Haberes Genel Yayın Yönetmeni Ayhan Aydıner’e çarpıcı açıklamalarda bulunan İmren Erşen; "Oya kadının konuşmasıdır" dedi.

Altmış yıla yaklaşan bir süre içinde Anadolu'nun hemen her köşesinden topladığı ve yurt dışından getirip biriktirdiği eserlerini İmren Erşen Oya Müzesi’nde sergileyen İmren Erşen Haberes Dergisi’nin 32’nci sayısına konuk oldu. Haberes Genel Yayın Yönetmeni Ayhan Aydıner’e çarpıcı açıklamalarda bulunan Erşen; “Oya kadının konuşmasıdır. Osmanlı döneminde kadın Suskun. Konuşmasına izin verilmiyor. Kadın oyalarla konuşuyor.  Kadınlar aşklarını, yokluklarını, hasretlerini oyalarıyla anlatıyor” dedi.

 Berlin’de doğdunuz. Resim ve desen üzerine eğitim aldınız. Çok sayıda ödül aldınız. Bu çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?

Ben Eskişehirliyim. Akarbaşı’nda oturuyordum. 1957 yılında Eskişehir Atatürk Lisesi’nden mezun oldum.  Annem babam ayrıldılar çok Küçük yaşlarda Ben liseden mezun oldum. Ankara'da Mülkiyede okudum burslu okudum İş hayatına girdim. Türkiye Petrollerinde Merkez teşkilatında 32 yıl çalıştım. Ama burada ben sosyal bilim okuduğum için onlar mühendis sınıfı ağırlıklı olduğu için bana az geldi. Ben resim yapıyordum.  Zaten ortaokuldayken de resimler yapıyordum. Dedim ki ben bu işe başlayacağım. Ve bir zaman harcayalım. Çok da iyi çok da iyi tanıdığım bir Türk Hoca meğerse ders veriyormuş.  Bir arkadaşımla beraber Türk Amerikan Derneği'nde kursa gittim ve öylece resim hayatım başladı. Şirkette yaptığım iş planlama ve satın alma da beni resim yapan kişi olarak tanıdılar, kabul ettiler. Çünkü yurt dışında da eğitim almaya gittiğim zaman misafir ettiler. İtalyan hükümetinin bursunu kazandım Orada Floransa gibi Rönesans'ın doğduğu yerde eğitim aldım. Ofisin Müzesinde desen çalışmalarım oldu ki çok büyük bir imkandır.  Sonra Emekli olduktan sonra da Fransa'ya gittim. Ev tuttum.  İki buçuk yıl orada yine Akademide Bozartta eğitim aldım.  Bu işi 56 yıldır yapıyorum.  Zaten okuldan aldığım meslek itibariyle; biz dünyada bir başka gruba görüşe sahibiz. Hani derler ya ‘Önce Mülkiye Sonra Türkiye.’ Öyle bir şey yok ama dünyaya bakışlarımız farklıdır gerçekten. Daha sosyal davranırlar, daha değer verirler her bir şeye.  Belki her şeyi çok derinliğini bilmezler ama çok İyidir görüşleri. Benim yaşantım resim ve çalışma hayatı ile geçti. Başka da bir düzenim olmadı. Emekli olduktan sonra da atölyemi yaptım.  Orada çalışıyorum.  Evim ve atölyem arası yakındır. Birisi 100 metreden küçük öbürü 60 metre civarında.  Ben gezen bir insanım. Elime imkan geçtiği müddetçe önce Anadolu'yu çok iyi gezdim.  Herkes denize gitti. Ben Doğu Anadolu'da dolaştım. Böyle bir yaşantım var.  Sağlık problemleri olmasa Hala da devam edeceğim.  Anadolu'yu gezerken birçok şey gördüm. Çok farklı şeyler gördüm, öğrendim.  Hep gezdiğim yerlerin notlarını tuttum. Fotoğraflarını çektim.  Sonra yurt dışına gittim Bayağı çok ülke gezdim yani bilgi ve görgüm elimden geldiği kadar arttırdım.  Kimseye bir kötülük yapmayı düşünmedim.  Her zaman iyi yapmayı düşündüm.

