Ülkemizin başarılı Udilerinden Gizem Sucu Haberes Dergisi’nin Temmuz 2022 sayısının konuğu oldu.

Güzel Udi, Yazarımız Cem Aksu ile müzik dolu keyifli sohbet ederken; “Sokakta yürüyen bir çocuğa sorduğumuzda ud ve kanunu ayıramaması, bu enstrümanların ne olduğunu bilememesi bence tamamiyle bizim suçumuz. Kendi topraklarımızın müziğini ancak biz onlara anlatır ve sevdirirsek öğretebiliriz ve onların da deneyimlemek istemesine yardımcı olabiliriz” dedi.

Bize kendinizden bahseder misiniz? Nerede doğdunuz? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
10 Haziran1992 yılında İstanbul’un Kadıköy ilçesinde doğdum. Yeşillik ve denize yakınlığıyla bilinen huzurlu bir Kalamışlı olarak büyüdüm. Yandaki apartmanın isminin ‘Bir Tatlı Huzur’ olması Konservatuvar yıllarımda tatlı bir anektod olarak aklımda kalmıştır. Çocukluk yıllarımda babamdan ötürü sporla aram çok iyiydi. Çok az basketbol oynadığımı hatırlıyorum. Voleybol oynadığım dönemlerde, masa tenisini de lisanslı oynama şansını bulmuştum. Okul takımıyla yarışmalara katılıyorduk. Tabii bir de Galatasaray Takımında Sutopu oynadığım yıllar var ki hayatımın Konservatuvar yılları ile birlikte en kıymetli anılarını oluşturur.


Müziğe ilginiz ne zaman başladı? Sizi keşfeden ya da yönlendiren oldu mu?
Küçükken ailem, abim ile bana piyano dersleri aldırmışlardı. Ben 2-3 yıl çaldıktan sonra televizyondaki reklam müziklerinin ve pop şarkılarının notalarını kulaktan çıkarmaktan daha çok hoşlandığımı fark etmiştim. Dersleri klasik eğitime olan ilgim azalınca bırakmıştım. Nurettin Teksan İlköğretim okulunda 12-13 yaşlarındayken, Kadıkoy Anadolu Lisesinde müzik öğretmenliği yapan Esen Sevinç hoca, bizlere de ders veriyordu. Onunla olan ilişkim, benim müzik hayatımı başlattı diyebilirim. Müzik derslerini ve Esen hoca ile yapacağımız dersleri inanılmaz bir heyecanla bekliyordum. Esen hocanın esas kadrosu Kadıköy Anadolu Lisesi’ndeydi. Görevlendirmesinden ötürü milli bayramlarımızda, okulumuzdaki koro şefliği görevini bana bırakıyordu. Esen hoca ile olan ilişkimiz de bir hayli ilerlemişti. Büyük bir disiplin ve ciddiyetle bir koroyu yönettiğimi hatırlıyorum. Bu olayların neticesinde kendisi ailemle konuşup, benim konservatuvara gitmem konusunda hayatımı değiştirdi diyebiliriz.


Ut sazını seçmenizin özel bir sebebi var mı? 
Aslında bu bilinçli alınan bir karar değildi. Lisede İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’na kazandığımda Türk müziği ile ilgili çok da fikir sahibi değildim. Enstrüman seçerken, okulumuz Türk müziği eğitimi ağırlıklı olduğu için derslerime yardımcı olması açısından bir Türk müziği çalgısı seçmemi önerdiler. Sınava girerken 3 tercih yapmamız isteniyordu. Ben de Kanun ve ud seçtim. 3. tercih olarak da viyola seçmiştim. Sınavın sonucunda ud tercihim kabul edildi. Uzun ve bilinmeyene açılacak yolculuğum tam da burada başladı.

Bir kadın sazende için ut, zor bir enstrüman mı? Anatomik yapıya göre ut tapılabilir mi?
Ben bu tip cinsiyetçi yaklaşımlardan hoşlanmıyorum. Herkes her şeyi yapabilir, yeter ki istesin. Şartlar gerektirdiğinde fizik yapısına göre ud yapılabilir. Küçük yaştaki ud öğrencilerim, standart ud boyları fizik yapılarına henüz büyük geldiği için kendilerine göre ud yaptırıyorlar. Bu herkes için yapılabilir doğal bir durum diye düşünüyorum.


Yeni nesil ve aynı zamanda çok sevilen başarılı bir udi ve hocasınız. Bunu nasıl başardınız? 
Başarmak çok ağır bir kelime… Yıllar içinde bu kelimenin gereklerini yerine getirmek için çok büyük fedakarlıklarda bulundum elbette. Hatta daha somut bir örnek vermek istersem, 10-20 yıllık ödemeniz gereken bir ev kredisi gibi düşünebiliriz belki, bedelini her gün biraz biraz ödemek durumunda olduğumuz. Çok başarılı biri olmak, her bireyin başarı kelimesine baktığı oranda değişiklik gösterecektir. O sebeple şu an için önüme koyduğum hayallerime yürümek hedefiyle, bu yolda öğrenmeye ve öğrendiklerimi paylaşmaya devam etmek niyetindeyim.


