159 yıllık geçmişe sahip Hafız Mustafa 1864’ü 2007 yılında satın aldıktan sonra onu bir dünya markası yaratan Eskişehirli başarılı işadamı Avni Ongurlar, Haberes'in Şubat 2023 sayısına konuk oldu.

159 yıllık Osmanlı tatlı kültürünü dünyaya tanıtan Ongurlar, bu başarı hikayesini Haberes Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ayhan Aydıner’e anlattı.

 İş yaşamına Eskişehir’de tekstil sektöründe başladınız. Sonra İstanbul’a geldiniz. Eskişehir’deki iş yaşamınızdan ve İstanbul’a geliş sürecinden bahseder misiniz?

Eskişehir doğumluyum.  İlkokulu Cumhuriyet İlkokulunda bitirdim.  Yeni Kolejde son sınıfa kadar okudum.  Daha sonra özel okul olduğu için kapandı. Son senemi Atatürk Lisesinde bitirdim.  Futbolda oynuyordum.  Eskişehirspor genç takımında oynuyordum.  Liseyi bitirdikten sonra İstanbul’a gittim.  Alibeyköy Adalet’te bir sene futbol oynadım. Sonra ailemin isteğiyle tekrar Eskişehir’e döndüm. Eskişehir’de üniversitede Yönetim Bilimlerini bitirdim. Tekstil, kumaşçılık üstüne iş yapan aile büyüğümüz dayımın yanında devam ettim.  Çok küçük yaşlarda tekstil işine Çarşı Caminin oradaki manifatura mağazasında başladım.  Orada iyi ustaların, aile büyüklerimin yanında iyi bir terbiye gördüm.  İyi bir esnaflık öğrendim. 24 yaşına kadar yani 1980 yılına kadar Eskişehir’deydim.  1980’den sonra kısa dönem askerliğimi yaptıktan sonra İstanbul’a geldim.  İstanbul’da otomobil işiyle uğraştım, acentem vardı Bağdat Caddesi Göztepe’de yurtdışından otomobil İthal ediyorduk.  Genelde sıfır Mercedes getirip, satıyorduk. Daha sonra otomobil işinde yetki belgesi istendi biz de orada şirket olarak iş yaptığım arkadaşlarıma bıraktım ve kendim tekrar tekstil işine döndüm.

1864 yılında kurulan Şekerci Hafız Mustafa markasını 2007 yılında aldınız.  Aldığınızda firma nasıldı? Nasıl bir strateji izleyerek,  Hafız Mustafa 1864’ü bugünkü durumuna nasıl getirdiniz? Bu başarı öyküsü nasıl yazıldı?

