Özellikle 90’lı yıllarda büyük çıkış yapan sanatçı ve bestekar Tayfun Duygulu Haberes Dergisi’nin Ekim 2022 sayısına konuk oldu.
Yazarımız Cem Aksu Tayfun Duygulu’ya 90’lı yıllarda Türk Pop müziğinde yeni bir akım yarattığı ‘Hadi Yine İyisin’ şarkısında gençler arasında popüler olan kafa sallama hareketini sordu. Duygulu; “Arabanın kapısında fazla hareket edecek bir yer yoktu. Barış abi (Manço) gülerek ‘saçını düzelt’ dedi. Tabi ben saçımı düzeltirken kafamı fazla oynatmışım. O hareket fenomen oldu” dedi.
Tayfun bey dergimize hoş geldiniz. Bize kendinizden bahseder misiniz? Nerede doğdunuz, nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Hoş buldum. Sevgiler selamlar. Çocukluğum çok keyifli geçti ailemle. Benden 5 yaş büyük ağabeyim var. Biz sık sık yurt dışına çıktığımız için İstanbul’da kaldığı için tabi ağabey özlemi ile geçti. Babamım müzisyen olması ve bir orkestra ile hareket etmek zorunda olmamız dolayısıyla en az 15 gün en fazla 6 aylık iş periyotlarıyla yurt dışında bulunurduk. Almanya, İsviçre ve Finlandiya’da dolaşma şansım oldu. Çocukluk ile ilgili hatıralarım bol yeşillik, beyaz tenli ve sarışın, renkli gözlü insanların olduğu bir topluluk içerisinde güler yüzlerle ve o dönemde Türkiye’de olmayan birçok unsurla haşır neşir olarak geçti. Tabi büyüklerin arasında büyümenin avantajına da sahibim. Hem felsefi hem de psikoloji açıdan daha olgun bir çocuk olarak yetiştim. Çünkü etrafımda hep büyükler vardı. Hem Avrupa’yı hem de Avrupa insanının tanımı oldum.
Türk Müziğinin önemli bestekarlarından Zeki Duygulu’nun torunusunuz. Ayrıca babanız Erol Duygulu’ da çok önemli bir müzik insanı. Babanızın ve dedenizin müzikal yönünüze etkisi nedir? Türk Sanat Müziği üzerine neden eğitim yapmadınız?
Dedemin Türk Musikisinin büyük bestekârlarından biri olması dolayısıyla babamda bu eğitimi bir süreliğine almış. Keman çalmış. Daha sonra saksafon ve flüt üstadı olarak Türk Caz ve Pop antolojisine (Eski adıyla Türk Hafif Müziği) katkıda bulunmuş çok iyi bir müzisyen Erol Duygulu olarak ismini yazdırmıştır. Tabi dedemin alaturkacı olmasının akabinde babamın popüler müziğe hizmet etmesi ve caz ile haşır neşir olmasının verdiği bir netice itibariyle dünya müziğine daha çok yönelmiş bir genç oldum. Avrupa’dan da gelmiş olmanın avantajıyla dünya müziği ile büyüdüm. Türk Sanat Musikisi ile ülkemize döndüğümde haşır neşir oldum. Kulağım ona doldu. Babam en kıymetli eserlerin ve okuyucuların olduğu kayıtları dinler ve dinletirdi. 11 yaşımın sonunda konservatuvar sınavına girdim ve kazandım. Benim öğrendiğim branş dünya üzerinde klasik batı müziği olarak adlandırılan türdür. 3 yıl viyola, 6 sene piyano ve 8 sene klarnet çaldım. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan mezun oldum. Dedemin stilini aslında çok dinlemekten dolayı içime sindirmiş olmanın verdiği avantajla her stilde beste yapabilme özgürlüğüne ve kabiliyetine sahip olmama sebep oldu. Türk Sanat Musikisi yapmamanın sebeplerinden bir tanesi benim yurt dışımdan gelmem ikincisi Türk Musikisi ile tanışmamda bana çok orijinal gelmesi. Babamın TRT Caz orkestrasını kurması ile o eserlerle haşır neşir olarak daha çok batı normlarındaki eserlere ilgi duydum. Ama buna istinaden de keza dedemden kaynaklı Türk Sanat Musikisi olarak adlandırılmış olan değerini içime sindirmiş olmanın verdiği avantajla ve genetik özelliklerle birlikte birçok eser de yarattım bu arada.
Ülkemizin önemli müzik gruplarından Yeni Türkü ile yollarınız nasıl kesişti? Grup içerisinde çalmak size neler kattı? Neden ayrıldınız gruptan?
