Kendi içimizde ve dış dünyamızda, zihnimizi meşgul eden ve dikkatimizi ilk çeken çoğu zaman olumsuz detaylar oluyor. Bazen kendimizi olumsuz düşünceler zinciri içinde bulduğumuzda, zihnimizin ne kadar yorgun ve yargılarla dolu olduğunu fark edebiliyoruz.
Bu duygu ve düşünceler bazen gün içerisinde o kadar otomatikleşiyor ki günü yorgun ve mutsuz bir şekilde bitiriyoruz. Bazen “bugün beni yorgun düşürecek hiçbir şey yapmamama rağmen kendimi çok yorgun hissediyorum” dediğiniz oluyor mu? Açıkçası benim oluyor... Daha sonra gün içerisinde otomatik bir şekilde gelen olumsuz düşünceler içerisinde gezindiğimi fark ediyorum. Hangi düşüncelerin içerisinde ne kadar kaldığımı, o düşünceleri hangi olumsuz düşünceler zincirinin takip ettiğini ve bu durumdan çıkmak için ne yaptığımı sorguladığımda bulduğum cevaplar karşısında bedenimin ve zihnimin yorgun düşmemesinin mümkün olmadığını görüyorum. Zihnimiz bedenimizle sürekli bağlantıda. Bazen olumsuz düşünceler içinde o kadar çok kalıyoruz ki kendimizi yorgun, halsiz ve hatta hasta gibi hissedebiliyoruz. Bu yaşadığımız duygu durumunun bedenimize nüfus ettiği bir etki diyebiliriz.
Zihnimizin doğal yapısı gereği negatif olanları ayırt ederek onları detaylandırıp aklımıza taşımak çok kolay. Pozitif olana ise erişimimiz çoğunlukla sınırlı ve zor. Pozitif duyguları bazen o kadar derinlerde saklarız ki onlara ulaşmaktansa hep hazır halde yüzeyde bulunan ve çağırdığımız anda zihnimize gelen negatif duygularla bazen günümüzü bitirebiliyoruz. Tamamen negatife takılı kalmak bizi gerçekçi ve bütüncül resmi görmekten alıkoyarken, tamamen pozitifi görmek ise sahnedeki tüm kritik parçaları gölgede bırakmamıza, onlara hiç dokunmamamıza ve hep kaçınmamıza sebep olabiliyor. Hayatımızın her alanında denge çok önemli. Duygularımızda da öyle. Bazı duyguları yok saymak, görmezden gelmek, onlardan kaçınmak da duygu dengemizin bozulmasına sebebiyet verebiliyor. Olumluları içselleştirebilmek ve onları yaşatabilmek için kendimize daha yakın bir dokunuşla, olumsuz taraflarımızı da görmeye ihtiyacımız var. Yok saymak, görmezden gelmek sadece geçici tampon etkisi yapar. Ancak olumlu, olumsuz tüm duygularımızın içinden geçerek onların anlamlarını bulabilir, ağırlıklarını tartabilir ve alanlarına yerleştirebiliriz. Bu şekilde üstesinden gelmek istediğimiz konularda değişiklik yapabilir, çözümler bulabiliriz. Böylelikle mücadele edebilecek olan gücümüzü de beslemiş oluruz.
Zihnimiz uçlara kaymayı çok sever. Ya siyah ya beyaz... Sanki gri tonlar yok gibi... Kolay olanı seçer. Tümden negatifi ya da tümden pozitifi görmek onun için arada kalan gri tonla baş etmekten daha kolay. Uçlardan birine kaydığımızda diğerini de görebilmek önemli. Örneğin bir sınava girip İstediğimiz sonucu alamadığımızda kendimizi tamamen başarısız, beceriksiz, dikkatsiz olmakla yargılayabiliyoruz. Veya bir hata yaptığımızda kendimizi anlamaktan çok uzak bir noktada kalabiliyoruz. Bu şekilde kendimizle ilgili olumsuz düşüncelerimiz çok hızlı bir şekilde zihnimize yayılabiliyor. Başarısızım, yetersizim, güçsüzüm gibi...
Peki, böyle hissettiğimizde ne yapmalıyız? Elbette bu bizim terk edeceğimiz bir tarafımız değil fakat böyle durumlarda yapabileceğimiz şey, pozitif yönlerimizi kendimize hatırlatabilmek, bütüncül resmi görebilmek olmalı. Mesela kendimize başarısızım dediğimizde, “hep mi başarısızım?” gibi bir soru sorduğumuzda, zihnimiz başarılı olduğumuz alanları, anları, durumları bize hatırlatacaktır. “İstediğim sonucu elde etmek için neye ihtiyacım var, bunun için hangi yönlerimden ve kimlerden destek alabilirim?” Sorusunu sorduğumuzda kaynaklarımıza ulaşabilir, çözüm odaklı olabiliriz...
Kendimizi tanımak, güçlü ve zayıf yönlerimizin farkında olmaktan geçer. Zayıf yönlerimizi güçlü yanlarımızdan destek alarak iyileştirebiliriz.