Yaptığım işlerde Allah celle celalühu‘nun yardımıyla yol aldım.  Tekstil işinde yurtdışında şirketlerim vardı.  Fransa’da Belçika’da Türkiye’den mal diktiriyordum. Fransa’da ve Belçika’da satıyordum.  İşim güzeldi. Orada da sıfırdan başladım. Çünkü Türkiye’de yaptığımız işlerde piyasalar kötüydü.  İş kolunda tekstil zayıf bir durumdaydı. Yurtdışında güzel bir işim vardı ve orada gelen mallarda başarılı oldu. O zaman Çin girmişti piyasaya.  Çin iki aydan, üç aydan, altı aydan önce verilen siparişleri yerine getiremiyordu.  Çok ucuz yapıyordu fakat ben Türkiye’den yaptırdım tekstili bir haftada Fransa’ya uçakla indiriyordum. Verdiğim sözleri gününde yerine getirdiğim için tekstil işinde de başarılı oldum.  Yurtdışında kaliteli mal yapıyordum. Fransa’da Belçika’da çok çevrem oldu.  Sevilen tutulan bir esnaftım.  İstanbul’a gelip gidiyordum.  Çocuklarım İstanbul’daydı.  Yakın bir arkadaşım vardı Eminönü’nde Hafız Mustafa’nın sahibi Mustafa Altuncu diye bir abiydi.  Kendisi burada eski bir esnaftı.  İşi biraz bozuk gibiydi. Biraz borcu, biraz sıkıntıları vardı.  Esasında varlıklı bir aile.  Fakat işi de bu işte anlamadığı için başarılı olamamıştı. Bana ısrar etti, bu yeri sana devredeyim diye.  Mülkün asıl sahipleri kapalıçarşıda sarraftı 2007 yılında burayı kiracı olarak devraldım. Geçen yıldı mülkünü satın aldım.  Hacı Bekir’in karşısında köşede bir yerde çok eski bir Agopyan.  Onun altında bir dükkan 1864 yılında yaşamış Hafız Mustafa’nın Babası Hacı ismail Hakkı o zamandan Agopyan han  yapıldığında beri dükkanın üst katında Saatçilik işi ve tamiri yaparmış. Oğlu da muhallebi pasta poğaça işinde başarılı olmuş ve akide şekeri yapmaya başlamış.  Yurtdışında yapılan Internacional fuarlarda 11 madalya almış.  Bu madalyaların 11’i de şu anda dükkanımızda resminin üstünde orjinal olarak saklıyoruz.  Eskiden Hacıbekir lokumu da birinciymiş.  Bizde de poğaça, börek, baklava işinde çok başarılı olmuşlar.  Şu andaki Eminönü bahçe kapıdaki dükkanımızın önünde atlı tramvay geçmiş. Mevcut dükkanımızın 1864’ten beri olan resmi de mevcut.  Siyah-beyaz olarak Hafız Mustafa’nın ve babasının da resimleri mevcut. Benim acizane söyleyeceğim.  Herkes şimdi tarih yazıyor.  Yani tarih yazan birkaç eski firma vardı. Maalesef taklitle olmuyor. Çok kimse şimdi kafandan atma tarihi yazıyorlar.  Ama bu iş tarihler değil kaliteyle oluyor.  Hacıbekirle karşı karşıya dükkanım vardı. Dükkanımızda hiçbir zaman onun bir şeyini taklit etmedim. Çocuklarım söylüyor; “Baba taklit etseydin Hafız Mustafa olarak ayağa kalkamazdın.” İşimin başında olduğum için de işin kalitesini takip ettim. Yiyen müşteriye kendim ikram ettim. Dükkanda eski nostaljiye sadık kalarak çok güzel bir tadilat yaptım.  Mesela ben ilk aldığım zaman sabahları burada 20-30 poğaça satılıyordu. Halbuki eskiden dükkanın önünde uzun kuyruk olurmuş.  Fakat o özellikler kaybolmuş.  Ben tekrardan başladım ve buraya çok güzel fırın koydum.  Aşağıda imalatını yaptım. Üç katlı bir dükkan. O sıcak yaptığınız poğaça ve böreğin kokusu dışarıya taşıyordu. Müşterinin ayağı alıştı. Sabahları 30 poğaça satarken bunu 2500-3000’e çıkardım. Bir poğaça alana bir lokum ikram ediyordum.  İşi güzel yapınca ve işine sadık olunca başarı arkasından geliyor.  Sirkeci’nin köşesinde bir dükkan vardı. Burası da tatlıcıydı.  Ciddi rakam bir para verdim ve orayı devraldım. Yer çok güzel bir yer ama çok tadilat istiyor. Sirkeci’deki dükkanın da çok güzel tadilatlar yaptım.  