Haberes Dergisi Yazı İşleri Müdürü Ayça Ballı; yazar, şovmen, karikatürist Kemal Akkoç’la sanat üzerine keyifli söyleşide bulundu.
Kemal Akkoç, “Karikatür; ince düşünceli ve duygulu insanların, ince esprilerini, ince bir dille, ince çizgileriyle anlattıkları çok ince bir sanattır, 53 yıl içinde, insanları kâğıda, taşa, tahtaya, su kabağına, pişmiş yumurtaya, tabağa, bardağa çizdim ve çizmekteyim” dedi.
Kemal hocam sizi biraz tanıyabilir miyiz? Kimdir Kemal Akkoç?
1949 Erzincan doğumluyum. 1974-75 Erzurum Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü mezunuyum. 1997 yılında Gemlik Lisesi Edebiyat Öğretmenliğinden emekli oldum.
Karikatürlerinizi birçok yerde görüyorum ve sizi beğenerek takip ediyorum. Sizce karikatür nedir? Kemal Akkoç bunu nasıl tanımlar?
Öncelikle teşekkür ederim. Karikatür; ince düşünceli ve duygulu insanların, ince esprilerini, ince bir dille, ince çizgileriyle anlattıkları çok ince bir sanattır. Bu benim tanımımdır.
Mükemmel ince bir tarif... Karikatüre nasıl başladınız?
Ortaokulda öğretmenim ders anlatırken, defter ve kitapların boş yerlerine onların portrelerini çizerek başladığımı anımsıyorum. Lisede en ön sırada otururdum. Bir gün karadeniz burunlu coğrafya hocam Süreyya Bey, Karadeniz Bölgesini anlatıyor, ben de portre karikatürünü çiziyordum. Arka sıradaki arkadaşlar, ayağa kalkıp çizdiklerime bakıyorlarmış. Süreyya Bey, hemen yanıma geldi, karikatüre baktı “Bu benim!” dedi. Sonra “Kalk tahtaya sözlü yapacağım. Beni dinlemiyorsun!” dedi. Sınıf gülüyor...” Söyle bakalım, Yeşilırmak Bölgesinde ne yetişir?” dedi. Ben de “yeşil sebzeler!” dedim. “Otur 5!” dedi. Böylelikle karikatürde ilk ödülümü almış oldum. Sınıfça çok gülmüştük.
Ne zaman portreden para kazanmaya başladınız?
İlk defa 1969 yılında Bursa Pınarbaşı Bayram yerinde ulu bir çınarın altında, bir bayramda portreden para kazandım. O parayla eve yiyecek aldım ve çok mutlu olmuştum.
Kemal hocam, “el almak” diye bir deyim vardır. Siz bir üstattan el aldınız mı?
1970 yılında Bursa Kültürpark’ta, güzel sanatlar mezunu, Papağan Dergisi çizeri üstadım Lütfü Küçük’ ten çok şey öğrendim. O yıl ben de Kültürpark’ta portre çiziminden para kazandım. Hâlâ 53 yıldır, yaz aylarında çiziyorum. Park büyüdükçe 3 yer değiştirdim.
Portre çiziminin püf noktaları var mıdır?
Tabii ki var. Siz de bir çizer olarak gayet iyi biliyorsunuz ki, ağız, göz ve mimikler çok önemlidir. Çünkü, insanlar birbiriyle konuşurken göz ve ağızlarına bakarlar, mimikler çok benzetme ögesidir. Bir de kulak ve burun büyüklükleri... Biraz da abartı olmalıdır. Eskiden İtalya’da vatandaş krallarına kızınca abartı portresini çizerlermiş.
Sizce ülkemizde politikacılar karikatüre nasıl bakıyor?
1971’ de Konya fuarında portre çiziyorum. Fuar Müdürü Hayri Bey, “Kemalciğim! Topla tezgahını, Sağlık Bakanı Vefa Tanır yemekteler. Gel karikatürlerini çiz!” dedi. Yemekte bakanın karikatürünü çizdim. Bana, sanatçıları çok sevdiğini, desteklediklerini anlattı. “Şuradan bir şeyler ye!” de demedi... Desteğin boş olduğunu o gün anlamıştım. Genelde politikacılarımız, karikatürcüleri sevmez, mahkemeye verirler. Hoşgörüsüzdürler, ne zaman hoşgörülü olacaklar bilemiyorum...
Bu sanatı icra ederken ilginç anılarınız mutlaka vardır. Birkaçını anlatır mısınız?
Tabii ki, Özal zamanında Arap turistler gelmeye başlamıştı. Parkta gece saat 1’i geçiyordu, toplanıp gidecektim ki bir grup Arap seslendi, bekledim. Genç bir Arap kızı karşıma oturdu. Sadece gözleri görünüyor. Etrafımı sardılar “kimse görmesin!” diye. Zaten o saatte kimse kalmamıştı. Kâğıda iki göz çizdim, alıp gittiler.!
