İnsan; konuşan bir varlıktır ve bizi diğer canlılardan ayıran en büyük özelliklerden biri de budur. İlişki kurmaya ilk önce kendi anne, baba ve ailemizden başlarız. İnsan olmanın doğasında var olan sosyallikle etrafımız ile iletişime geçer, bağlar kurar ve bu bağlar sayesinde de sevinç, mutluluk, aşk, kıskançlık, korku, güven, öfke ve sempati gibi pek çok duyguları yaşarız.
Bu duygular o kadar güçlüdür ki hayatımızı şekillendirir.
İlişkilerimizi; kurmuş olduğumuz doğru iletişimle sağlıklı bir şekilde ilerletebiliriz. Birbirimizi yargısızca, açıkça, özenli ve etkin bir biçimde dinlememiz, onun duygularına inerek anlatılanları anlamaya çalışmamız, ilişkilerimizde saygı, takdir ve özen yaratır. Bunlar ilişkiyi iyileştiren, bağları kuvvetlendiren ve uyum yaratan unsurlar. Dinlemek sadece sesleri duymak değil, ne söylendiğini anlamak ve fark edilen duyguları geri aktarmaktır. Etkili bir biçimde karşımızdaki insanı dinlediğimizde onun dünyasında keşif yolculuğuna çıkar ve o dünyada bulduklarımızla bakış açımızı geliştirir ve genişletiriz.
İşitmek ile dinlemek arasında büyük farklar olduğunu unutmayalım. Duymak; anlamak için yeterli değil. Anlamak için önce dinlemeliyiz. Dinlemeyi bilmek, insanı kör dövüşçü bir iletişimden kurtarır. Dinlediklerimiz üzerinde düşünmek, söylenenleri çeşitli düşüncelerle bağlamak ve onunla gerçek anı paylaşmak gerekir. Kişi; kendi ve karşısındaki kişi ile kurduğu ilişkiye önem veriyorsa eğer dinleme alışkanlığı da önem kazanır.
Bazen farkında olarak ya da olmayarak iletişimde meydana gelen kopukluklar ilişkilerimizi olumsuz etkiler. Sizin için önemli bir konuyu anlatırken, bazen karşınızdaki boş bir ifadeyle, fiilen dinliyor gibi görünmesine rağmen, anlatılanları işitir ama dinlemez. Çünkü zihinsel olarak başka düşüncelerde geziniyor ya da kafasında daha önemli bir konuyla meşgul oluyor olabilir. Bu durumu hissettiğimizde çoğu zaman gönül koyarız. Peki, “Aynı şeyi hiç yapmıyorum!” diyebilir miyiz acaba?
İnsanların çoğu anlamaktan ziyade, anlaşılmak ister. Başkası konuşurken onu anlamak yerine, onun söylediklerine nasıl cevap vereceğini düşünür ve sıra bekler. Bu sebeple dinleme ve anlama fırsatını kaçırır. Bu şekilde bir iletişimle, çoğu kez teşhis koymadan reçete yazan doktor durumuna düşer. Karşısındaki kişiyi anlamadan, dinlemeden hemen konuşmaya başlar ve onu anladığını zanneder.
İyi bir dinleyici olabilmek için kişinin “empatik dinleme” yeteneğinin de gelişmiş olması gerekir. Akıl verme, fikir yürütme ve yargılama gibi davranışlarda bulunmadan, onun dünyasından anlattıklarını dinleyerek anlamaya çalışmak gerekir. Çünkü herkesin değerleri, öncelikleri ve olaylara yükledikleri anlam ve yarattığı duygu durumu birbirinden farklıdır. Bu yüzden “Önce dinle ve anla, daha sonra anlaşılmayı bekle.”