Kanunla veya belediyenin kanunlarına aykırı gelecek hiçbir iş yapmadım. . Çok gayret ettim, burayı güzel bir duruma getirdim.  Bizde Hafız Mustafa’nın reçetesi var.  Vasiyetinde reçetesi bizim elimizde.  Buna sadık kalarak imalathaneyi önce Sirkeci‘de kurdum.  Fakat burası yetersiz gelmeye başladı.  Daha sonra daha büyük bir yer yaptım Sirkeci‘de. Eskiden matbaaymış, orayı devraldım.  Orada hem lokum hem baklava hem de börek imalatı yapmaya başladım.  Bu arada orjinal bir gelişme oldu.  İspanya da Francesco diye bir yazar geldi.  Ben o sıralar Taksim Meydanı’nda heykelin karşısında bir yer tuttum.  Bana; “Francesco diye bir yazar röpörtaj yapmak istiyor. Hanımıyla birlikte sizinle konuşmak istiyor konuşmak, tanışmak istiyor” dediler. Ben ‘öğleden sonra Silifke Eminönü’nde olurum” dedim. Fakat gidemedim. Bu arkadaş hanımıyla geliyor. Fakat beni bulamıyorlar. Ünlü bir yazarmış.  İspanyaya dönüyor orada bir kitap yazıyor. İspanyolca 198 sayfa kitap. “Hafız Mustafa’nın Sırları”  adlı kitabın resmini bize gönderiyor.  Bu kitap yayınlanıyor. Bana da bir kitabı imzalayarak, gönderiyor. Kitabın ben size resmini de göndereceğim hafız Mustafa’nın sırları diye ama tabi İspanyolca bu yazı bir kitap yazıyor 198 sayfa Buda orada yayınlıyor daha sonra bana bir tane bu kitaptan hediye olarak gönderiyor. Kitapta dükkanımızda  geçen çocuklarla ilgili  güzel  yazılar var. Kitap İspanya’da çok tutulan bir eser oluyor. Bu kitabı basan matbaaya müracaat ettim. ‘Parasını göndereyim, 100 adet gönderin” dedim. “Elimizde kitap kalmadığı bir daha ki baskıdan göndeririz” dediler.  Herhalde bunlar bizimle dalga geçiyor, ne baskısı dedik. Bir yetkili arkadaş vardı.  Kitabı ona gösterdim. Bu kitap Amazon kitaplarında satılıyor.  Sekizinci baskı bitmiş, dokuzuncusu basılıyor. Ben kitabın yazarını Türkiye’ye davet ettim.  Fakat biraz yaşı vardı gelemedi.  Bu kitaptan dolayı İspanya’da ödül almış. Kitap Türkiye’de yetki belgesi olmadığı için satılamıyor. Londra’ya gittim oradan satın aldım. Biz daha sonra kitabın Türkçe  tercümesini yaptırdık. Türkçe olarak da elimizde var.  Francesco bu kitabın tiyatrosunu da yazmış. Televizyondan ve internetten yayınlandı. İspanya’da İlkokul çocukları, bu kitaptan ders görüyorlar. Çocukların başında ‘Hafız Mustafa’ yazıyor. Hafız Mustafa yazılı önlükleriyle pasta yapıyorlar. İspanya’da çocuklar ilkokul çağında Hafız Mustafa’yı ve Türkiye’yi tanıyor. Bu güzel olay, turizm ve Hafız Mustafa ailesi için çok önemli katkı sağladı.  Müşterilerimizin yüzde 60’ı yurtdışından gelen müşteriler.  Genelde Arabistan,  Katar, Dubai’den gelen müşterilerimiz.  Avrupa’dan da Fransa’dan İtalya’dan Belçika’dan ve Almanya’dan çok ciddi misafirlerimiz müşterilerimiz var. İki oğlum var. Çocuklarım bu işe girdiğim zaman benim eski işim otomobil işini yapmaya çalışıyorlardı. Onların da Bağdat Caddesi’nde acentaları vardı. Sıfır araba alıp, satıyorlardı. Benim bu işi ısrarla yapmamı istemediler.  Hatta benle tabiri caizse küstüler.  Niye yapıyorsun,  kendini niye yoruyorsun, niye harap ediyorsun? Diye.  Çünkü bu işin saati zamanı yok.  Sabahleyin dörtte beşte poğacayı yapmaya başlıyoruz. Beşte pişirmeye başlıyoruz. Sekize-dokuza kadar  kadar tezgahta bitiriyoruz. Ondan sonra baklava ve lokum işlerimiz oluyor. Akide şekeri işlerimiz oluyor. Pasta işlerimiz oluyor. Ondan sonra baktılar gördüler.  Önce bana yardım etmek amaçlı bir tanesi geldi.  Baktılar iş hızlı işimizde güzel elhamdülillah öbür oğlumla geldi.  Kapattılar o acente işini ve burada kendi çapımızda yapılandık.

