Türkiye’de Batı Müziğin sevilen ismi Bora Gencer Haberes Dergisi'nin 34’ncü sayısına konuk oldu.
Yazarımız Cem Aksu ile keyifli sohbet eden Gencer; “Sanat ya da müzik yapan insanlar genellikle siyasetin tekelinde. ‘Şuncular burada, buncular şurada’ diye bir durum var. Halbuki gerçek sanat evrenseldir. O partinin şarkıcısı bu partinin türkücüsü vs diye bir şey olmaz” dedi.
Bora Bey, hoş geldiniz. Ülkemizin çok önemli bir müzik insanı ve büyük usta, caz piyanisti İlham Gencer’in oğlusunuz. Bu sizin müzik hayatınız dışındaki hayatınızı nasıl etkiledi?
Merhabalar; Bozkurt İlham Gencer’in oğlu olmak zaten başlı başına çok güzel, ama bir o kadar da sorumluluk getiren bir önemli detay. Müzik hayatımın dışına çıkmak çok kolay değil tabi ki, her yerde söz konusu babam olduğunda birinci planda müzik konuşulur. Ancak babamın müzik hayatımın dışında bana çok özellikli etkileri oldu. Bunların en başında maneviyatımın güçlü olması ve inançlı olmam. Bu özelliklerimi babamdan aldığım için çok mutluyum.
Piyano ile büyüdünüz ama konservatuvarda keman seçtiniz? Bunun sebebi neydi?
Piyano ile büyüyüp kemanı seçmemde babamın çok büyük etkisi oldu. Çünkü babam hep hayatı boyunca çok keman çalmak istemiş. Böyle bir vazgeçilmez hevesi varmış ama bir türlü nasip olmamı. Sırf bu sebepten beni kemana yazdırdı. ‘Ailede herkes piyano çalıyor zaten. Üstelik konservatuarda yardımcı piyano dersleri var. Nasıl olsa piyano yine çalacaksın ama Keman birinci sazın (enstrumanın ) olur’ dedi ve ben 7 yıl klasik batı müziği eğitimi aldım.
Sanat dolu bir ailede büyümek sizin sanat hayatınıza neler kattı?
Sanat dolu bir ailede büyümek her şeyden önce otomatik olarak benimde bu alana eğilmemi sağladı. Düşünsenize küçük yaşlardan beri babaannemin piyanosuna, dedemin aryaları eşlik etmiş. Babam, abim piyano çalıp şarkı söylerken ablam müthiş bir caz şarkıcısı olmuş. Birde genlerimde olan bir kabiliyet, bir müzik kulağı olunca ister istemez müziğin içinde buldum kendimi.
Ülkemizde sanata ve sanatçıya verilen değeri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülkemizde sanata ve sanatçıya verilen değeri çok kayırmalı olarak değerlendiriyorum. Her şeyden önce 20 milyonu bulmuş ve ülkemizin en büyük metropolü İstanbul’da sanatın beşiği, yüzlerce medeniyete ev sahipliği yapmış bu şehirde sanatsal faaliyetler başka aktivitelerle karşılaştırdığımızda ne kadar az? Tiyatro, müzikal, opera, konser vs anlamında çok kısır. Sanata gelince; Bir şarkı söyleyen ve bir şarkısı tutan herkese sanatçı diyorlar. Bu çok büyük bir yanlış. Sanatçı olmak bu kadar kolay olmamalı. Bir insan ünlü olabilir ama ünlü olmak değil mesele. Mesele önemli olabilmektir. Unutulmaz olabilmektir. Öldükten sonra da eser bırakabilmektir. Bu aslında benim büyük kanayan yaram. Bu soruyu ben 50 sayfa bile cevaplasam doymam. Sanat ya da müzik yapan insanlar genellikle siyasetin tekelinde. ‘Şuncular burada, buncular şurada’ diye bir durum var. Halbuki gerçek sanat evrenseldir. O partinin şarkıcısı bu partinin türkücüsü vs diye bir şey olmaz. Ben ülkemizdeki sanat ve sanatçı kavramlarının yeniden irdelenmesini çok isterim. Birilerinin adamı diye cebini dolduran sözde sanatçılar ortalıkta gevrek, gevrek dolaşırken; nice güzel müzisyenler maddi manevi helak oluyorlar bu ülkede. Her konuda adil davranılmasını beklediğim ülkemde sanatta da adil davranılmasını beklemek doğal olsa gerek.
Günümüzde yapılan besteleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sanatsal değeri yüksek eserler var mı sizce?
