Editörümüz Ayça Ballı, ‘Zeki’nin Oğlu Mehmet Ali’ adlı kitabın yazarı Ayşe Yıldız Bakır ile keyifli bir röportaj yaptı

‘Zeki’nin Oğlu Mehmet Ali’ adlı kitabın yazarı Ayşe Yıldız Bakır kitabında; 1950’li yılların sonundan bugüne kadar uzanan gerçek yaşam öyküleri ile çeşitli toplumsal olayların yaşandığı günlere de değinerek, Muğla’ dan Van’a, Van’dan Tatvan’a, Tatvan’ dan Denizli’ye kadar uzanan birçok farklı coğrafyada geçen hikayeleri, tıpkı resim çizer gibi okurlarının gözleri önüne serdi.  Bakır; “Sosyal kargaşa tüm toplumlarda güvensiz ortamlar oluşturur. Sırf farklı düşünüyor ya da farklı bir inanca sahip diye insanların birbirini öldürmesi akıl alır gibi değil. Hiçbir ideoloji bir insanın canına kastedemez” dedi.

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

  Aslında kendimden bahsetmeyi çok sevmem ama kısaca anlatmam gerekirse; Muğla doğumluyum. Şu an Denizli'de yaşıyorum. Kendimi bildim bileli, dünyadaki bütün canlıların yaşam haklarına saygılı, doğayı çevreyi hayvanları çok sevip koruyan bir insanım. 

Sizi, “Zeki’nin Oğlu Mehmet Ali’ adlı kitabı yazmaya sevk eden en önemli şey nedir?

Beni bu kitabı yazmaya yönlendiren en önemli neden; bu kitapta yaşanmış olan gerçek hayatlar var ve bu hayatlardan birilerinin ders çıkarabileceği düşüncesi. 

Bu yapıta baktığımızda hatıra, biyografi, otobiyografi ait özellikleri görmekteyiz, eserinizi hangi türe daha yakın görüyorsunuz?

Biyografiye daha yakın diye düşünüyorum.

Eserinizde hayatınızın büyük bir kısmını geçirdiğiniz Muğla’yı da anlatıyorsunuz. Sizce coğrafya kader mi?

  Genelde “coğrafya kader midir?” sorusu olumsuz anlamda kullanıldığı için ben de bu soruya o şekilde cevap vereyim. Evet... Katı inançlarınızı, kalıplarınızı ve tabularınızı değiştiremez iseniz coğrafya kaderdir...

Önsözde de belirtmiş olduğunuz gibi, kadınların ve kız çocukların toplum içerisindeki konumlarına değinmişsiniz. Ülkemizde toplumsal cinsiyet eşitliği var mıdır veya bu alanda hangi çalışmaların eksikliğini hissediyorsunuz?

 Genel olarak baktığımızda, ülkemizde toplumsal cinsiyet eşitliği yok. Bu alanda öncelikle ailelerden başlamak üzere, bütün eğitim kurumlarının en alt sınıflarından başlanarak eğitim verilmeli ki; kadın ve çocukları korumak için ağırlaştırılmış yasalara ihtiyaç duyulmasın. Öncelikle toplum bilinci insanların eşitliğine, yaşam haklarının kutsallığına inanması ve inandırması gerekiyor.

 1970 – 1980 yılları arası toplumsal anlamdaki sosyal kargaşayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sosyal kargaşa tüm toplumlarda güvensiz ortamlar oluşturur. Sırf farklı düşünüyor ya da farklı bir inanca sahip diye insanların birbirini öldürmesi akıl alır gibi değil. Hiçbir ideoloji bir insanın canına kastedemez. 

Bütün olayların ve eserinin kahramanı olan ağabeyiniz sizi etkileyen ve hayatınızda derin izler bırakan en önemli özelliği nedir?

Ağabeyimin beni etkileyen en önemli özelliği; mücadeleci ruhu, asla pes etmemesi.

Muğla’ dan Van’a, Van’dan Tatvan’a, Tatvan’ dan Denizli’ye kadar birçok yer gördünüz. Farklı coğrafyaların sizin üzerinizdeki tesiri nasıl oldu? Bunun avantajlı bir durum olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet, Türkiye sınırları içinde, geniş bir alanda bulundum. Farklı coğrafyalarda, farklı yaşamları görmek, bulunduğun yeri daha iyi tanımak ve değerlendirmek adına benim için avantajlı bir durumdu.

Eserinizde annenizden, teyzenizden, yakın akrabalarınızdan sık sık bahsediyorsunuz. Bunlar arasındaki anlaşmazlıklara da vurgu yapıyorsunuz. Sizce ideal aile ilişkileri nasıl olmalıdır?

Bana göre ideal aile ilişkisi; her ailede farklı olabilir diye düşünüyorum. Ama genel olarak baktığımızda bütün ailelerde zaman zaman sorunlar çıkabilir. Önemli olan konuşabilmek, birbirini anlamaya çalışmak en az hasarla toparlayabilmektir. Ayrıca belirteyim aile bireyleri arasındaki iletişim çok önemli. Maalesef günümüzde bazı aileler sadece aynı evi paylaşıyor.

 Ağabeyiniz, babanız ne yeğenlerinizi kaybettiniz. Ölüm karşısında tavrınız değişti mi?

Evet çok sevdiğim birçok yakınımı kaybettim. Bunun tamamen bir kader planı olduğunu düşünmüyorum. Örneğin ağabeyim içkiden vazgeçebilseydi hayatının kalan kısmını o durumda geçirmeyebilirdi. Yeğenim denizden uzak durabilseydi daha uzun yaşayabilirdi. Babam o kadar çok sigara içmeseydi belki kansere yakalanmazdı.  Kişilerin yaşam biçimleri ve tercihleri bazen yaşam sürelerini belirliyor diye düşünüyorum. Ancak bazı durumlarda var ki, hayatını çok düzgün yaşayan bir insan bir trafik kazası sonucu aniden hayatını kaybedebiliyor. Bu gibi durumlara kader planı mı yoksa, ihmal tedbirsizlik cehalet mi demek lazım bilemiyorum. 

 Geçmişi yazarken bütün olayları bugün yaşamış gibi tek tek hatırlıyorsunuz. Bu kitabı yazmadan önce günlük tuttunuz mu veya hatırlamak için kısa kısa notlar yazdınız mı?

Normalde günlük tutuyorum. Ama o dönemler tutmuyordum. Burada anlattıklarım tamamen aklımda kalan olaylar.

 Bu kitabı yazan başka biri olsaydı ve siz de bir okuyucu olsaydınız yazara nasıl bir soru sormak isterdiniz?

Şöyle sorardım. Kitabınızın başında neden bir biyografi yok?

Peki bu kitabın yazarı olarak bu soruya nasıl bir cevap verirdiniz?

Okuyucularımın benim biyografimi çok merak edeceklerini sanmıyorum. Ben okuduğum kitaplarda yazarın biyografisine hiç bakmam. Kitaba yoğunlaşırım. Ayrıca bu ilk kitabim bir biyografi örneği olduğu için beni tanımak isteyen herkese kitabimi okumasını öneriyorum.

Sizce insanlar bu kitabı neden okumalı?

Bence bu kitabı olabildiğince çok insan okumalı. Çünkü bu kitapta yaşanmış gerçek hayatlar var. Belki bu yaşanmışlıklar bir yerlerde birilerini hayatına etki edecek.