Şu anda Türkiye’de ve yurt dışında kaç mağazanız var?

Türkiye’de 14 tane dükkanımız var bunların içinde bir tanesi Antalya belekte diğeri bodrum Mandarin otelin içinde diğer dükkanlarımız İstanbul’da. Dört sene önce Dubai mal off’ta çok güzel bir dükkan alarak, açtık. Fabrikamızı da açtık.  Günlük imalat yapıyoruz ve orada çok başarılıyız.  Yerimiz, Dubai’deki AVM’nin içinde en şık olan dükkanı. Su gösterisinin olduğu yere bakan bahçemiz var. Diğer tarafta da 25 metre, 30 metre cephemiz var. Büyük bir mağaza Burcu Araf’ın aşağı katında çok güzel çok şık bir dükkanımız.

Hangi ürünleri müşterilerinize sunuyorsunuz? Ürün geliştirme konusunda neler yapıyorsunuz?

Ürün olarak sabahleyin poğaça çeşitlerimiz var. 20’nin üstünde poğaça çeşidimiz var. Bunların en ünlü olanı ev poğaçası dediğimiz bir poğaça. Bunun içinde maya yoktur. Aynı zamanda dere otludur. Bunun imalatından yapımından hepsinin mucidi bize aittir.  Sarıyer böreği, kol böreği dediğimiz Karaköy böreği dediğimiz bir börek çeşidi var.  Bu börek çeşidi de baklava yufkasından yaparız ve yüzde üç tereyağlıdır.  Bunun kıymalı, peynirli ve patatesli çeşidi vardır.  Bu ürün Hafız Mustafa Rahmetullah Ali’nin bize bıraktığı bir mirastır. Bu üründen Avrupa’da madalya almış Hafız Mustafa ve bunu sabahleyin altıda pişiririz.  Bu börek taze taze çıkar ve saat 9:00 9:30’da biter.  Su böreğimizde var. Bunu da baklava hamurundan ve baklava yufkasından yaparız.  Bunun içinde taze peynir vardır.  Yüzde yüz tereyağlıdır. Poğaça çeşitlerimizin içinde zeytinli, kaşarlı olanları da vardır.  Sade olanda vardır. Açma çeşitlerimizde hakiki açmadır.  Yani elle açılan, açılanın da zeytinli, peynirli, kaşarlı, çikolatalı olanı vardır. Açmayı da sabahleyin altı gibi pişiririz.  Bunlar saat on gibi elimizde kalmaz.  Ayriyeten sandviçimiz vardır.  Sandviç çeşitlerinde de peynir, domates, salata kullanılır. Kepeklisi var. Bohça ve kol böreği sabahleyin bulunur.  Kol böreği yalnız Bahçekapı Eminönü mağazamızda vardır.  Bunun haricinde yerde bulunmaz.  Su böreği bütün mağazalarımızda vardır.  Hiçbir zaman midede ekşime veya midede bir ağrı sızı mümkün değil yapmaz. Muhallebi çeşitlerimiz var. 20’nin üstünde muhallebi çeşidimiz var. Fırın sütlaç ve diğer muhallebi çeşitlerinin hemen hemen hepsi günlüktür.  Yani ancak yarın ertesi gün bir gün opsiyonu vardır.  Zaten kalmaz.  Spangile çeşidimiz var. Spangile de çikolatanın tadını alırsınız. İçinde kek vardır ve fıstıkla dolanmıştır.  Kazan dibi ve tavukgöğsü çeşitlerimiz vardır. Traliçe çeşitlerimiz var.  Çocuklarım Emre ve Eren’in traliçe mucitleri çok başarılı oldu. Dubai’de, yurtdışında başarılı bir şekilde traliçe imalatımız ve satışımız var. Çilekli muhallebimiz var.  Çileğin sosuyla yaparız.  Kabaklı muhallebimiz var.  Pasta çeşitlerimiz var.  Lokumda da çok başarılıyız.  Narlı lokumun mucidi Hafız Mustafa’dır.  Hiçbir zaman aromayla lokumu yapmayız. Kendi orjinal meyvesinden yaparız.  organiktir lokumlarımızı dünyanın her yerine online sistemi şeklinde gönderdiğimiz çok müşterimiz var.  Baklava imalatımız var.  Baklava da da yüzde yüz tereyağı, yüzde yüz fıstık yani iyi bir fıstık kullanırız.  Baklava da da 50’ye yakın çeşidimiz vardır. Bu ürünlerin yanında dünyaya kültürümüzü de satıyoruz.  Bunda da çok başarılıyız. Kuru kahve satarız.  Hem kahve olarak içer müşteri, giderken de kiloyla bizden alır. Yüzde yüz Arabika kahvedir. İşimi çok nefistir.  Bitki çaylarımız var. Kendimize has yeni bir kahve çeşidimiz çıktı.  Alaturka kahve diye. Turistlerin ve müşterinin çok yoğun ilgi gösterdiği bir kahve. Bunun paketlemesine de geçtik. Paketlemesinde de baya satışımız var.  Yukarıda kafede içen müşteri giderken, paket olarak alıyor. Sonra çayımız çok güzeldir. Değişik aromalardan yaptığımız çaydır.  Beta çayla anlaşmamız var ve ciddi şekilde çay içimlik satarız. Paket olarak da satarız.  Salepte de çok iddialıyımdır.  Yüzde yüz hakiki saleptir. Kullandığımız süt ürünlerinde manda sütü kullanırım. Dondurmamız vardır.  Organik ve yüzde yüz dondurmadır.  HNiçbir katkı madde yoktur,  Ürün geliştirme işinde Ar-ge çalışmalarımız var. Yaptığımız mamullerin daha iyisini nasıl yaparız diye çok ciddi çalışmalarımız var.  Dünyada yapılan pasta ve pasta çeşitlerinin çoğunu inceliyoruz.  Bizim kültürümüze uyacak şekilde olanı varsa onları geliştirmeye çalışıyoruz.  Bazı kimseler derki mesela ‘ya işte Hafız Mustafa’nın da modası geçer.’ Hafız Mustafa’nın modası hiçbir zaman geçmez. Niye geçmez?  Vizyonun varsa,  gözün ve gönlün açıksa geçmez.  Dünyada gezmediğim ülke kalmamıştır.  Gezdiğim ülkelerin hepsinde kendi işimle ilgili olan bütün mamulleri inceledim. Benim bir başka özelliğimde müşterinin yediğinde haline bakarım. Müşteri memnunsa olay zaten bitmiştir.  Ama müşteri yemediyse , tabakta kaldıysa mutlaka müşteri ile irtibat sağlarım.  İşimin başında olduğum için çocuklarım da işinin başında olduğu için hiçbir şekilde taviz vermem.  Yaptığımız iş çok çok kaliteli bir iş olduğu için kaliteden de ödün vermem.