Ben Eurovizyon finalleri, “Altın Anten Müzik Yarışması”, “Kuşadası Altın Güvercin Yarışması”, “Çeşme Festivali” gibi birçok organizasyonda müzikleri canlı yapılan büyük orkestralarla olan etkenliklerde yer aldım. 17 yaşındaydım o yıllarda. Babamla ve çok değerli müzisyenlerle birlikte çok çaldım. Dolasıyla buradayken “Yeni Türkü” grubundan teklif geldi. Grup stüdyoda kayıt yaparken ben o stüdyoda yaklaşık 25 kadar albümde saksafonist olarak yer aldım. Bir gün Derya Köroğlu’ndan bana bir mesaj geldi. Kendi gruplarına eklemek istediğini yazmıştı bana. Burada çok değerli bir davul üstadı Cezmi Başeğmez önermiş beni. Klasik müzik eğitimi aldığımız için çok grup bilmiyordum açıkçası. Tiyatro bölümünden arkadaşlarıma sordum. Çünkü kendileri bu tür müziklerle alakalı arkadaşlarım olduğunu biliyordum. Bana böyle bir grupta olmam gerektiğini söylediler. Böylece o gruba dahil oldum. Bana müzikal anlamda ve genel müzik kültürü eğitimime bir basamak daha eklemiş oldum. Grup müziğinin keyfini yaşadım. Çok değerli ve farklı müzisyenlerle birlikte çok değerli bilgilere ve hayat görüşüne sahip olduğumu da eklemek istiyorum. Benim için çok keyifli 3,5 yıl geçirdim. Çok önemli ve keyifli anılar biriktirdiğim yıllar olmuştur. Ayrılma sebebimde Derya Köroğlu ve Selim Atakan’ın bir konser üzerine tartışmasının ardından Derya’nın ben kendi adıma tek albüm yapmak istiyorum demesinin üzerine grupta bir karar aşamasına gelindiğini ve ben çekimser kalarak “siz nasıl uygun görürseniz, ben size uyarım” dedim. Aynı günlerde okulda da “sen klasik müzikçi olamayacaksın” diyerek beni okulda sınıfta bıraktılar. Genelde çok sert mizaçlı bir okuldu bizim okulumuz. Pop müziğe yöneleceğimi düşünerek beni sınıfta bıraktılar. 1 yıl beklemek zorunda kaldım imtihanım vardı. Bu mezuniyet imtihanıydı. Mezun olmam gerektiği için bende izin istemiştim o sırada grup dağılmış oldu.
“Hadi Yine İyisin” Türk Pop müziğinde yeni bir akım yarattı. Özellikle kafa sallama hareketi gençler arasında popüler oldu. Bu şarkı ve o meşhur kafa sallama hareketi nasıl oluştu?
Parçanın özünde ben çok güzel kelime buldum ve şarkı yaptım. Çok beğendiler. Müzik direktörüm Garo Mafyan ve söz yazarım Zeynep Talu ve Aysel Gürel. Halis Bütünley stüdyo sahibiydi. Emre Plak’ta plak şirketimdi. Benim ilk klibimi de Lale Manço ve Barış Manço çekti. Lale Manço ile başladık klibe. Barış Manço’nun da ek yapmasıyla o meşhur Mustang’in ve benim meşhur derilerimin olduğu klip. Dans koreografisi bana ait olan dans partnerlerim Eylem Çeliker ve Ayça İnci ile harika bir çalışma yaptık. Hadi Yine İyisini ben başka bir melodi ve söz yazmıştım. Parçanın o kısmı alındı. Gerçekten güzel bir cümle olduğuna karar verildi. Parçanın klibine Lale Manço ile başladık. Ve parça parça çektik klibi. Klibin en sonunda Barış Maço gelip o iki arabayı koyup siste verince tabii olay oldu. Kafa sallama hareketi arabanın kapısında fazla hareket edecek bir yer yoktu. Barış abi gülerek “saçını düzelt” dedi. Tabi ben saçımı düzeltirken kafamı fazla oynatmışım. O hareket fenomen oldu. Tabi en çok sevilen aslında orada gönderdiğim öpücük. Binlerce defa öpücük yolladım. Ülkemizin o yıllarda en büyük gazetesi o zaman en büyük ödül törenine sahip olan gazetesi beni o yıllarda genç kızların sevgilisi olarak gösterdiler yerli Elvis’ten sonra. Bu da en güzel anekdotlardan birisi.
‘Kar Beyazdır Ölüm’ Benim de çok sevdiğim bir şarkıdır. Nasıl bir duygu ile yazdınız bu şarkıyı? Söz ve melodi uyumu mükemmel. Bestelerinizi nasıl yapıyorsunuz? Melodi üzerine mi söz yazarsınız yoksa söz ve melodi aynı anda mı gelir genellikle?
