Türk Sinema Oyuncusu, Başarılı Sunucu ve Balerin Çiğdem Tunç Haberes Dergisi’nin Haziran 2023 sayısına konuk oldu.
Yazarımız Cem Aksu ile keyifli bir röportaj gerçekleştiren Tunç; “Ben sanatçının siyaset yapmasının hatta tutuğu takımını bile söylemesinin taraftarı değilim. Sanatçı ayırıcı değil bilakis her görüşten insanı kucaklayıcı ve birleştirici olmalıdır. Sanat siyasetin üstündedir. Bizim işimiz sanat” dedi.
Çiğdem hanım merhabalar, hoş geldiniz dergimize. İstanbul’da dünyaya geldiniz. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Nasıl bir ailede büyüdünüz? Bize kendinizden bahseder misiniz?
Güzel bir çocukluk geçirdim. Babam Türkiye İş Bankası müdürlerindendi. Çok erken yaşta vefat etti aslında, 40 yaşında... Ben 12 yaşındaydım. Üsküdar Amerikan Lisesinde okuyordum. Yeni girmiştim. Annem Güzel Sanatlar Lisesi mezunuydu ama ev hanımlığını tercih etmişti. Ben üç yaşımda iken Yıldız Alpar Bale Okulu'na kucağında götürüp kayıt ettiren ve sanatla tanışmamı sağlayan bir aile düzeni içerisinde filizlendim. Küçük yaşlarda klâsik müzikle başladım çalışmaya, evde kendimi hatırlıyorum. Bir pikabımız vardı, ona long play tabir edilen plakları koyardım. Başına geçip kendim orkestra şefliğinde bulunurdum aklımca. Sanata, kendileri birebir sanatçı olmasa da '' gerçi annem ressam olabilirdi '' ama dediğim gibi tercih etmedi. Daima destekleyen küçük yaşlardan itibaren beni sinemaya, tiyatroya, her yere birlikte götüren, çok eserler filmler seyretmemi sağlayan, çok harikulade bir ailenin tek çocuğuydum. Kardeşim yoktu. Annem babam anneannem birlikte yaşardık. Babamın erken vefatıyla annem ve anneannemle bir gençliğimi sürdürdüm. Annemi de on dört sene evvel kaybettim. Yani tek kişilik bir orkestrayım bu hayatta.
Sanat yolculuğunuz ne zaman, nasıl başladı? Ailenizde sanatın herhangi bir koluyla uğraşan var mıydı? Sizi yönlendiren oldu mu?
Bu sorunun cevabı birinci sorunun içinde gizli ama biraz daha açmak gerekirse, Üsküdar Amerikan Lisesi mezunuyum. Daha orta iki de iken beni sırf liselerin, lise bölümü öğrencilerinin yer almış olduğu bir Çarston müzikalinde değerlendirdiler. Müzik odası vardı müzikroom, orda Hümeyra'nın kördüğüm şarkısını seslendirdim. Bir daha istediler. Hep sanatsal yönlerimi keşfetmem de çok yardımcı olan bir ailem, artı Üsküdar Amerikan Lisesi gibi okulun mezunuyum. Daha sonra ki yıllarda, uzun yıllar televizyon sunuculuğu, yapımcılığı ve yöneticiliğinde bulundum. Biliyorsunuz o konuşma becerisinde beni teşvik eden de yine okul oldu. Bütün münazaralar da okulu temsilen hep konuşmacı olarak ben gönderildim. Okulumuza da başka okullar geldi. Hep Kendi tartışma grubumuzu birinci, kendimi de en iyi konuşmacı seçtirttim. Bunu ben yapmadım aslında. Bu yönlerimle beni tanıştıran teşvik eden destekleyen okulum sayesindedir.
Bale ülkemizde hak ettiği yerde olan bir sanat dalı mı? Toplumumuz baleyi anlayabildi mi sizce? Özellikle ailelerin çocuklarını bu sanata yönlendirme ile ilgili yeterli bilinçte olduğunu düşünüyor musunuz? Bilinçlendirmek ve daha geniş kitlelere ulaşmak için neler yapılmalı?
