90’lı yıllarda ‘Hello Ozan’ olarak büyük çıkış yapan Ozan Demiralp, Haberes Dergisi’nin 52’nci sayısına konuk oldu.

Cem Aksu’nun sorularını yanıtlayan Demiralp; “Gerçek sanatçıların değerini; sanatçıyı kaybettikten sonra anlıyoruz. Hayattayken çoğu zaman onları unutuyoruz. İnternette yayınlanan bir haberde zor durumdayken, yoksulken, hastayken perişanken okuyoruz. Giuseppe Verdi‘nin Milano’daki müzisyenler için bağışladığı huzurevini hepiniz biliyorsunuzdur. Bunun örneklerinin ülkemizde de olması yaygınlaşması gerektiğine inananlardanım işte o zaman sanata ve sanatçıya verilen değeri de görmüş oluruz” dedi.

Bize kendinizden bahseder misiniz? Nerede doğdunuz nasıl bir ailede yetiştiniz?

Ben İstanbul doğumluyum, müzisyen bir ailede yetiştim evimizin her köşesinde bir enstrüman vardı. Doğal olarak çocukluktan itibaren müziğe notalara aşina oluyorsunuz ve zamanla bu bir tutkuya dönüşüyor.  Bende de aynısı oldu müzik hayatımın bir parçası haline geldi tıpkı nefes almak gibi.. 

Müziğe olan ilginiz nasıl başladı? Bildiğim kadarıyla anneniz de TRT İstanbul Radyosu sanatçılarından. Annenizin sizdeki etkisinden bahseder misiniz? Süreç nasıl başladı? TRT sizin için ne anlam ifade ediyor?

Çok küçük yaşta istemsizce başladı sanki hayatımda hep varmış gibi bir duygu bu, annemin sanatçı oluşu doğal olarak etkiledi. Açıkçası müzikle tanışmam anne karnında başlamış. Herkes mutlaka yaşamıştır. İlkokulda sesi en güzel olana ille şarkı söyletirler. Ya ben hem şarkı söyler hem de blok flüt çalardım. Okulumda da baya popülerdim. Çünkü TRT İstanbul Radyosu çocuk korosunda da hem blok flüt çalıyor hem şarkı söylüyordum ve o dönem her hafta TRT ekranlarındaydık. TRT İstanbul Radyosu benim müziği öğrendiğim ilk okulumdu. Notayı solfeji şanı bizler radyo stüdyolarında öğrendik Cenan Akın, Yücel Elmas gibi çok kıymetli hocalarla çalıştık.  Konserler verdik ilk paramızı kazandık. Değeri paha biçilmez şu an bile. Her konserimde orada öğrendiklerimin faydasını görüyorum, TRT İstanbul radyosu Çocuk ve Gençlik korosundaki çalışmalarım bana müzik adına bambaşka bir bakış açısı kazandırdı, disiplini öğretti.

Esas eğitiminiz Türk Müziği üzerine bildiğim kadarıyla. Peki, neden tarz değiştirdiniz? Pop söylemeye nasıl karar verdiniz? Bir TSM albümü çalışması yapmayı düşünür müsünüz?

Annem TRT dönemlerinde halk müziği sanatçısı olarak görev aldı daha sonra Türk Sanat Müziğine geçti.  Sanat Müziği biraz ailemin isteğiydi, aklım yan flüt ve batı müziğindeyken ailemi kıramadım İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarına girdim ve Türk Sanat Müziğini seçtim. İyi ki de seçmişim o bana farklı bir gırtlak yapısı kazandırdı ve göğüs sesini kullanmayı öğretti. İçimdeki batı müziği söyleme isteğine de engel olamayınca Timur Selçuk’tan şan derslerine başladım uzun yıllar birlikte çalıştık pop müziğe geçişimde Timur hocamın etkisi büyük oldu. Tabi ki bir Sanat Müziği albümü yapmayı çok isterim ana dalım o.

Hello Ozan olarak tanınma nasıl oldu? Bunun size getirileri nelerdir?

90 ‘ların en cafcaflı olduğu her gün bir şarkıcının çıktığı dönemde farklı bir şeyler yapmak gerekiyordu, Raks müzik bana bu şarkıyı uygun görmüş dinlettiler sevdim. Şarkının Arapça versiyonundaki nakaratında İngilizce “Hello how are you” vardı bende değişmesini istemedim yolla da olabilirdi salla da olabilirdi sözlerini Sevingül Bahadır yazdı birlikte Hello olarak kalsın dedik. Malum o dönem çıkış yaptığınız şarkınız sizin lakabınız haline geliyor Of Aman Nalan, Uhde Seçil, Memedim Zeynep, Ah canım Ahmet derken bana da Hello Ozan düştü.

Pop Müzik ne demektir? Siz İTÜ Konservatuarı mezunusunuz. Sayısız klasik TSM eserleri geçmiş biri olarak pop müziği nasıl değerlendirirsiniz?

