Ezel dizisinde bir sahne vardı. Baş Gardiyan mahkumun gözlüğünü yere atıp; ayağıyla çiğneyerek kırıyor. Mahkuma “Gideceğin yerde görecek şeyin yok. Sen soruları işit yeter” diyor. “Sonra kızmayın bana arkadaşlar. Ben bir emir kuluyum” diyerek, yaptığı zorbalığı savunuyor. Büyük Oyuncu merhum Tuncel Kurtiz’in canlandırdığı Ramiz Dayı, Baş Gardiyan bozuntusuna tokat gibi şu yanıt veriyor; “Emir almak başka! keyif almak başka!”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın en önemli rakiplerinden biri olarak görülen CHP'li İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınması ve sonrasında da tutuklanmasının ardından ülke genelinde büyük protestolar yaşanıyor. Yüz binlerce yurttaşın adalet talebiyle başlattığı protestolarda tutuklanan onlarca öğrenci ne yazık ki bayrama cezaevinde girdi.
İÇİŞLERİ BAKANI ÖĞRENCİLERE YAPILAN ŞİDDETTEN RAHATSIZLIK DUYMUYOR MU?
İmamoğlu’nun tutuklanmasını büyük bir adaletsizlik olarak gören 2 milyon 200 bin kişi Arife günü İstanbul Maltepe’de yapılan mitinge katıldı. Milyonlar, ülkede yaşanan hukuksuzlukların sona ermesi ve İmamoğlu’nun özgürlüğü için haykırdı. Ülke genelinde eyleme katılan üniversite öğrencilerine yönelik bazı polislerin yaptığı insanlık dışı şiddetler bir toz zerresi vicdanı olan herkesin tepkilerine neden oluyor. Amirinin ‘Biber gazı sıkma’ talimatını takmayan bu polisler kim? Gençlere her türlü şiddeti uygulamak için bu gücü nereden alıyorlar? Ülkemizin geleceği olan öğrencilere yönelik bazı polislerin orantısız güç kullanarak, yaptığı işler İçişleri Bakanını rahatsız etmiyor mu? İnsanlıktan nasibini almamış bazı erkek polislerin, kız öğrencilere tekmeler savurmasından, teslim olan erkek öğrenciye on polisin ortalarına alıp, feci şekilde dövmesinden, yolda slogan atmadan yürüyen gençlerin bazı emniyet güçleri tarafından fiziki müdahale ile yere serilmesinden çok mu memnun? Şiddet bağımlısı bu kişiler kendi meslektaşı olan sivil polise bile aynı insanlık dışı muameleyi reva gördü. Yaptıkları şiddet nedeniyle büyük tepki toplayanların sayısı Kahraman Polis Teşkilatında çok azdır. Onların baş rolünü oynadıkları çirkin görüntüler tüm Emniyet teşkilatımıza asla mal edilemez. Bugünkü yazımdaki eleştirilerim; devletine, milletine bağlı, vicdan sahibi kahraman polislerimize değildir. Üniversiteli gençleri düşman gören çok küçük bir azınlığadır.
EZEL DİZİSİNDEKİ O SAHNE
Yıllar önce yayınlanan Ezel dizisinde bir sahne vardı. Ramiz Dayı’nın koğuşunu basan gardiyanlar sorguya götürmek için bir mahkumu çok sert bir şekilde alıyor. ‘Ramiz Bey’e bakma. O ne yapsın? Emir büyük yerden’ diyen Baş Gardiyan o mahkumun gözlüğünü yere atıp; ayağıyla çiğneyerek kırıyor. Mahkuma “Gideceğin yerde görecek şeyin yok. Sen soruları işit yeter” diyor. “Sonra kızmayın bana arkadaşlar. Ben bir emir kuluyum” diyerek, yaptığı zorbalığı savunuyor. Büyük Oyuncu merhum Tuncel Kurtiz’in canlandırdığı Ramiz Dayı, Baş Gardiyan bozuntusuna tokat gibi şu yanıt veriyor; “Emir almak başka! keyif almak başka!”