Bazen de karşımızdaki kişiyi dinlediğimizde, kendi yaşamımız ve deneyimlerimiz ile ilişkilendirmeye çalışırız. Evet, birilerinin bizimle paylaştıklarını anlamaya çalışırken kendi deneyimlerimiz ile benzerlikler kurmamız oldukça doğal ve başkalarının hikayelerini bu şekilde anlamlandırıyoruz. Zaten kendi geçmişimizden tamamen kopuk bir iletişim kurmakta pek gerçekçi değil. Ancak orta yolu bulmak gerekir. Kendi hikayemize tamamen kapılıp karşımızdakini gerçekten dinleyememekle, onların söylediklerini kendi geçmişimizle ilişkilendirmeden tamamen açık fikirlerle dinlemek arasında bir nokta. İletişimde kazandığımız farkındalık bu orta yolu bulmamıza yardımcı olur.
Çoğumuz konuşmayı, dinlemekten daha çok severiz. Fakat dinlemek yerine, önceliği hep konuşmaya vermek bir süre sonra “Aldı sazı eline, kendi çalıyor kendi söylüyor” izlenimi yaratır. Böyle bir duruma düşmemek için kendimize, konuşurken de dinlemeye izin vermeliyiz.
Konuşma isteği doğal ve keyifli bir eylem. Doğamızda; konuşma, kendimizi ifade etme, duygularımızı paylaşma isteği varken, dinlemek bazen zor gelebilir. Fakat dinleme isteği de bizim doğamızda var. İnsan olgunlaştıkça daha çok merak eder, bilmek ve öğrenmek ister. Bu da bizi daha çok dinlemeye iter. İnsan dinledikçe, karşı tarafı anladıkça güçlenir ve kendini güçlü hisseder.
Kurduğunuz bazı ilişkilerde; sadece zaman öldürmek için bir araya geliyor ve iletişime önem vermiyorsanız eğer ne iyi konuşmaya ne de iyi dinlemeye gerek duyarsınız… Söz ettiğimiz kişi etkili yaşam içerisinde olan gayret gösteren kendini geliştiren yaşamın temeline inandığı ilkeleri koymaya önem veren biri. Böyle bir kişi zaman öldürmeye çalışmaz. Çünkü öldürdüğü zaman değil, kendi hayatı olduğunu bilir. Kişi kendine ve karşısındaki ile kurduğu ilişkiye önem veriyorsa dinleme davranışı önem kazanmaya başlar.
Peki, siz nasıl dinliyorsunuz? Gerçekten dinliyor musunuz ya da niçin dinlemiyorsunuz? Dinlerken sözünü kesip nutuk mu çekiyorsunuz? Eleştirel mi dinliyorsunuz yoksa onu olduğu gibi kabul ederek mi dinliyorsunuz? Kendi kalıplarınız çerçevesinde mi dinliyorsunuz yoksa onun hislerini duygularını gerçekten anlayarak mı dinliyorsunuz? Onu dinlerken anda mı kalıyorsunuz yoksa kafanızda başka şeylerle mi meşgul oluyorsunuz? Göz teması kurmadığınızda jest ve mimikleri kaçırdığınızın farkında mısınız? Herkes iyi bir dinleyici olduğunu söyler. Peki, siz nasıl bir dinleyicisiniz? Biriyle sohbet ederken kendinizi gözlemlemeye ne dersiniz? Evet, sorulara boğduğumun farkındayım ve bunları daha da çoğaltabiliriz. Bu gibi soruları kendimize sorduğumuzda iletişim ile ilgili yönlerimizi fark eder, farkındalık kazanırız. Unutmamak gerekir ki kimse mükemmel değildir.
Sadece insan ilişkilerinde birbirimizi dinlemekle kalmayalım. Çevremizi, doğayı, kısacası iletişim halinde olduğumuz her şeyi dinleyerek ve anlamaya çalışarak günlük yaşantımızı zenginleştirelim. İçinde bulunduğumuz günler sosyalleşmeyi sınırladığımız ve zamanımızın çoğunu ailemiz ile birlikte izole olarak geçirdiğimiz günlerdir. Aile bireyleri ile iletişimin arttığı bu günlerde, birbirimizi daha iyi dinleyerek ve anlayarak kaliteli vakit geçirmenizi ve nihayetinde daha bilge ve güçlenmiş olarak sağlıklı aydınlık günlere kavuşmanız dileklerimle…