Evet söz ve melodi genel itibariyle aynı anda geliyor. Yalnız müziğin temelinde birçok tarzda yoğurulduğum için tarzımı belirlerim. Musiki mi, alaturka ile fantezi karışık mı, fantezi pop mu? Yoksa batı müziğinde bir norm mu? Latin mi? Genel itibariyle daha çok müziğe söz yazarım. Bazen de söz gelir komple söz yazar üzerine melodi yaparım. Tamamen farklı atmosferlerde gerçekleşiyor. Arabada giderken, uçakta ya da bir yerde otururken yaptığım birçok besten ve sözüm var. Üzerine hemen melodisi de gelir. 3 dakika içinde sözünü ve de melodisini bitirdiğim çok parçam var. Benim parçalarımın sözleri kendi kafamda oluşturduğum hayat birikimlerimden oluştuğu için “Kar Beyazdır Ölüm” de öyle bir oluşum. Bunu tabi birilerine atfetmiş olmak mümkün. Ama yaptığım parçaların oluşumu tamamen benim ruhuma yansımış olan hayat birikimimim bana kazandırmış olduğu duygu yoğunluğu ve bilgi hazinemden kaynaklıdır. Müzik bir kalıptır. Kalıp sistemdir. Onun dışına çıkıldığı taktirde güzel de olabilir kötü de.
Kar Beyazdır Ölüm’ün hikayesi de şöyle, ben askere gitmeden önce sevgili Nilüfer’e sorduğumda 4 parça örnek göstererek bu şekilde yazarsan zevkle olurum dedi. Ben de aldığım referans üzerine askerde sevgili Özcan Deniz ve Emrah asker arkadaşlarım Armoni Mızıka moral ekibi olarak provalarda hep beraberdik ve Türkiye’yi dolaştık. Burada ilk soruma; “çok güzel eline sağlık” yorumunu aldıktan sonra parçanın tamamını bitirdim. Döndüğümde de sözün eksik kalan kısımlarını da tamamladım. Parçayı kime yazdığımı sorduklarında benim duygularımın beni götürdüğü atmosfere doğru yol alıyorum bu şekilde yazıyorum şarkılarımı derim. Bu parçanın oluşumu Nilüfer’e yar olamamasından kaynaklı. Ben kendim okuyacağımı söyledim. Kerim iki parça beğendi. Ben bu eseri söyledim O’na. Çok beğendi ben de hediye ettim.
Hayatınızda geriye doğru baktığınızda hayal ettiğiniz yerde görüyor musunuz kendinizi?
Hayatım boyunca hayal ettiğim her şeyi hayal ettiğim gibi yaşadım. Olmayı istediğim yere iki defa ulaştım. Enstrümanist olarak iki tane ‘Altın Kelebek’ almış olmanın keyfi var yılın grubu olarak. Enstrümanist olarak Türkiye normlarında değerlendirilmiş olan bir seçim olduğu için çok değerlidir biliyorsunuz. Solist vokalistlik geçmişine sahip olmakta ayrı keyif. Benim istediğim şey dünya normlarında bir dünya starı olmak derecesinde olunca müzisyen ve şarkıcı olarak o mertebeye ulaşmış olmama rağmen dünya normlarındaki prodüksiyon çalışmalarına dahil olamamak ki Amerika’dan böyle bir iki teklif almıştım. Değerlendirememiş olmaktan dolayı ertelenmiş bir prodüksiyon olarak hayatımda yer alıyor. 2025 yılına kadar gerçekleşebilecek bir durum olarak şu anda sırasını beklemekte olan bir projedir aynı zamanda. Müzikal geçmişimden memnunum ama olmak istediğim yere tam olarak geldim mi derseniz evet bir dünya starlarının olduğu listelerde ilk yüzde olmayı çok istiyorum.
Dedeniz Zeki Duygulu Türk Müziğine çok önemli eserler kazandırmış büyük bir bestekâr ve müzik insanı. Dedenizin eserlerinden oluşan bir albüm yapmayı düşündünüz mü?
Benim Türkiye’ye döndüğüm zaman diliminde soyadımı duyan insanlar bana “Sen Zeki Duygulu’nun nesi oluyorsun? Var mı bir akrabalığın?” diye sorarlardı. Bunun neticesinde ben torunuyum dediğimde hanımlar ya da beyler şaşırarak Zeki Duygulu’nun torunu gelmiş deyip beni ağırladıklarını çocukluk ve gençlik zamanında çok şahit olduğum bir durum olarak addediyorum. Dedem hem bestekâr hem müzisyen gerçekten çok kalburüstü ve müziği çok iyi bilen bir insan olarak babamı yetiştirmiş bir anlamda içine doğmuş olduğu için bir anlamda bende babasının oğlu olduğum için bende müziğin içine doğdum. Dolayısıyla birçok enstrümanla erken yaşta tanışıp çalmaya başladım. Bestecilik ve söz yazarlığı konusunda neyin nasıl olduğu hakkında çocukluk yaşlarımdan beri ilgilenmiş olmakla birlikte o görgü ve dokuyu atmosferi tatmış oldum ve küçük yaşlarda en çok sevdiğim şey kendi kendime beste yapmaktı. Dedemin parçalarından oluşan bir albüm fikri 3-4 yıl öncesine kadar birkaç tane iş adamı dostumun bana önerdiği çok güzel bir proje. İsmi de hazır. Dedemin sadece TRT repertuvarında 899 eserinin olmasından dolayı. Hem enstrümana yoğunluğa sahip hem de çok fazla sözlü bestesi var. En meşhur parçalarını çıkarttığımda 178 adet, ülkemizde dillere pelesenk olduğunu gördüm. En sevilen 350 kadar bestesi var. Yaklaşık 6 tane 10 parçalık albüm en az vuku bulabiliyor. Tabi bunları çok değerli sanatçılarımızla düet yapmayı projelendirmiş durumdayım. Bunu da gelecek yıllarda proje olarak görmeniz mümkün olacak.