İyi bir baklava ve iyi bir lokum nasıl olur? İnsanlar kaliteyi nasıl anlayabilir?

‘İyi bir lokum iyi bir baklava nasıl üretirsiniz yaparsınız’ diye soruyorsunuz.  İnsan sağlığına uygun mamul imalatı yaparsan insanoğlu yediğinin tadını anlar ve bilir. Çok kimse lokumu yapıyor. Fakat lokumun içine koyduğu malzeme güzel değil. Fıstığın bildiğim kadarıyla 20 çeşidi var.  Şu anda baklavanın ve lokumun içinde kullandığımız fıstığın kilosu 700 TL’yi geçti. Niye bu kadar pahalandı? Çünkü ihracat var.  İhracat yapan kimsenin parasına göre 700 TL çok büyük bir para değil.  Ufak bir para ama 700 TL bizim iç pazarımızda büyük bir para. İmalatta kullandığımız fıstık en iyisi. Lokum içinde mesela glikoz kullanıyorlar. Diyor ki glikozun kilosu 10 TL şekerin kilosu 60 TL Kim anlar bunu diyor? Yani çünkü yiyecek olan kimseyi hem fakir görüyor hem değer vermiyor hem de kendini çok kurnaz görüyor. O şekilde değil hayat ömür çabuk geçiyor. Çocuklarımıza, torunlarımıza gelecek neslimize güzel bir miras bırakmamız gerekir.  Hafız Mustafa Yücel bize bir miras bırakmış. O mirası parlatmaya çalışıyoruz. O mirası Hafız ismiyle ‘daha da yükseklere nasıl taşırız’ diye çalışıyoruz.  Yani burada insana değer vermek lazım.  Yurtdışından gelen müşteri bile ağzının tadını biliyor ve yurtdışında çok çok güzel reklamlarımız oluyor. Mesela ben bir örnek vereyim.  Fransa’da turizmle ilgili tur düzenleyen bir arkadaşım var. Şanzelize‘de çok güzel bir dükkanı var.  Bu arkadaş oralarda Türkiye’ye gönderdiği müşterilerden bazıları bizim yapmış olduğumuz ürünlerden yani lokum ve baklavadan yemişler. Dönerken memleketlerine Fransa’ya bizim mağazamızın dükkanımızın kartlarını almışlar.  O tur sahibi arkadaşın dükkanına bırakmışlar.  Demişler ki; “Kim giderse Türkiye’ye İstanbul’a.  Mutlaka Hafız Mustafa’nın BahçeKapı Sirkeci’deki, Taksimdeki mağazalarına mutlaka uğrasın. Buradan lokum ve baklava alsın.”   Ben hasbelkader Fransa’ya gittiğim zaman o tur sahibi Arkadaşlar bu olayı anlattı. Tabi çok memnun oldu m. Daha sonra Hollanda Hava Yolları’nın bir yazısını okudum. Kraliyet ailesinin uçak şirketinin turizmle ilgili yazısı da diyor ki; “İstanbul’a gittiğiniz zaman Hafız Mustafa 1864’e mutlaka uğrayın.  Oraya uğramazsanız, orada çay, kahve,  lokum, baklava, draje, yemezseniz, İstanbul’a Türkiye gittim demeyin” diye Baklava da fıstığın çok çeşidi var.  Ben Türkiye’deki fıstığın en iyisini alan firma olarak kendimle gurur duyuyorum.  Çünkü iyi bir Fıstıkçım var.  Bu Fıstıkçıyla bu işe başladığımdan beri çalışıyorum.  Hiçbir zaman vade yapmamışımdır. Peşin para çalışırım ve piyasanın her zaman üstünde para veririm. Bu şekilde fıstık işimi çeviririm Çocuklarımda fıstıktan çok iyi anlar. Kendilerini çok güzel yetiştirdiler ve çok başarılılar.  Hiçbir zamanda fıstıkta kazık yemeyiz.  Sütün en kalitelisini kullanırım.  Mutlaka manda sütü kullanırım.  Muammer güzel olunca Konya şeker kullanırım.  En kaliteli baklava ununu kullanırım. Poğaça ve böreği de en kalitelisinden yaparım. Poğaça börek lokum ve baklava işinde elhamdülillah başarılıyım

159 yıllık geçmişi olan bir markayı temsil ediyorsunuz. Bunun avantaj ve dezavantajları neler?  Bu durum size nasıl bir misyon yüklüyor.