Bu yazıyı okuduktan sonra kendinizde ufak bir çalışma yapmaya ne dersiniz?
İlk adım olarak güçlü yanlarınızı keşfedebilirsiniz. Bir kâğıda hangi alanlara yatkın olduğunuzu, hangi özelliklerinizin sizi güçlü hissettirdiğini not alabilirsiniz. Örneğin cesurum, dikkatliyim, öğrenme isteğim çok fazla, iletişimim çok kuvvetli, sabırlıyım, eğlenceli biriyim, sevgi duygum güçlü gibi... Bir sonraki adım bu güçlü yanlarını kendine hatırlatmak olsun. Zorlayıcı durumlarla karşılaştığında bu güçlü yönlerini kendine hatırlatabilirsin. Bu olumlu özelliklerini zorlayıcı durumlar karşısında nasıl kullanabileceğini düşündüğünde, zayıf yönlerini güçlendirmek için bunlardan nasıl destek alabileceğini keşfetmeye başladığında, olumsuz düşüncelerin girdabına girdiğin anda kendine çıkış kapısı yaratabilirsin.
Peki, bu olumlu sesi nasıl içselleştirebiliriz?
Kendimize dair olumlu yanlarımızın farkında olmak, bizi özel hissettirebilecek pozitif yanlarımızı kabul etmek, güçlendirmek ve onlardan faydalanmak gibi birçok yolu var. Genellikle kendimizi yargılayan iç sesimiz eleştirel olmaya yatkındır. Olumsuz, eleştirel iç sesin konuşmaya başladığında dur ve kendine sor; “Bu ses doğru mu, bu bilgiyi nereden edindim?” Daha sonra “bu bilginin doğru olmadığını düşünsen kendine ne söylerdin?” sorusunu kendine sor ve cevapla... Bu bilgi doğru değil çünkü..... diyerek boşluğu doldurun.
Modern kültürde büyük ölçüde bizi uçlara çekmeye yatkın. Örneğin kendimizi kutlamak, kendimizden memnun olmak çoğu zaman dışardan bencilce ya da kibirli olarak algılanabiliyor. Hatta kendimize fazla güvenmenin suçlandığını bile görmemiz mümkün. Bu nedenle çoğu zaman kendimizle ilgili olumlu duygularımızı dışa vurmaktan çekinir hale gelebiliyoruz. Bunun dışarıdan şımarıklık olarak algılanabileceğini düşünüp, olumsuz yönlerimizi paylaşmak, dillendirmek sanki daha çok kabul görecekmiş gibi hissetmemize sebep olabiliyor. Bu da bizi olumsuz düşüncelerin daha gerçekçi olduğuna inandırabiliyor.
Diğer yandan günlük hayatımızdaki hızlı tüketim, kendimizi olduğumuzdan fazla göstermeye, olduğumuzdan daha fazla pozitif görüntü sergilememize zorluyor. Tüm bu etkenler bizim dengede kalmamızı, güçlü ve zayıf yönlerimizi görmemizi zorlaştırıyor. Bu şekilde ne güçlü yönlerimiz ne de zayıf yönlerimiz iç dünyamızda gerçekliği ile yerini alabiliyor...
Dünyadaki her şey gibi bizde sürekli değişen varlıklarız. Dış görünüşümüzde olduğu gibi iç dünyamızda sürekli değişim halinde. İç dünyamızdaki bu hareketlilik, bizi biz yapan tüm düşüncelerimizi her an beslenmeye ya da zayıflatmaya devam ediyor. Bedenimizde her an milyonlarca hücre çalışıyor ve dönüşüyor. Biz hayatta olduğumuz sürece bu döngü böyle devam edecek. Zihnimiz ve duygularımızda aynı şekilde. Araştırmalardan da edindiğimiz bilgilere göre, negatif duygular hücrelerimizin yok olmasını hızlandırdığı gibi pozitif duygular da hücrelerimizin yenilenmesine yardımcı oluyor. Sanırım olumsuz duyguları çok yoğun yaşayan insanların bir anda hızlı çökmesinin, rahatsızlanmasının sebebinin de bu olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla pozitif duyguları deneyimleyebilmemizin hayat kalitemizde olumlu bir etkiye sahip olduğunu söylemek mümkün.
Kendimizi zaman zaman çok aşağıda hissettiğimizde, kendimize karşı katı ve eleştirel ses yükseldiğinde, olumlu yönlerimizi hatırlayarak kendimize şunu hatırlatalım; “içimdeki bu ses benim gerçeğim değil” ... Geçmişte nelerin üstesinden geldiğimizi, bizi bugüne getiren tüm etkenlerin karşısında nasıl durduğumuzu hatırlayalım... Zorlu duygularımızı dengelemek bu farkındalıkla daha kolay olacaktır. Aynı zamanda kendimize yaptığımız bu pozitif yatırımı ödüllendirebilir bize yapabilirlik duygusunu getiren bu olumlu yönlerimizi hayatımıza taşıyabildiğimiz için kendimizi teşekkür edebiliriz.
Kendinize ve yaşamınıza olumlu hislerinizi taşımanız dileği ile...
Mutlu kalın...