hizmet amatöründen profesyoneline topluma büyük hizmettir olmalıdır da ama önce kişi kendini bilmeli ve değersizleştirmeden bir bütün olma yolunda ilerlenmelidir. Kadıköy Belediyesi Gönüllü Merkezi bünyesinde “Nazire Savran Türk Müziği Korosu” olarak çalıştırdığım koromuz var. Müziğe gönül vermiş çok değerli üyelerimizle kısmetse Ekim ayında çalışmalarımız tekrar başlayacak.

“Bestekarlar Serisi” albümünde çok önemli bestekarların eserlerini okudunuz. Bu proje nasıl oluştu?

Daha o yıllarda öğrenciydim. TRT Ut Sanatçısı Ergin Kızılay ağabeyimin bir projesiydi. Bana bahsettiğinde çok heyecanlanmıştım,18-19 yaşlarındaydım. Sonrasında albümde okuyacak arkadaşlarıma ilk ben bu fikri götürdüğümde onlar da çok mutluluk duymuşlardı, birlikte olmakta bizler için hatıra oldu gerçekten. (Hakan Özlev, İsmail Hakkı Fencioğlu, Aylin Vatankoş, Neveser Gerginok). Çok keyifle çalıştığımız bir seri olmuştu. Hâlâ konuşuluyor olmasından arkadaşlarımızla büyük mutluluk duyuyoruz. İyi ki yapmışız.

İTÜ Çalgı Eğitimi Keman bölümünde okurken aynı üniversitenin ses eğitimi bölümüne geçiş yaptınız. Bunun sebebi neydi nasıl karar verdiniz?

Ben Keman öğrencisiydim ve sazımı da çok seviyordum. O yıllarda yaşım çok küçüktü ama bir yandan sesim de dikkat çekiyordu ve hep ses eğitimi almam gerektiğiyle ilgili hocalarımın bir ısrarı vardı. Bir yandan da keman öğrencisiyken konserlerde heyecandan psikolojik olarak ellerim terliyordu, bu durumu sadece konserlerde olumsuz şekilde yaşıyordum ve perdesiz sazda entonasyon bozukluğuna sebep oluyordu maalesef. Bir türlü bu duruma engel olamadım (belki de çocuk olduğum için etkilendim bilemiyorum.) Bir sebepte buydu. Bu yaşadığım olumsuzlukla sazımdan bir süre uzaklaştım. Şarkı söylemeyi de seviyordum ve Ses eğitimi bölümünde beni eğitecek hocaları görmezden gelemezdim. Geleceğim için daha sağlıklı olacağını gerek ailem gerek hocalarım hep birlikte karar verdik ve ben sınavla Ses eğitimine geçiş yaptım, bu bölümden de mezun oldum. İyi ki yapmışım diyorum.

Şu anda neler yapıyorsunuz? Yeni projeleriniz var mı?

Konserler devam ediyor. Bir yandan değerli sanatkâr dostum Göksel Baktagir’le birlikte (yönetmenliğini de yaptığı) şair iş adamı değerli büyüğümüz Hüsamettin Elçi’nin şiirlerinden oluşan bestelerimizin buluştuğu 2 albüm yaptık. Biri 2018 yılında “Geleceğin şarkıları” olarak çıktı, diğeri 2021 de” Sebebi vardır” adıyla canlı olarak kayıt altına aldık ve dijital platformlarda yerini aldı. “Sebebi vardır” albümü aynı zamanda yakında plak olarak da çıkacak kısmetse. 2022 yılı başında da yorumcu olarak tüm eserlerini okuduğum Türk müziğine gönül vermiş değerli bir büyüğüm Soner Özer Bestelerinden oluşan albümü sanatsever dinleyenlerimize sunduk. Yakın zamanda konserini de yaptık. Projeler bitmez, bitmesin de. Sonbahar itibariyle yeni çalışmalarımız gelecek inşallah. Bir yandan da benim yaptığım bestekârlık değil tabi ama gönlümden dökülen nağmelerle sunmaya çalıştığım şarkılarım hayatımda hep olacak inşallah.

Eskişehir’e geldiniz mi? Neler söylemek istersiniz şehrimizle ilgili?

Yıllar önce gelmiştim. Ayrıca rahmetli dedem ve anneannem vefat etmeden önce Ankara’da yaşıyorlardı. Tren yolculuğunda çocukken uğrak noktamızdı. Eskişehir özel bir şehir. İlkçağlardan Osmanlı dönemine kadar birçok tarihi hazineye ev sahipliği yapıyor. Ayrıca Porsuk çayında gondolla yapılan gezileri gördükçe içim gidiyor, bir gün ben de bu gezileri yapmayı çok istiyorum. Türkiye’de zannediyorum bu kadar sanatla içiçe yaşayan bir şehir azdır. Sayın Yılmaz Büyükerşen’e gösterdiği özen için teşekkür ediyoruz. İnşallah en kısa zamanda Eskişehir’e gelmek kısmet olur.