160 kuruluş yıldönümünüzü nasipse önümüzdeki aylarda yapacağız Türkiye Cumhuriyeti’nde ikinci eski firmayız. Birinci firma Hacıbekir ikinci firma biziz.  Komşuyuz zaten. Aramızda 10 metre mesafe ya var ya yok. 1864 yılından beri aynı dükkandayız. Devraldığım zaman Hafız Mustafa ismi ve bir de dükkanın yeri kalmıştı. İşe başladıktan sonra Allah’ın yardımıyla tamamen değiştirdim. Altı tezgahtarım vardı.  Çoğunluğu emekli oldu. Eski firma olmanın avantajı eski firmanın verdiği yeni zamanda elektrik diyorlar. Enerji diyorlar. Hafız Mustafa mübarek olduğu için o isme uygun yaşantın ve hayata bakış açın olursa işinde de başarılı oluyorsun. Şimdi çok insan hacı ismini koyuyorlar. Şimdi biz işimizde başarılı olduğumuz için çok kimse işte hafız ismini de kullanmaya başladı. Bizim koyduğumuz, yaptığımız kutuları taklit edip bizim de babamız cevabımızmış gibi hareket edenler var ama önemsemiyorum. Çünkü bu bayrak yarışı gibi bir şey. Hafız Mustafa bayrağı bize teslim etti. Allah’ın da yardımıyla kendi işimizde turizm de; kültürümüzü tanıtma ve taşıma branşında kendi çapımızda başarılıyız,  takdir Allah‘ın. Dezavantajları ise; Eşim diyor.  ‘Ya bu hafız ismini koyduğuna göre; işte yine kandırmaca vardır’ gibi düşünenler de var. Esasında öyle bir şey yok. Hafız demek;  işinin en üstünü yapan demekti. En iyisini yapan demektir. Ben kendim hafız değilim.  Fakat işimin hafızıyım. İşimin en iyisini yapıyorum. İşimde, kendi iş yapımda iddialıyım. Elhamdülillah işimizin hafızıyız. Dezavantaj olarak gördüğümüz çok kolay bize avantaj olarak geri dönmüştür. Biz de ikram boldur.  Lokum ikram ettiğimiz zaman on müşterinin biz de ilgili bir negatif düşüncesi varsa o düşünceyi pozitife çeviririz elhamdülillah. Her müşteriyle özel ilgi gösteririz. İşimiz yoğun sıra olur, kuyruk olur ama hiçbir müşterimizi geri çevirmez hiçbir müşterimizi yoğunluktan dolayı gönlünü kalbini kırmayız.  

Hafız Mustafa 1864’ün gelecekteki hedefleri neler?

Hafız Mustafa’nın geleceğini işimizi zevkle yaptığımız için çok güzel görüyoruz.  Franchising sistemimiz yok. 15 dükkanımız var. Hepsi kendi mamulümüz, kendi dükkanımız. Nasipse üç veya dört ay içinde Londra’da çok güzel bir mağazayla, fabrikayı kuruyoruz. Dünyanın her yerinden iş yapmamız için ciddi teklifler var. Ciddi paralar teklif ediyorlar. Fakat bu işin Franchising sistemine olmayacağına kalben yürekten inanıyorum. Para her şey değil. Para çok çabuk bitebilir, her şeyin devası değildir. Fakat çalışma ve güzel ürün yapıp güzel şekilde kültürü satmak kültürü temsil etmek bana ve aileme gurur vermiyor.  Hafız Mustafa bizim bulunduğumuz üretim ve imalat da devrim yaratmıştır. Nasipse Almanya, Fransa ve Amerika’da hedeflerimiz var.  Torunlarım büyüyor ve kendileri güzel eğitim alıyorlar.  Bu işe yatkınlar.  Becerikliler. Beceri bizim işimizde çok önemlidir. Çocuklarımda becerikli ve işe yatkın kimseler. Vallahi nasip ederse önümüzü, çizgimizi bu şekilde değerlendirmeyi düşünüyoruz. Nesilden nesle kalıcılığa inanıyorum. Hafız Mustafa 1864’ün hizmet verirken, yanımızda çalışan emekçi kardeşlerimize de çok güzel değerlendirdik. Çok güzel bizim özelliklerimizi taşıyan kimlikleri sahipler.  Bir aileyiz, ben bu işe başladığım zaman altı kişiyle başladım.  Şu anda altıyüz kişilere ulaştık.  Yurtdışında imalat yapıyoruz.  Dubai’de imalat yapıyoruz.  Dubai’de şu anda 110-120 çalışanımız var.  Buradan İstanbul’dan yetiştirdiğim tezgahtarları ustaları götürdük.  Orada başarılı oldular.  Örnek de oluyoruz.  Bizi taklit edenlere kızmıyoruz.  Çünkü ileride düzeltirlerse bu işleri kendileri de başarılı olurlar. Başarılı insan olunca memnun oluruz.