Oya merakınız nereden geldi?

Oya merakım anneannem tarafından geliyor.  Evimizde oyalarımız vardı. Ben öyle Oya yapmayı falan bilmiyordum. Bir kere biçki dikiş dersimizde oyalı yazmalı bir şey yapmıştım. Bohça mı ne bir şey? Çocukken anneannemin getirdiği bütün el işlerini ben hep Sakladım. Yani renge karşı resim yapan insan renge tutkundur.  Duyguyu çok iyi anlayabilir, tarif edebilir. O yüzden anneannemin bütün şeylerini sakladım.  Sonra gittiğim, gezindiğim yerlerde cam altları gördüm.  Bir dünya bakırları gördüm.  Benim evim zaten bakır doluydu.  Hep bunları aldım. Ne arazi almak aklımdan geçti ne bir şey geçti. Böyle bir tutku.  Genç kız olunca ulusal kıyafetler çok modaydı. Yazmaları parol yapıyorsun.  Başına yazmalar bağlıyorsun.  Bir arkadaşım dedi ki; “İmren ne kadar açgözlüsüsün. Ha bire alıyorsun ne yapacaksın bu kadar şeyi”  Çok yakın arkadaşım bana nasıl böyle ağır söz söyler anlamadım hakikaten.  Çok mu aldım acaba?  Eve gittim. Yardımcım Vardı. ‘ İndir bakalım her yeri bir görelim’ dedim.  Ortaya bir Derya çıktı. Sonra ben ne yapacağım bunları dedim.  Sonra Atlas dergisi gibi Anadolu'nun işte çiçekleri, ağaçları,  Anadolu'nun hayvanları, bölgeleri bilmem ne yapıyorlar. Ben de öyle yaparım dedim.  Hiçbir şey bilmiyorum ki! Ben süslenmek için almıştım onları.  Oya da aslında önce süslenme ile ilgili bir şey.  Ondan sonra dedim tamam ben yaparım ama yapamıyorum.  O zaman dedim. Gideyim kitap okuyayım neler var? Bütün kitapları yokladım topladım eski yeni neler var neler yok toplantı notlarını topladım. Tezleri okudum. Bayağı bir bilgi sahibi oldum. Dedim ki ben bunları kaydedeyim. O kitaplardan öğrendiğim bir takım bilgiler oldu.  Kafamda bir şey canlandı.  Sonra toplantılara katılmaya başladım.  Sonra bunların fotoğraflarını çekmeye başladım. Bunların ikişer adet fotoğrafını çektim bir detay bir genel. 3 bin’den fazla çıktı.  Onları nasıl kaydedeceğimi bir takım insanlara, satanlara sordum. Yazma basanlara sordum.  İstanbul'da Mercan Yokuşu’nda dolaşmadığım yer kalmadı.  Bütün fabrikalara gittim, sordum. Bir fikrim oluştu.  Okuduğum kitaplardan da eksikleri çıkarttım.  Kendime göre benim anlayacağım,  sınırlarını tespit ettiğim doğru olduğunu kaydettim.  Hangi çevreden ismi ne olabilir?  Üzerinde kaç tane malzeme var.  Ekindeki durum nedir?  Eklenmemiş veya eklenmişse ona ne getirmiş? Motife renk olarak bir şeyler katıyorum.  Böylece notları tuttum.  İyi güzel de ben bu kadar şeyi ne yapacağım? İstanbul'da Koç Müzesinde bir yetkiliyle randevulaştım. Atladım gittim.  İstanbul'a birkaç örnek götürdüm.  Fotoğraf  ve kayıt götürdüm.  Oradaki hanım dedi ki; “Biz Oya almıyoruz.”  ‘Benim satma niyetim yok dedim. Bunları ne yapabilirim diye sormaya geldim’ dedim.  O zaman ‘şu kayıtlarınızı bir bakayım’ dedi.  ‘Ne kadar’ dedi.  ‘3500 civarında ama artacak daha kaydetmediklerim var’ dedim. “Türkiye'deki en büyük araştırma konusu olacak bir şey olmuş. Tıp alanında bile bu kadar kayıt takip etme yoktur. Çok güzel bir şey yapmışsın. Bunların tamamını basın” dedi. ‘Ama ben insanlardan güzellerini alabilmek için daha kötülerini de aldım’ dedim.  ‘Hepsini basın’ dedi. Peki nerede bastıracağım? Bir sayfa da 2 tane olsa bilmem kaç sayfa? Sahip olduklarımın tamamını fotokopi olarak,  kitap halinde bastırdım.  