2002 yıllarında Kuveytli güzel bir bayan geldi. Arkama geçip, “Gel!” işareti yaptı. Arkam biraz karanlıktı. Tezgahımı alıp biraz geriye oturdum. O da karşımdaki sandalyeye oturdu, başını açtı, saçlarını sarıya boyatmış, öyle portresini çizdim. Hemen başını örttü, karikatürünü aldı gitti. Açılmaya, bizlere benzemeye çalışıyorlar ama kendi rejimlerinden de kurtulamıyorlar. Ne yazık ki bizler de onlar gibi kapanmaya çalışıyoruz. Atatürk Cumhuriyetine hiç mi hiç yakışmıyor...
53 yıl içinde, insanları kâğıda, taşa, tahtaya, su kabağına, pişmiş yumurtaya, tabağa, bardağa çizdim ve çizmekteyim...
Basında çizimleriniz oldu!
Evet, 53 yıl içinde Akbaba Dergisi, Gün Gazetesi, Son Havadis gazetesi, Bursa Gazetesi, Olay Gazetesi... Halen 10 yıldır Bursa Olay gazetesinde her hafta “Kirpi Ailesi” karikatürlerim çıkmakta...
Sanki bir ara Kültürpark ’a heykelinizin dikileceğini söylemiştiniz. Ne oldu?
Evet, son Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş 2020 yılında, benim karikatür çizdiğim Kültürpark’a gelip, 50. Yıl sergimi açtı. A. Ajansı da gelmişti. Ziyaretçiler önünde “Kemal hocamızın, buraya heykelini dikeceğim, 50 yıldır çiziyor!” dedi. Sene 2023 oldu. Heykel meykel yok! Kültürpark’ı, heykelim dikilmeden bırakmayacağım. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar uzun süre çizenin olduğunu sanmıyorum. Bursa’ da “Deli Ayten” heykeli var. Benimki elli üç yıldır “Zırdelilik!”. Çizer arkadaşlar, “Senin isteğin, rayları olmayan istasyonda tren beklemek gibi bir şey! Çook beklersin!” diyorlar.
Çok ilginç! Ünlüleri de çizdiniz, değil mi?
1985’li yıllarda Flaşh TV’nin “PANAYIR” adlı eğlence programında tam 53 hafta da 200’ün üstünde ünlü çizdim. Bir programda Erol Büyükburç gelmişti. Çizdim. Bana “Şimdi sen benim yerime otur. Çizeni de çizerler!” deyip benim karikatürümü çizmişti. Hâlâ saklıyorum.
Şarkıcı Pınar Aylin’ le de program yapmıştınız, değil mi?
2010’ da İstanbul’ da “SÜTLAÇ ŞOV” umu oynarken Show Max TV’ de Pınar Aylin’ in “HAYAL AĞACI” söyleşi programında Demet Sabancı, Cemil İpekçi, Nasuh Mahruki, Berna Laçin, Güneri Civaoğlu, Pelin Batu, Neşe Erberk gibi ünlülerin portrelerini çizdim. Bana programın aldığı reklamların %5 payını vereceklerdi. Hiç vermediler!...
Portre çizim rekorunuz da olmuştu. Nasıl oldu biraz bahseder misiniz?
Parkta, 33. yılımda Bursa Olay TV yanıma geldi. Onlara “33 saniyede portre çizeceğim!” dedim. Vatandaşın birini çevirip karşıma oturttular. Çekim yapıldı. 31 saniyede çizdim. Belki de dünya rekoruydu! Şu an 74 yaşındayım. Hâlâ çizmekteyim. Bu yıl Kültürpark’ ta 54. yılım olacak...
Bir de Güldürü Üretim Merkezi (GÜM) ödülleriniz var. Biraz bahseder misiniz?
1982’ de, GÜM’ün “Kısa Mizah Yazısı” dalında mansiyonum, 1983’te de 124 kişi arasında Türkiye 2.liğim var. Ödülümü, sonradan yakılan, Egemen Bostancı’nın ŞAN Tiyatrosu’nda Karikatürist Tekin Aral’dan almıştım.
Çok ilginç şeyler anlatıyorsunuz. Şimdi de “SÜTLAÇ ŞOV” a gelelim, nasıl başladınız?
1979’da Gençlik Lisesi’nden emekli edebiyat öğretmeni olunca, tiyatro adına bir şeyler yapmalıydım. Çünkü, öğretmenliğim süresince hep “Tiyatro Kolu” nu yönettim. Onlarca oyun sahneledim. Bazı öğrencilerimiz tiyatrocu oldu. Devlet Tiyatrolarında kadrolular. “SÜTLAÇ SOV” hayvan sevgisini anlatan, eğiten, öğreten, güldüren, interaktif bir gösteridir. İçinde gitar çalıp Barış Manço şarkıları da söylüyorum. 2 yıllık çalışma sonucu şekillendi. 23 yıldır, 38 ilde gösteri sundum. Öğrenciler sevmese 23 yıldır oynamazdım. Ben Milli Eğitim Bakanı olsam, “SÜTLAÇ ŞOV” u satın alır kopyalarını ülke ilkokullarına yollardım. Eğlenceli ders işlemeli gösteridir.