Mustafa 1864 Yönetiminde sizinle birlikte kimler var?

Yönetimde oğullarım Emre ve Eren var. Emre Yönetim Kurulu Başkanımız.  Emre mali işlerden ve fabrikadan sorumlu idarecimiz.  Ümit Uzunal da Genel müdürümüz.  İnsan Kaynaklarından Sorumlu Pınar hanım var.  Operasyondan sorumlu Londra’da Dubai’de Türkiye’de sorumlu müdür Ahmet Halit bey var. Emekçi ustalarımız var. Aynı zamanda fabrikada laboratuvarımız var.  Gıda mühendislerimiz işin başında.  Muhasebede sorumlu kardeşlerim var. Lojistik de başarılı olan idareci kardeşlerim mevcut.  Hafız Mustafa 1864 bir aile olarak bir çatı altında başarıların çalışmanın tadını almaya çalışıyor.  Hafız Mustafa 1864’te A’dan Z’ye görevli bütün kardeşlerimi kutluyorum.  Başarılarının devamını temenni ediyorum.

Avni Ongurlar’ın hayatındaki kırılma anı neydi?

Bugüne gelinceye kadar sıkıntılı sevinçli çok günlerim oldu. Fakat kırılma noktası diye bir sözü nasıl tarifini yapacağımı veya nasıl anlatacağımı nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum.  Böyle bir anne böyle bir babadan dünyaya geldiğim için, güzel bir kültür güzel bir terbiye ile büyüdüğüm için, iyi ustaların yanında yetiştiğim için, iyi arkadaşlara sahip olduğum için ve hayatımın bundan sonraki kısmının sağlık sıhhat afiyet ve hayırlara vesile olması dileğiyle sürdürmek istiyorum

Avni Ongurlar’ın hayat felsefesi nedir?

Hayata bakış açım pozitif ve insanlığa en uygun şekilde yaşamak. Çocuklarımı,  torunlarımı, yakınlarımı yetiştiğim şekilde yetiştirmek. Örnek bir insan olmak gayreti içindeyim.

Kadirşinastlık örneği göstererek, doğup, büyüdüğünüz kent olan Eskişehir’e 32 derslikli ortaokul ve 600 kişilik kongre merkezi yaptıracaksınız. Bu konudaki düşünceleriniz neler?

Eskişehir doğduğum büyüdüğüm şehir. Rahmetli annem öğretmendi. Eskişehir’de Cumhuriyet İlkokulu’ndan emekli oldu.  Yıllarca çalıştı, çok emek sarf etti.  İyi öğrenciler, iyi insanlar yetiştirdiğinden çok eminim.  Annemin yetiştirdiği,  mezun ettiği talebelerin sağ olanlarla görüşüyorum. Ahirete göç edenlere de rahmet diliyorum.  Annemin ismine ilkokul yaptırmak istedim. Uzun senelerdir içimizde olan bir gayretle,  bir istekte işlerimizin gelişmesinde hayır hasenat işlerinde yoğunlaştığımız şu günlerde Eskişehir’in kıymetli Valisi Erol Ayyıldız abinin teşviki ile Eskişehir Osmangazi Tıp Fakültesi’nin karşısında Meşelik mevkiinde okul için planlanmış arsada 32 derslik ortaokul Allah nasip ederse yapma girişiminde bulundum.  Hatice Ongurlar ismiyle nasipse bağış yapmak istiyorum.  Diğer bir parsel de de yine kıymetli Eskişehir Valisi Erol Ayyıldız ve İl Milli Eğitim Müdürü Pervin Töre’nin teşviki ile kongre ve Kültür merkezi yaptırma gayretindeyim. Oraya da Allah nasip ederse rahmetli babam Bahri Ongurlar ismini vermek istiyorum. En kısa zamanda proje plan ve inşaatına başlamak gayretindeyim.