Maalesef polisimizin içerisinde bazı çürük elmalar, eylemlere üniversite öğrencilerini dövmenin büyük hazzını ve keyfini yaşamak için geliyor ki! Demokrasinin ve adaletin olduğunu iddia edilen bir ülkede böyle insanlık dışı manzaralar yaşanıyor. Onlara ‘öğrencileri dövün, kemiklerini kırın’ diye emir gelmiyorsa demek ki; keyif aldıkları için bu şiddeti gençlere uyguluyor
“DOKTOR DÖVÜYORUZ” DİYEN O KADINDAN NE FARKLARI VAR?
Peki Emniyet Teşkilatından bir an önce ayıklanması gereken bu çürük elmaların, bir sokak röportajında “25 sene önceyi hatırlamazsınız siz. 25 sene önce hastanede doktor beni azarlamıştı. Böyle muamele görüyorduk. Şu anda doktor dövüyoruz. Şu anda doktorları beğenmiyor. Doktor dövüyoruz. O rahatlığı var. Bunun Ötesi yok” diye övünen o kadından ne farkları var?
ARAPLAR MÜLTECİLER BÖLÜCÜLER GERİCİLER YANDAŞ SENDİKALAR EL BEBEK GÜL BEBEK EYLEM YAPABİLİYOR
Ellerinde Türk bayrağı ile demokrasiyi ve adaleti savunan öğrencileri ters kelepçeleyerek tutuklayanlar, neden yaptıkları eylemlerde bayraklarımızı yakan mültecilere, miting alanlarına terör örgütü bayrağını asan, bebek katili lehine sloganlar atan bölücülere aynı şiddeti göstermiyor. Ya da gösteremiyor? Van’dan sürü halinde girip, ülkenin tüm batı kıyılarına kadar ellerini kollarını sallayarak, giden ne idüğü belirsiz insanları yakalamıyor? Yol geçen hanına dönen ülke sınırlarını neden korumuyor? Laik Türkiye Cumhuriyeti’nde ‘Şeriat Yürüyüşleri’ yapan gerici gruplara neden göz yumuluyor? Bu ülkede Araplar, mülteciler, bölücüler, Cumhuriyet düşmanı gericiler ve iktidarın arka bahçesi olan sendika ve tarikat dernekleri hiçbir polis şiddetine maruz kalmadan el bebek gül bebek istedikleri gibi protesto ve yürüyüş yaparken; ülkemizin muhalif insanlarına bu konuda neden ayrımcılık yapılıyor? Sırf Saraya ve tek partiye biat etmedikleri için mi onlara bu zulüm reva görülüyor?
ŞİDDETİN HER TÜRLÜ OLAĞAN HALE GELDİ
Ülkemizde doktora şiddet, okulda öğretmene şiddet, kadına şiddet, çocuğa şiddet, alanlarda üniversite öğrencisine şiddet ne yazık ki olağan hale getirildi. Çocuk istismarcılar, katiller, gaspçılar, hırsızlar dışarıda gezerken, cezaevleri parti genel başkanları, belediye başkanları, gazeteciler, siyasetçilerle dolduruldu. Böyle bir dönemde; “Ülkemizde adalet var. Hukuk tüm kurallarıyla işliyor” diyenler, dünyanın en komik fıkrasını anlatıyor.
MARTİN NİEMOLLER GİBİ PİŞMANLIK DUYACAKLAR
Belki de Türkiye Cumhuriyeti bugün demokrasi ve hukuk anlamında en karanlık dönemini yaşıyor.
“Naziler Komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim. Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudiler için geldiler, sesimi çıkarmadım, çünkü Yahudi değildim. Benim için geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” Yukarıdaki sözleri bağnazlığa karşı suskun kalmanın felaketli sonuçlarına kendi öz yaşamı ile tanık olmuş Alman din adamı, Martin Niemoller’e ait. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, Zafer Partisi Genel Başkanı Ömit Özdağ’ın cezaevine gönderildiği, ülkeye yönetenlere karşı muhalefet eden siyasetçi, gazeteci ve sanatçıların birer kulp takılarak tutuklandığı çok kötü bir kara dönemin yaşandığı ortamda Niemoller’in bu sözleri beyinlerimizde daha çok yankılanıyor. Bugün masallarla, hamasi nutuklarla, yandaş medyanın algı programlarıyla uyutulanlar ne kadar kötü bir kara dönem yaşadıklarını belki de 10-15 yıl sonra farkına varabilecek. “Yaşanan hukuksuzluklara karşı neden sessiz kaldım” diye Martin Niemoller gibi pişmanlık duyacaklar.