Evet, kökten benim filizlendiğim, içinde bütün sanatın renkleriyle tanıştığım bale, çok önemli bir disiplin. Hatta bunun tartışması olmuştu 'spor mu sanat mı?’ diye; elbette ki sanattır. Yerçekimi ne karşı gelebilecek şekilde hareketler yapabileceğiniz ölçüde vücudunuzu disipline sokmanız, kaslarınıza öyle bir hafıza yüklemeniz gerekir. Bale benim zamanım da daha çok rağbet görüyor desek yalan söylememiş oluruz. Gerek görsel medya gerekse gençlerin sanata olan büyük tutkuları sayesinde, bu sanat dalında çok güzel eserler ülkemizde sahneye konulmaya başladı. Çok fazla genç var bale bölümünde okumak isteyen. Aileler biraz daha bilinçli. Ne yapılır popüler yüzlerle, onların bale sanatını, dizi filmlerin de sinema filimler de yer vermesiyle daha da popüler hale gelir. Daha da faydalı bir iş olur. Mesela Tan Sağtürk hep dizi oyuncusu olarak yer aldı. Çok geniş kitleler tanıdı. Çok hoş bir adamdır kendisi de. Yani bunun gibi diğer sanat dallarının da tanıtımı katlanırsa, ailelerin de bilinci ona göre gelişecektir. Gençler de akın akın bu sanata girmek isteyecektir. En son Devlet Opera ve Balesi’nde İstanbul Atatürk Kültür Merkezinde, Devlet Opera Balesi Genel Müdürümüz Murat Karahan'ın daveti ile Labadayer eserini seyrettim. Bir kez daha İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ne hayranlık duydum. Dekorlar mükemmel zaten. Atatürk Kültür Merkezi sanatçılarımız harika. Hayran kaldım. Tıklım tıklım doluydu. İğne atsan yere düşmeyecek şekildeydi. Çok mutluluk verici.
Oyunculuk kariyeriniz ne zaman nasıl başladı? Oynamaktan en çok mutlu olduğunuz rol ve oyuncular kimlerdir?
Bale sözsüz ama beden dilini, yüz mimiklerini kullanarak bir hikâye içeriyor zaten içerisinde. Sahneye dans etmeye çıktığınızda rast gele dans etmiyorsunuz. Bir konuyu canlandırmanız gerekiyor. Gurur duyarak mezun olduğum Üsküdar Amerikan Kolejinde bana bir rol verdiler. Yine lise öğrencileri oynuyor. Anadolu Lisesi öğrencileri de gelmiş. Ortaklaşa bir blish the spiders diye tamamen İngilizce oynanan bir oyunda benim de bir rolüm vardı. Ev sahibine aşık olan bir hizmetçi, geçtiğimiz yüzyılda geçiyor. Ruhlar falan geliyor çok tatlı bir komedi. Benim rolüm ufak bir rol olmasına rağmen, oyunu seyrettikten sonra bütün öğrenciler, veliler ve hocalar, tanımayanlar; büyük sınıflar küçük sınıfları tanımaz ‘bu kızı nereden getirdiniz Kenter Tiyatrosundan mı getirdiniz!’ diye sormuşlar. Öyle başladı. Daha sonra sinema filmlerim oldu. Arkasında müzikaller ve sırasında müzikaller de dansçı olarak başladım. Daha sonra 'Artist Mektebi' gibi muzikalle, başroller de Müjdat Gezen gibi, Perran Kutman, rahmetli Savaş Dinçer, Mehmet Ali Erbil ve ben götürüyor olduk. Sonrasında uzun bir televizyonculuk hayatı ve sonrasında da yedi sene önce Çiğdem Tunç Tiyatrosu adını verdiğim Kendi tiyatro mu kurdum. Bütün rollerimi oynamaktan hep haz ettim. Son yıllardan örnek vereyim Cahide Songu’yu tiyatro sahnesinde sahneledim, canlandırdım. Binbir Gece Masalları’nda Şehrazatı, Şoför Nebahat ta şoför Nebahat 'ı... Bu sene Astro Türkler oyunumuzda kaptan Clark uzay gemisi kaptanı bundan yüz sene sonra… Anlat anlat bitmez. Sinema filmlerine gelince çok kıymetli önemli sanatçılarla oynadım. Dev sanatçılarla. Kemal Sunal, Tarık Akan, Kadir inanır, Cüneyt Arkın gibi sanatçılarla. En çok hangi rolümü severim filmler arasın da biliyor musunuz? "Gecenin Sonu " diye böyle eski ‘Alain Delon' filmleri gibi bir gangster hikâyesinin anlatıldığı Tarık Akan 'la bir balıkçı kız.
Tiyatro ile ilgili çalışmalarınız devam ediyor mu? Şu anda sergilediğiniz ya da üzerinde çalıştığınız oyunlar var mı? Bildiğim kadarıyla kendinize ait bir tiyatronuz da var. Konservatuvar eğitimi yapıyor musunuz? Oyuncu adayı seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?