İstanbul’dan Eskişehir nasıl görünüyor? Sizce Eskişehir’in en büyük sorunu nedir? Kentin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

İstanbul’dan Eskişehir gayet güzel ve özlemli bir şekilde gözüküyor. Doğup büyüdüğümüz yetiştiğimiz bir şehir olduğu için Eskişehir her zaman özlemimizde. Atanın, dedemin makamı da burada olduğu için Eskişehir’e bağlılığımız her daim devam ediyor.  Şimdiki coğrafi de yolların güzel ve yakın olmasından dolayı istediğiniz zaman en kısa zamanda gelip gitme imkanımız çoğaldı.  İşlerimizden vakit bulduğumuz zaman Eskişehir’e her zaman ziyaret ederim.  Dedemin atanın mekanlarını ziyaret ederim. Eskişehir’in havası bambaşka. Eskişehir’de özlem duyduğumuz yerlerin başında sıcak suları, kaplıcaları geliyor. Eskişehir’in özellikleri, kültürü saymakla bitmez. Çünkü buranın havasında buranın doğasında büyüdüğüm için her şey bize özlem olarak yansıyor.  Zamanında esnaflık yaptım. Esnaf arkadaşlarımı, okul arkadaşlarımı, sınıf arkadaşlarımı her zaman özlüyorum. Onlarla imkanımız olduğu müddetçe buluşuyoruz. Sohbet ediyoruz. Tabi İstanbul’da da gelen hemşerilerim ve arkadaşları da komşularımı en güzel şekilde ağırlamak istiyorum. Ağırlıyorum da. Eskişehir’le ilgili söylenecek konuşacak sayfalar dolduracak çok sözler var.  Allah nasip ederse başka bir söyleşide Eskişehirli ilgili anılarımı ve Eskişehir’le ilgili yaşantılarımı anlatmak isterim,

Eskişehir çok muazzam bir şehir oldu. Modern ve turizme uygun bir şehir oldu. Tabi nüfus arttı.  Bundan dolayı yeni yerleşim bölgeleri yapıldı.  Bu yerleşim bölgelerinin çok daha düzenli ve çok da planlı şekilde yapıldığını görüyorum.  Benim özel olarak söylemek istediğim Eskişehir‘le ilgili Eskişehir Valisi Erol Ayyıldız abiyi İzmir’den Valiliğinden tanıyorum.  İzmir’de İzmirlilere ve İzmir büyük şehrine çok büyük hizmetleri olmuştur. Eskişehir’e geldiği zaman da en çok sevinen insanlardan biri ben oldum. Çünkü muazzam bir çalışması var. Çok kere ziyaret ettim. İlk geldiğim zaman kendisini tebrik ettim. ‘Çok güzel bir şehre, doğduğumuz bir şehre geldiğiniz için başarılarınızın devamını temenni ediyorum’ dedim.  Samimi söylüyorum.  Eskişehir’e mutlaka çok çok iyi valilerimiz gelmiştir ama böyle bir valiyi Eskişehir halkının görmediğine inanıyorum.  Çünkü dört kapısı var valinin.  Dört kapısı da ağzına kadar açık. Ziyaret etmek için seremoniye gerek yok.  Herkesi en güzel şekilde ağırlıyor. Eskişehirli hemşerilerimize,  Eskişehir vatandaşına muazzam hizmet ediyor.  Allah ondan razı olsun.  Sizin derginiz nezdinde de kendisine çok teşekkür ederim.  Onunda ahirete göç etmiş dedesine atasına rahmet diliyorum.  Allah var etsin.  Her ilimize inşallah böyle idareciler böyle valiler nasip etsin. Merhum Selami Vardar ve Eskişehir Belediye başkanı iken alt yapıya muazzam yatırımlar yaptı, Eskişehir’in bugünlere gelmesinde çok emeği olan merhum Sebahattin Günday belediye başkanımla, Selami Vardar belediye başkanımıza anmadan geçemiyorum. Onların da yaptığı hizmetlerden dolayı bir Eskişehirli olarak teşekkür ediyorum.

Yılmaz Büyükerşen, Ahmet Ataç’ın yaptıkları projelerle ilgili düşünceleriniz neler?

Yılmaz Büyükerşen Yeni Kolejde öğretmenim.  Eşi Seyhan Büyükerşen de öğretmenimizdi.  Yılmaz Hoca güzel çalışmalar yapıyor. Başarılarının devamını temenni ederim.  Ahmet Ataç beyinde Eskişehir’in başta eğitim ve öğrenci yetiştirme konusunda teşviklerini görüyorum.  Başarılı buluyorum.  İki başkanın da başarılı olmasını diliyorum.

İleriki süreçte Eskişehir’e yatırımlar yapmayı düşünüyor musunuz?

Eskişehir’e zamanında çok yatırım yaptım. İstediğim sonuçları elde edemedim. Onun için şu anda Eskişehir ile ilgili ancak eğitim ve hastane konusunda desteyim olur.  Ticari açıdan şu anda Eskişehir’e bir yatırım düşünmüyorum.