Onay konusunda ne diyorsunuz?
Son 6 yıldır iller onay vermiyor. Yasaklandı. Yasaklı anlayış hâlâ devam ediyor. Sanattan uzak bir kuşak geliyor. Ressam İbrahim Safi, “Sanatı çekin; toplum çöker” diyor. Bir diğeri “İnsanı asın ölür; sanat eserini asın yaşar” diyor. Düz insan isteniyor. Sürüyü yönetmek daha kolay! Tüketen bir toplum olduk çıktık.
“SÜTLAÇ SOV” la ilgili ilginç anılarınız var mı?
Olmaz mı! Hem de çok var. Bursa’ da bir okulda gösteride “Arkadaşım Eşek” şarkısını söyleyeceğim. Öğrencinin biri ısrarla elini sallıyor, “Buyur yavrum!” dedim. “Şarkı boyunca anırmak istiyorum!” dedi. Kıramadım. Sonra çılgınca alkış aldı.
2006 yılında Karadeniz turnesindeyim. Rize’ de oynadım. “Güneysu ilçesine de gideyim!” dedim. Gidiyorum yolun karşı tarafında bir köy var, içinde bir bina var, yatılı bölge okulu gibi duruyor. “Bi gideyim!” dedim. Köprüden geçip okula geldim. Bir baktım, Başbakan Erdoğan’ın açılış resimlerini büyütüp girişe asmışlar. Md. Murat Beye “Başbakan buraya gelmiş!” dedim. Bana, bu “Bu köyden” dedi. Köyün adı “Ulucami”, laf olsun diye “Salon var mı?” dedim. Hiç Köylerde oynamamıştım. “Tabi var buyurun!” dedi. 100 kişilik kadife kırmızı koltuklu, kırmızı uzun halılı, klimalı, kırmızı perdeli devlet tiyatrosu gibi 100 kişilik salon. O okulun 75 öğrencisine oynadım. Sonra Güneysu ilçesinin meydanında Devlet Hastanesi büyüklüğünde Güneysu İlköğretimokulu var, ilçenin tek okulu, salonu yok. Şaşırdım. Müdür bey “Ben salon yaparım, yemekhanedeki masalardan sahne yaparım!” dedi ve yemekhanede oynadım.
Biriktirdiğiniz tüm güzel anılarınızı bir yerde toplamayı düşünüyor musunuz?
Evet düşünüyorum. Yüzlerce anılarım var. “Sütlaç Şov” u bırakınca kitaplaştırmayı düşünüyorum.
Kitap demişken kaç kitabınız var?
3 karikatür kitabım var!
Başka çalışmalarınız da var mı?
“TRAKTÖR” adlı komedi film senaryom var. Kültür Bakanlığından da kayıt tescilini aldım. Pandemi döneminde de “Bekçi Baba” adlı komedi Tiyatro metni yazdım. Onları da uygun zamanda gündeme alacağım. Okudukça gülüyorum. Üretmeye devam ediyorum.
Hocam bildiğim kadarıyla fotoğrafla da ilgileniyorsunuz değil mi?
“SÜTLAÇ ŞOV” daki diaları kendim çektim. Hatta 1997’de Bursa BŞB’nin “En güzel; en çirkin Bursa, Dia (slayt) Yarışması”nda: 1 başarı ve 3 mansiyon birden aldım. 10’ larca da fotoğraf sergim olmuştur.
“SÜTLAÇ ŞOV” dan ne zaman emekli olacaksınız?
Benim idolüm MOLYER, sahnede ölmüş. Ben de öyle düşünüyorum. Ülkemin çocuklarına faydalı olmaya (bir öğretmen emeklisi olarak) devam ediyorum.
Emeklileri ikiye ayırmışlar;
1.Pantolon eskitenler: Üretmeyen, evde oturanlar!
2.Ayakkabı eskitenler: Üretmeye devam edenler. Ülkenin çocukları için ayakkabı eskitmeye devam...
Son söz olarak neler söylersiniz?
Bertolt Brecht’ in “Bütün güzel sanatların amacı; sanatların en güzeli olan yaşama sanatına katkıda bulunur!” der. Ben de bu düşünceyle ülkemi il il dolaşıyorum. Sanat beni de rehabilite ediyor!..
Çok güzel ve ilginç bir sohbet oldu. Teşekkürler Kemal hocam!..
Sanata katkınızdan dolayı ben teşekkür ediyorum.