Ülkemizde sanata ve sanatçıya hak ettiği değer veriliyor mu sizce? Branşı ne olursa olsun ülkemizin tüm sanatçılarının neler yapması lazım bu bağlamda?
Sanat kolay bir şey olmadığı ve soyut bir kavram olduğu için ülkemizdeki değeri sokakta bir araştırma yapılırsa çok daha anlaşılır hale gelir. İnsanların İstiklal Marşı’nın sözlerini, kendilerini yöneten insanların isimlerini ve cisimlerini, kendi hayatları ile ilgili geçmişlerini atalarını soylarını, dedelerini bilmemelerinden kaynaklı bir durum var ülkemizde. Okunan müfredattan tutun hayatımızın içerisinde bize öğretilen ananevi gelenek göreneklerimizin bize yansımış olan kadarıyla biz hayatı ve sanatı algılıyoruz. Sanat soyut bir kavram olması dışında somutta bir kavram aynı zamanda. İç içe. Sanat, zanaat, el işi ve fikir bunların hepsi bir anlamda sanatta. Göreceli bir kavram ve dünya normlarında en değerli şey olduğunu göz önünde bulundurursak ülkemizde sanatın ve sanatçının değerinin en bilinen değer katmanı Atatürk’ten geçiyor sanıyorum ki, padişahların çoğu ve Türk boylarındaki sanat anlayışı sanata bakış bellidir. Dünyanın en eski belki de ilk uygarlıklarından kök olarak toplum olarak birine sahibiz. 25-27 bin yılı arasına konumlanmış bir örf adet gelenek ve ata soyumuz var. Sanat ülkemizde yeterince uygulanıyor mu derseniz gerektiği şekilde uygulayanlarda sanat yaptığını zannedip de yapamayanların birlikte yoğurulduğu yapamayanlara değer verildiği yapanların göz ardı edilebildiği ortamlarla karşılaştığımız bir atmosfer de yaşıyoruz. Coğrafyamız çok renkli ve sesli ama tek sesli gibi o yüzden halkımızın daha net yorumlayacağını düşünüyorum.
Şimdi neler yapıyorsunuz? Albüm çalışmaları var mı?
Müziğini ve sözünü eşime atfettiğim hatta bütün bestelerimi O’nun için yaptığım 450 adet olmak üzere, sözlerini eşim için yazdığım “Kanatsız Meleğim” adlı parçama klip çektik eşimle birlikte. Montajını bekliyoruz. Bittiği takdirde sizlerle paylaşacağım. Yeni projeler ve single parçalar gelecek. Uzun süredir boşluk olduğu içi benim hayatımda çok değerli eşimin hayatıma girmesi ile birlikte bana katmış olduğu değerlerin benim en üst boyutta seviyede ve bağlamda bana kattığı değerde çok güzel bir çalışma gelmek üzere.
Eskişehir’e hiç geldiniz mi? Eskişehir hakkında neler söylemek istersiniz?
Ülkemizin en genç ve değerli toplumuna sahip 60 binden fazla öğrenci barındırmasıyla öne çıkan şehir. Hakikaten eski adı gibi bir kültüre sahip olduğu ve Türkçeyi çok doğru konulan insanların oluşturduğu harika bir topluma da sahip başkanımız Yılmaz Büyükerşen’in de çabalarıyla Venedik görüntüsü almış coğrafyası ve konumu güzel insanları güzel harika bir şehir. Eskişehir’i çok seviyorum. Çok sevdiğim dostum Beyazıt Öztürk’ün de oralı olmasının da vermiş olduğu keyifle orada yapmış olduğum güzel çalışmalarla da hatıralarımda yer eden harika bir şehir. Çok seviyorum. Tüm Eskişehir halkına sevgi ve saygılarımla. Büyüklerimin ellerinden küçüklerimin gözlerinden öpüyorum.