Takip ettiğiniz ses ve saz sanatçıları kimlerdir? Teknik olarak kimin ekolüne kendinizi yakın buluyorsunuz? 
Ekollerden Kadri Şençalar’ın ve Yorgo Bacanos’un hem dinlememiz hem de çalışmamız gereken icracılar olduğunu düşünüyorum. (Bu kadar iyi icraları sevmemek pek de mümkün olmasa gerek zaten) Çalgı bölümüyle birlikte Müzikoloji bölümüne ÇAP (çift anadal programı) yaptığım dönemde, Ergin Kızılay’ın seçilmiş taksimlerini, müzikoloji bitirme tez konusu olarak seçmiştim. Kendisinin farklı enstrümanlarda hicaz makamında yaptığı taksimlerini transkripsiyon etmiştim. Bunu yaparken icralarını çokça çalma ve dinleme deneyimi elde etmek değerli bir kazanımdı kendi adıma. Aynı zamanda bunu yaparken kendisiyle görüşebildiğim ve kendisini tanıma fırsatına nail olduğum için, yaşadığı dönem içerisindeki müzik yaşamını kendisinden bizzat dinleyebildiğim için de kendimi ayrıca şanslı ve mutlu hissediyorum. İ.T.Ü TMDK Lise devresinde Mehmet Bitmez, Bilen Işıktaş, Üniversitede Çalgı bölümüne devam ettiğimde bir dönem Osman Nuri Özpekel ile çalıştım. Her birinin mızrabımda emekleri vardır. Kendilerine de buradan hürmetlerimi sunmak isterim. Gelecekte dinlemek ve yapmak istediğim müzik derseniz ise rotayı, Ara Dinkjian, Dhafer Youssef, Bechir Gharbi gibi isimlere çevirmek istiyorum. Kalbimi titreten bu değerli udiler, yolunda yürümek isteyeceğim özel müzikler yapıyorlar.


Ülkemizde sanatın ve sanatçının değeri yeteri kadar anlaşılıyor mu? Türk Müziği’nin son dönemde geldiği durumu nasıl analiz edersiniz?
Düşünce özgürlüğünün sanatı ve sanatçıyı desteklediğini düşünüyorum. Yaratıcı düşünebilmek, üretebilmek, sanat yapabilmek için öncelikle hayatta kalabilmek için gerekli olan yemek, barınma gibi temel ihtiyaçlarımızın karşılanmış olması ve bu gibi kaygıların daha az olması gerekiyor bence. Yani bu kadar geçim sıkıntısı varken insanların çocuklarını ilk önce para kazanabilecekleri mesleklere yönlendirmelerini çok da yadırgamamak gerek. Böyle olunca sanat ülkemizde geçim sıkıntınız azaldığında, işleriniz oturduğunda veya refah seviyesi yüksek bir ailede yaşıyorsanız tercih edebileceğiniz bir hobi haline geliyor. O sebeple meslek olarak kadro bulmak ve serbest piyasada para kazanarak rahatça yaşamak belli bir oranda çok başarılı olmuş kişilerin yakaladığı bir avantaj olarak kalıyor.


Günümüzdeki ses ve saz icrasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Klasik üsluptan uzaklaşıldı mı sizce? 
Zaman akıyor; alışkanlıklar, tarzlar da geçen zaman ile birlikte değişiyor. Lakin, Klasik Türk müziği, Klasik Batı müziği bunlar köklü müzikler ve geçmişimizi temsil eden tarih kokan bu müziklerin Cumhurbaşkanlığı Türk Müziği Korosu, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası gibi örnek korolarda, kar amacı gütmeden orjinalliğinin korunmasını çok değerli buluyorum. Bunun yanında ne yazık ki müziğimizi korurken yeni gelen nesillere aktarımın çok da yeterli olmadığı kanaatindeyim. Sokakta yürüyen bir çocuğa sorduğumuzda ud ve kanunu ayıramaması, bu enstrümanların ne olduğunu bilememesi bence tamamiyle bizim suçumuz. Kendi topraklarımızın müziğini ancak biz onlara anlatır ve sevdirirsek öğretebiliriz ve onların da deneyimlemek istemesine yardımcı olabiliriz. Popüler müzikler dönemsel olarak değişiklikler gösterecektir. Buna doğru veya yanlış demektense, bir renk paleti gibi her müziğin her bir birey gibi dünyamızı renklendireceğine inanıyorum. 


Bir dönem Eskişehir’de de bulundunuz sanırım. Neler söylemek istersiniz şehrimiz için?
İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvarı Çalgı ve Müzikoloji bölümlerindeki eğitimimi tamamladıktan sonra okulda hoca olarak kalma durumum söz konusuydu. Lakin o kadar uzun bir zamanımı bu okulda geçirmiştim ki farklı deneyimler ve tecrübeler yaşamam gerektiğine inanıyordum. O sırada Anadolu Üniversitesi’nde Türk Müziği Bölümü açılmıştı. Bana da ud hocalığı teklif edildi. İlk Konservatuvar hocalığı tecrübem de bu şekilde başlamış oldu. Her hafta bir veya iki gün Eskişehir’e hızlı tren ile gelip bu güzel şehrin kokusunu almak, harika konserleri dinleme fırsatı yakalamak benim için çok kıymetli anılardı. Eskişehir’in her zaman genç, dinamik ve vizyonu olan bir şehir olduğunu düşünmüşümdür. Daha sonra yüksek lisans eğitimim için Eskişehir maceramı sonlandırıp, İTÜ’de Çalgı üzerine yüksek lisans eğitimime başladım ve öğrenimimin şu anda da tez aşamasındayım.