Evet, kendime ait tiyatrom var söylediğim gibi. Bu sezon “Gözyaşı Sarayı Kösem” adlı eseri canlandıracağız. Costa Cartodis yazıyor ve yönetecek. İlk defa Kendi tiyatromda benden başka bir yönetmene yer veriyorum çok inandığım için. Kendi yazdı ve yönetmeyi istedi. Ben de düşünmeksizin kabul ettim. Benim de Kösem rolüne rahat yoğunlaşmamı sağlayacak. Hem oynamak hem yönetmek çok zor. Bugüne kadar bütün oyunları ben yönetim çünkü. Çok büyük bir yükümlülük. Bu sene daha rahat ve şımarık olacağım. Oyuncuların oyunculuğuna bakıyorum. İyi ahlakına bakıyorum. Uyumuna bakıyorum. Zekâsına bakıyorum. Oyuncu seçerken zaten çoğu yetişmiş oyuncu seçiyorum. Ama bundan dört sene önce gençlere yönelik bir seçmeler yapmıştık. Hemen hemen hepsi bütün oyunlarımız da oynadı. Hatta bir tanesi Balca Başman bu sene Kösem Sultan eserinde Kösem Sultan'ın tahttan inmesine ve suikastine neden olmuş, Turhan Sultan gibi çok önemli bir rolü oynayacak. Aynı zamanda da tiyatro müdürümüz. Yani gençlere her zaman Çiğdem Tunç tiyatrosunda büyük şans var. Oyun biraz daha gelişsin cast çok sürprizler le dolu. Ben de sizinle paylaşmayı çok isterim. Ve bu sene de mutlaka oyunlarımızı seyretmek için size şimdiden ben davette bulunayım. Başımız üstünde yeriniz var.
Eskişehir’e en son ne zaman geldiniz? Neler söylemek istersiniz şehrimizle ilgili? Bir oyun planı var mı Eskişehir’de?
Eskişehir' e 12-13 sene önce geldim. Ne ayıp değil mi? Bir özel gece vardı. Ben hayatımda önemli bir bölüm sahne sanatçılığı müzikle ilgili, eski dostlar topluluğu olarak Semiha Yankı, İskender Doğan, Hurşit Yenigün öyle bir grup olarak gelip çok özel bir gece de konser vermiştik. Sahne yapmıştık. Eskişehir bir rüya. Türkiye'nin Venedik'i deniliyor. Yılmaz Büyükerşen'le iki sene önce İzmir'de bir konserde bir araya geldim. Saygımı sevgimi kendilerine sunma şansını bulabildim. Çok kıymetli çok vizyoner. Allah uzun ömür versin Sayın Başkana. En kısa sürede tekrar gelmek istiyorum. Üniversite ortamı gençler var. Tiyatro oyunlarımızla gelmek istiyorum.
Bir dönem Mehmet Ali Erbil ile güzel bir ikili olarak sizleri izlemiştik. Bu ikili nasıl bir araya geldi? Böyle bir ikili olmanın zor ve keyifli yanları nelerdir?
Mehmet Ali Erbil ile bir araya 1984 yılında hem sahne hem de TRT Ankara Televizyonu adına bir araya getirildik. Sahnede Nilüfer, MFÖ ve dönemin Eurovision yarışmasını iki kez kazanmış İrlandalı şarkıcı Johnny Logan’ın olduğu bir konserler dizisi vardı. Mehmet Ali ile birlikte yönetmenimiz Haldun Dormen tarafından bir araya getirildik. Ve aynı dönemde TRT Ankara Televizyonu yapımcı ve yönetmen Kahraman Afyonoğlu ‘DoReMi’ adlı o güne kadar Türk ekranlarında görülmemiş bir eğlence programı yapmak üzere görevlendirilmişti. Baktı ki biz Mehmet Ali ile bir aradayız. Programı sunmak için bizi istedi. Ama ne sunuculuk. Şarkılar, danslar, canlandırmalar. Sadece sunmak değil ayrıca büyük şovlar yaptık. James Bond, Jane Bond olduk. Kılıktan kılığa girdik. O zamanlar Michael Jackson’un Thriller şarksı çok meşhurdu. Mesela ilk sunuculuk yaptığımda aynen o klipteki kız gibi zombiye dönüşen bir kız olarak sundum. Beni İtalyanların meşhur Raffaella Carra’ya benzetirlerdir. İtalya’nın meşhur kadın şovmeniydi. Çiğdem’in de ondan eksik kalır yanı yok diye söylenir daha o yıllarda iltifatlar alırdım. Senelerce de çeşitli programlarda sunuculuk kariyerimi sürdürdüm. Ekran gerisinde de Mehmet Ali Erbil harika bir insan. Çok yetenekli. Entelektüel bir insandır kendisi. Bu yanını çok kimde bilmez. Onunla çalışırken mesela herkes benim diksiyonumu över. Ama ben bunu Mehmet Ali ile çalışırken de çok geliştirdim. Ankara Devlet Konservatuvarı mezunu ve Türkçe’ye çok hâkimdir, çok özen göstererek konuşur. Bir yanlış tonlama ya da yanlış artikülasyonda bulunduğumda hemen beni uyarırdı. İkili olarak çalışmak çok büyük bir keyifti. Ben zaten takım çalışmasını çok severim.