Eskişehir’de dayımdan kalma araziler var. Onları takip etmeye gelip gidiyorum.  Geldiğimde Yılmaz'a  da (Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen) uğruyorum.  Çünkü ben Eskişehir'de sergi açtığında Yılmaz'ı çağırırım. Çünkü aynı lisede okuduk.  Eşi benim arkadaşım.  Tiyatro yaparlarken, panoları bana boyatırlardı.  Yılmaz burada bir sürü müze açıyor.  Belki benimkiler de bir işe yarar dedim.  Ona gittim.  ‘Yılmaz’ dedim. “Benim elimde bir sürü bir şey var.  Ben bunları ne yapacağım.  Sen müze açıyorsun.  İşine yararsa sana vereyim” dedim.  “Ne varmış sende  şuraya otur” dedi. Şu kadar oya, şu kadar bakır var dedim. Yılmaz, Genel Sekreter Ayşe Ünlüce’yi çağırdı. Müze açılması için yazı yazmasını istedi. Birkaç sene sonra OMM önündeki Mavi Ev’i yapalım dediler. Ben burasını beğenmedim. 2-3 sene sonra burası yapıldı. Burada eserlerimin üçte birini sergiliyorum. Üçte ikisi duruyor. 

Ne kadar eseriniz var?

8 000 civarında.  Oya dışında yazmalar,  çevreler, elbiseler var. Bakırlar bir takım cam eşyalar da var. 6000 civarında Oya kaydım var. 2300 civarında da diğer malzemeler var. Bu bir zenginlik yani!

Eskişehir'in Oya kültürü açısından Türkiye'de durumu nasıl? Eskişehir'in başlangıcından bugüne gelirseniz. Eskişehir çok göç olan bir yer.  Romanya'dan, Kafkasya'dan her yerden gelenler oldu.  Eskiden oya çoktu. Şimdi orada bir kopukluk var.  Ama hiç yapılmıyor da değil.  Mesela Muttalip’in oyaları bayağı ciddi.  Ama eskileri bulamıyorsunuz.  Burada görünen şey boncuk oyası daha çok.  İğne oyası yok.  Ama yavaş yavaş olacak.  Bana atölye verecekler.  Orada yapacağım.  Yılmaz Büyükerşen sayesinde dut üretimi ve ipek böcekçiliği gelişti. Onlara tezgah yaptırdı. Dokumaya geçecekler.

Türkiye'de oya alanında örnek olan, öne çıkan iller hangileri?

Şimdi benim gözlemlediğim şöyle bir şey var Anadolu'da genellikle Osmanlı'nın şehzadelerinin sürgünlerinin olduğu yerlerde biraz daha belirgin olarak var.  Mesela Bursa başkent olmuş bir şehir.  Aydın Aydınoğulları, İzmir.  İç Anadolu'da Kütahya çok önemli.  Amasya'da var.  Elazığ çok hoş dolu.  Bolu dada güze.  Beypazarı Ankara çok önemli.  Ege'de Trakya'da Balkanlarda da var. Balkanları da gezdim. Oradan da örnekler getirdim.  Daha onları sergileyemiyoruz.  Burası da küçük geliyor bana.  Ben sırf bu kadar zengin bir şey olduğunu bilsinler dedim.  Hiç kimsenin sözünü dinlemedim.  “Böyle olacak” dedim.  Çünkü bu zenginliğin hiç Kimse farkında değil.  Bugüne kadar yapılan şeyler çok ama çok basit yapılmış kendi bölgesi için yapılmış. Onun için burası bir görgü yeri olsun. İnsanlar ellerindekini değerlendirmek isterlerse değerlendirsinler. Önemli bir şey olduğunu farkına varsınlar. Değerlendiremiyorsa bize getirsinler.