Popüler olandır, çabuk tüketilen bir müzik türüdür.  Bunu biraz fast food restoranlara benzetebiliriz devamlı yenilenmek zorunda olan devamlı gelişen değişken ve kolay tüketilen bir müzik türü. Klasikleşen pop müzik eserleri yok mu? Tabiki var. İçinde sanat olan her zaman kalıcıdır, âmâ sadece dönemsel olarak, insanların mutlu olup eğlenmesi için yapılan tekerleme gibi çalışmalardan da sanat beklemek mantıksız olur. Hepsinin yeri ayrı hepsi kıymetli çalışmalar aslında. duygularınıza hitap ediyorsa tamamdır çok ta irdelememek gerekiyor..

Uzun süre Eskişehir’de sahne yaptınız. Eskişehir için neler söylemek istersiniz? Şehrimizi gezme fırsatınız oldu mu?

Uzun süre derken gerçekten yerel sanatçı olabilecek kadar uzun bir süre Eskişehir’de sahne aldım. Çok severek isteyerek sahne yaptım. Tüm yollar bir şekilde beni Eskişehir’e çıkarıyor. Çok sevdiğim dostlarım arkadaşlarım orda. Aynı zamanda Eskişehir’de büyük bir dinleyici kitlesine sahibim.  Özellikle son iki senemizde yeni lakabım “Sold Out” Ozan Demiralp‘e çıktı. Çok seviyor ve seviliyorum takdir ediliyorum bu o kadar kıymetli ki. Hayatta satın alamayacağımız şeyler var “zaman” da bunlardan biri, dinleyenleriniz sizinle o çok kıymetli anlarını paylaşıyor o yüzden her birine binlerce teşekkür ediyorum. Ben anne tarafından Bilecikli olduğum için aslında içinizden biriyim. Dedem Bozüyüklü tabiki şehrimizi karış karış biliyorum görmediğim yeri kalmamıştır herhalde. Eskişehir kıymetlimdir. İsminin aksine yepyeni çağdaş demokrat bir şehir tam bir Avrupalı tüm Türkiye’ye örnek olmalı…

Şimdilerde neler yapıyorsunuz? Yeni projeler var mı? Ben ‘’Efkâr’’ isimli çalışmanızı çok beğenerek dinliyorum. Yeni projelerde yine efkârlanacak mıyız yoksa biraz daha hareketli çalışmalar bekleyelim mi? 

Efkar üzerinde çok titizlikle çalışılmış özel bir şarkı oldu, Söz Şebnem Sungur - Müzik Gökhan Tepe, layığıyla okuyabilmek için vokal koçum ve ekibimle elimizden gelen her şeyi yaptık. Hareketli bir şeyler tabiki gelecek yine üzerinde çalışıyoruz. Bizler artık bir şeyler çıkarmak adına değil de kalıcı olması adına ince eleyip sık dokuyoruz.

Ülkemizde sanata ve sanatçıya verilen değeri nasıl buluyorsunuz? Siz hayal ettiğiniz yerde misiniz?

Neye göre kime göre sanatçı, ya da neye ve kime göre sanat, çünkü artık herkese sanatçı her şeye de sanat denmeye başlandı. Kimse bir ayrım yapmıyor sanat adına en ufak katkısı olmayan birine de sanatçı deniyor. Ben sanatçı değilim. Yorumcu olma yolunda ilerleyen bir şarkıcıyım. Müzisyenim aslında müziğin sahnelerin amigosuyum her sahne performansımda dinleyenlerimin nabzını tutarım. Tansiyonun düşmesine izin vermem, olmam gereken yerdeyim. 30 yıllık profesyonel müzik hayatımda da hala bir şeyler öğreniyorum. Zaten tamam her şeyi öğrendim oldubitti derseniz siz de bitiyorsunuz devamlı yenilenmek zorundasınız. Ajda Pekkan bunun en büyük örneği hala şan dersi alır, kendini yeniler. Yatırımını her zaman kendine yapar.

Ülkemizde sanata ve sanatçıya değer veriliyor ‘muş’ gibi gözüküyor. Âmâ  gerçek sanatçıların değerini; hepimiz için söylüyorum, sanatçıyı kaybettikten sonra anlıyoruz. Hayattayken çoğu zaman onları unutuyoruz, utanç verici bir durum. Çoğu zaman internette yayınlanan bir haberde zor durumdayken, yoksulken, hastayken perişanken okuyoruz. Ah vah deyip geçiyoruz, böyle olmamalı. Giuseppe Verdi‘nin Milano’daki müzisyenler için bağışladığı huzurevini hepiniz biliyorsunuzdur. Bunun örneklerinin ülkemizde de olması yaygınlaşması gerektiğine inananlardanım işte o zaman sanata ve sanatçıya verilen değeri de görmüş oluruz.