Günümüzde yapılan şarkılar arasında sanatsal değeri olan şarkı yakalamak çok zor. Yok demiyorum ama yok denecek kadar az. Kalıcı ve önemli olmak için ve biraz önce bahsettiğim gibi size sanatçı denmesi için sanatsal değeri olan bir şey yapmanız lazım. İki artı iki nasıl dört ederse bu da aynı böyle bir şey. Tartışmaya açık değil.
Şimdilerde neler yapıyorsunuz? Yıllardır biriktirdiğiniz müzik donanımınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yedinci müzik albümüm ile ilgileniyorum. Uzun zamandır zaten hazırlık içindeydim. Bir şarkı derken iki oldu. Üç-dört-beş oldu. Neyse en son albümün adı 8’di. 8’in anlamı müthiştir. Ve sonra bir şarkı daha albüme girince 8 den uzaklaşmamak için albüm adını 8+1 koydum. Stüdyo çalışmalarımdan arda kalan zamanlarda sahne yapıyorum. Tiyatro yapıyorum. Bende boş zaman yok.
Geriye dönüp baktığınızda hayal ettiğiniz yerde misiniz? Planlarınız neler gelecek için?
Hayal ettiğim yerde değilim ama yakınlaştığımın farkındayım. Ayrıca tevekkelim, her şeyin hayırlısı, bir kere her şeyden önce başıma gelebilecek her türlü olumsuzluğa neşeyle bakmayı öğrendim. Öfkelenmemeyi, nefes almayı öğrendim. Kendi başıma bile kalsam mutlu olmayı öğrendim. Önce kendimin değerini bilmeyi öğrendim. ‘kendini sevmeyen insan kimseyi sevemez.’ Bunu narsizm olarak algılamayın. Bu kadar nepotizm olan bir meslekte bu zamana kadar sapasağlam ayakta kalabilmişsem, inanın bu bile bana çok yeterli olabiliyor.
Genç nesil özellikle Z kuşağı olarak tanımlanan neslin müzikal zevki ve donanımı nasıl sizce?
Bazen Z kuşağını yakalayamayabilirim. Ben biraz muhafazakarım. İnsanları A-B-C-Z- diye ayırmak yerine; onlara eski değerleri öğretmek ve onlara ayak uydurmaya çalışmak yerine onların geçmişe dönük yaşamalarını sağlayabilmek daha kıymetli bence. Tabi ki yenilikçiliğe asla ve kata karşı değilim. Ama teknoloji demek, yenilik demek, geçmişi, Türkçeyi unutmak, saygıyı sevgiyi ıskalamaksa ben bundan yana asla olamam. Çok zeki, pırıl pırıl genç beyinler yetişirken bir taraftan da çok kötü, duyarsız, bilgisayar dışında bir yaşamı olmayan bir nesil geliyor. Ben bundan dolayı biraz tedirginim…
Oyunculuk kariyeriniz nasıl başladı? Müzik ve oyunculuk arasında tercih yapsanız yine müzik mi olur? Hiç film müziği yaptınız mı?
Oyunculuk kariyerim daha evvelden ufak, tefek çalışmalar olsa da, Ümit Efekan abimin beni aramasıyla ve benim bir anda Fatma Girik ve Sibel Can’la başrol oynamamla başladı. Ne hazin tesadüftür ki, rahmetli anneciğim de Fatma Girik hanımefendiyle oynamış. Ben buradan hem Anneme hem Fatma ablama ve o dizide oynayan Altan Günbay, Efkan Efekan gibi kaybettiğimiz bütün oyunculara Allah’tan rahmet diliyorum. Tercih yapmak sorusuna gelince şu ana kadar müzik yapmak beni çok daha fazla mutlu etti. Ama oyunculuğu çok ama çok seviyorum. Bana yakışan ve benim yeteneklerimi konuşturacağım bir projede oyunculuk anlamında da neler yapabileceğimi halkımla paylaşmayı çok arzu ediyorum. Film müziği hiç yapmadım. Yani aslında bir filmde çalışmadım desem daha doğru. Çünkü elimde film müziği olabilecek müthiş eserler var.
Eskişehir’e en son ne zaman geldiniz? Neler söylemek istersiniz Eskişehir ile ilgili?
Eskişehir’e o kadar uzun zaman önce geldim. Şehir biraz eski görünümündeydi. Şimdilerde ise nasıl bir yer olduğunu en yakın kardeşim olsa ancak bu kadar severim dediğim sevgili Serdar Sert’ten bol, bol öğreniyorum. O Eskişehirli, bu arada gençlik üniversite olduğundan dolayı müthiş, mekanlar ve belediyenizde uzun süredir harika işlere imza atıyor diye biliyorum. İnşallah gelip bir konser vermek kısmet olur. Bu güzel röportaj için Cem Aksu’ya ve derginize çok teşekkür ediyorum. Tüm Eskişehir’e en içten sevgi ve saygılarımı gönderiyorum.