Eskiden mendiller oyalanıyordu. Bu kültür azalmaya mı başladı?

Tabii onların hepsi çok bakım isteyen şeyler onun için de kullanımları azaldı.  Türkiye'de en çok ben mesela Balkanlarda Türklerin bariz olduğu şehirleri gezdim. Osmanlı'nın yayıldığı yerleştiği yerlerde var. Yunanistan'da var Ermenistan'da var.  Onlarla aynı seviyedeyiz. Bulgaristan'da biraz ilerlemeye, hızlandırmaya başladılar. Yunanistan'daki Ermenistan'dakiler Bizimki gibi zengin değil.  Bizdeki kadar hiçbir yerde Üretim yok.  Maalesef bunu acınarak söylüyorum. Yeni yeni bir takım hareketler var ama kalite çok düşük.  Çünkü öğretenlerin bilgisi az.  Kadını doğada kendi başına bıraktığın zaman çok doğru görüyor ve çok doğru duyuyor.  Çünkü Duygu işi bu.  Şimdikiler ticari ağırlıklı ve anonim olan şeyler kişilere inmeye başladı. yani mesela Zehra Hanım'ın bilmem ne oyası diyorlar. Eskiden böyle bir şey yoktu.  Fatmanur eli diyor veya dağ lalesi deyip geçip gidiyor.

İmren Erşen için Oya'nın anlamı ne?

Bence kadının konuşması.  Osmanlı döneminde kadın Suskun. Konuşmasına izin verilmiyor.  Kadın oyalarla konuşuyor.   Oğlu askere gitmiş onun için şunu bağlamış.  Öyle anlamlar var.  Biraz romantik ama söz işte konuşuyor.  Sevgilisi için konuşuyor.  Mesela yukarıda bir oya var.  Çok matrak.  Onu gördüğümde delirdim.  Böyle bir şey olamaz aslında.  İşi iyi değil ama motif çok farklı.  Elbise yapmış.  Şimdi onu kullanan bir adam bunu yapan bir kadın Bir de mesela yoklukları var İnsanların.  Yok ama süslenmek istiyor.  Kendine kendini göstermek istiyor.  Çikolata kağıtlarından oya yapmış.  Yani bunlar çok önemli şeyler.  Okumamış, yazmamış kadının kendisini ifade ederken ifade etmek için yaptığı bir şey.  Ben öyle oyalar biliyorum ki 10 tane iplikle bir yazmayı dolduran.  Böyle bir şey olur mu?  Gidersin alırsın.  Ancak yok.  Alacak ne zamanı ne parası var.  Ama duygu yüklü. Onu yapacak.  Yapmış da zaten şu kadarcık bir iplikle. 3 satırını mor, arkasından başka bir satırda turuncu ile yapmış oluşturmuş.  

İmren Erşen Oya Müzesi’nin açılışı da çok orijinal oldu. ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ filminin efsane oyuncuları Türkan Şoray ve Kadir İnanır’da katıldı.

Onlarla birlikte açmayı Yılmaz (Büyükerşen) istedi. “Biz bunu ne zaman açıyoruz” dendiği zaman Türkan hanıma telefon etmiş. Türkan hanım gelirim demiş. Sonra Kadir İnanır’ı da aramış. O da katıldı. Ben çok mutlu oldum. Selvi Boylum Al Yazmalım açılış Yılmaz’ın fikriydi.

Eskişehirlilere müze ile ilgili mesajınız var mı?

Vallahi Eskişehirliler geç geliyor. Gelsinler, görsünler istiyorum.