Ülkemizde sanatçı olmanın özellikle tiyatro ve sahne sanatçısı olmanın zorlukları nelerdir? Sanata ve sanatçıya verilen değer yeterli mi sizce? Sanatın insan ve toplum üzerindeki etkileri nelerdir? Sanatçının bu olgu içindeki yeri ve etkisi nedir? Elinizde sınırsız bir imkân olsa ülkemizde sanat adına neleri değiştirmek istersiniz?
Türkiye’de sanatçı olmak çok güzel bir şey. Kendi ülkenizde takdir edilmek harika bir duygu. Her ülkede sanatçıların kendine göre karşılaştığı zorluklar var. Coğrafyasına, kültürel ve sosyolojik yapısına göre bu farklılık gösterebilir. Her ülkede var aşılması gereken zorluklar var. Ben kendi kendimi kanıtladığımı düşünüyorum ama ara sıra kendimizi güncellememiz lazım. Çünkü yeni kuşaklar yetişiyor. Yeni kuşaklara kendimizi güncellememiz lazım. Ben sanatçının siyaset yapmasının hatta tutuğu takımını bile söylemesinin taraftarı değilim. Sanatçı ayırıcı değil bilakis her görüşten insanı kucaklayıcı ve birleştirici olmalıdır. Sanat siyasetin üstündedir. Bizim işimiz sanat. Mustafa Kemal Atatürk ne demiş. "Efendiler! Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta reisicumhur olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim..." Bu, Atatürk’ün sanata ve sanatkâra karşı büyük sevgisini gösteren sözlerinden biridir. Bizler üst sınıfa konuşlandırılmış bir sınıfa mensubuz. Biz sanatımızı en güzel şekilde, halka en çok güzel şeyi verebilecek, etkileyecek şekilde yapmalıyız. Ha siyaset mi yapmak istiyorum. O zaman kapatırım tiyatronun kapısını ondan sonra kimi destekliyorsam siyasetimi onun yanında yaparım. Ben hem sanatçı olup duygu dolu bir işi yapıp hem de her hangi parti ve ya görüşün partizanlığını, bayraktarlığını yapmayı asla doğru bulmuyorum.
Özellikle oyunculuğu meslek olarak yapmak isteyen genç kuşağa neler söylemek istersiniz? Zorlukları nelerdir?
Gençler! Benim bir mottom var. Bu sanırım her şeyi açıklar. Ben gençliğimden beri hep çılgın şeylere, çılgın projelere yöneldim. Hani şöyle olunca derin bir oh çektiğin çılgın projeler. Bana nasıl olur diye sorduklarında neden olmasın diye cevap verdim. Neden olmasın? İnanıyorum ve yapacağım dedim. Kimsenin önüne geçmesine izin vermeyeceğim. Ben anne tarafından Osmanlı döneminde uzun süre sadrazamlık yapmış Köprülülerden geliyorum biliyorsunuz. Ve bugünün çağdaş bakış açısıyla, günümüz Türkiye’siyle Osmanlı’yı görmek anlamak istiyorum. Ve iktidar olmuş bir Kösem Sultanı anlamak ve anlatmak istiyorum. Çünkü tarih her gün bugünü aydınlatan yarına ışık tutabilecek bilgiler ve gerçekler içermektedir. Ben bunu yapmak istiyorum. Neden olmasın? Buradan sevgili Cem Aksu size ve tüm Eskişehirlilere, okuyucularınıza sevgi ve selamlarımı iletiyorum. İlk fırsatta bir oyunla sizlerle buluşmak üzere…